Yaşam

Rüyalar Gerçekten Geleceğin Habercisi midir?

Paylaş:

Neden rüya görüldüğü ile ilgili pek fazla fikir ileri sürülmüş; bazıları pek çok araştırmayla desteklenerek genel bir teori inşa edebilmemizi sağlamıştır. Bu konuda yapılan önemli araştırmaların başında, Harvard Üniversitesi’nde psikiyatrist olan John Allan Hobson ve Robert McCarly tarafından 1977 yılında ileri sürülen Aktivasyon-Sentez Hipotezi gelmektedir. Bu hipoteze göre rüyalar ön beynin, beyin kökü tarafından uyku sırasında üretilen rastgele sinyallere verilen tepkilerdir. Hipoteze göre beyin bölgeleri arasındaki geçiş kapılarından sızan bu elektrokimyasal sinyaller, ön beyinde görüntü olarak algılanır; çünkü biyokimyasalların yapısı, buradaki hücreler tarafından algılanabilecek yapıdadır. Uyanıkken, aradaki geçiş kapıları (röleler) aktif olarak çalıştığı için bu istenmeyen görüntüler oluşmaz. Ancak bazı hastalıklar, hasarlar ve genetik sebeplerle bu rölelerde sorun meydana geldiğinde, uyanıkken de rüya görülebilir (bu durumda sanrı ya da hayal adını alır). Bu bulgular, hipotezin günümüzde bir teori olarak değerlendirilmesine sebep olmaktadır; ancak araştırmalar sürmektedir.

İyi ama neden? Neden böyle bir şeye ihtiyacımız var? Neden rüya görüyoruz veya görebilecek bir evrimsel süreç yaşadık? Rüyaların nasıl oluştuğuyla ilgili burada değindiğimden çok daha fazla hipotez ve teori bulunmaktadır; ancak bunların hiçbiri henüz nihai ve tamamen desteklenen bir boyuta ulaşamamıştır. Yine de her birinden elde edilen veriler, rüyaların evrimsel kökenlerine ışık tutabilmemizi sağlamaktadır. Rüya görmemizin nedenlerini görebilmek içinse elbette Evrimsel Biyolojiden yararlanmamız gerekmektedir.

1993 yılında Winson, REM uykusunun sadece keseli ve plasentalı memelilerde bulunduğunu, diğer hiçbir hayvan grubunda evrimleşmediğini ileri sürdüğü bir araştırma yapmıştır. Daha sonra yapılan araştırmalar, REM uykusunun yaklaşık 220 milyon yıldan bile daha önce, keseli memeliler ile plasentalı memeliler birbirlerinden ayrılmadan önce evrimleştiğini göstermiştir. Daha sonra bu özellik, iki dev memeli grubuna da dağılmış ve hemen her üyesinde görülür olmuştur. Yazımızın başlarında da anlattığım gibi, evrimsel süreçte ortak bir atada evrimleşip tüm torun türlere aktarılan bu tür özelliklere “sinapomorfi” adını vermekteyiz.

Ancak türler arasındaki farklı REM uykusu fizyolojileri, bu türlerin evrimleşmeleri boyunca REM uykusuna dair de doğal seçilim etkilerinin olduğunu bize göstermektedir. Bazı antropologlar, REM uykusunun evrimiyle birlikte rüyaların ilk defa oluşmaya başlamasının canlıların hayatlarını tehlikeye attığını düşünmektedir. Çünkü çok gerçekçi rüyalar gören canlılar, rüyalarında hareket ederek kendilerini ciddi tehlikelere sokabilirler. Bu yüzden Doğal Seçilim’in rüyaların netliğini ve etkilerini azaltacak şekilde işlediği düşünülmektedir. Bu da doğrudan rüya fizyolojisinin değişmesine sebep olmaktadır. Bir diğer grup bilim insanı ise, rüyaların ilk oluştuğunda beynin uyku durumundan çıkıldığının sanmasıyla beklenmedik aktivite gösterdiği ve bu sebeple kişilerin uyku felci geçirdiklerini ileri sürmektedir. Bu sebeple uykuların şiddetinin azalması yönünde de bir Doğal Seçilim uygulanmış olmalıdır.
Freud’dan itibaren rüya araştırmaları çok daha somut ve bilimsel bir temele yerleşmiştir ve geride bıraktığımız asırda rüyalara, nedenlerine, nasıllarına ve işlevlerine yönelik çok ilginç bilgiler edinilmiştir. Böylelikle rüyalar bir kralın ne zaman öleceğini bildiren gizemli mesajlar olmaktan çıkarak, beyin fonksiyonlarından doğan ve evrimsel süreçte avantaj sağladığı için seçilerek yaygınlaşmış olabilecek biyolojik bir olguya dönüşmüştür.
Peki bilinçdışı ve rüya analizinin bilinçdışıyla bağlantısı nedir? Bilinçdışı, çocukluktan yetişkinliğe kadar “bastırılan” durumları, tepkileri, arzuları, fikirleri gizlerken ve biz tüm bunları bastırıp yok ettiğimizi zannederek bilinçle bilinçdışı arasına güçlü bir duvarı çoğunlukla fark etmeden örerken, uykuda bu duvarın saydamlaşması ve bilinçdışının kişi tarafından ancak sansürlenerek “kabul edilebilir” hallere bürünüp düşlerde meydana çıkması “alakasız” veya “öylesine” gördüğümüzü sandığımız rüyaları analizde önemli kılan nokta oluyor.

Freud’un iddialarının ve bilimselliğinin tartışması ayrı bir makalenin konusu olabilir. Ancak Freud’un rüyaların açıklanmasındaki asıl görevi, onların “ne anlama geldiğinden” ziyade, sıradan biyolojik ve psikolojik unsurlar olduğunu göstermesi olmuştur. Günümüzde yapılan tüm araştırmalar, zaten bilimsel bir perspektifte öngörülebileceği gibi, rüyanın bedenden ayrı bir olay olmadığını; tam tersine, beyindeki sıradan biyokimyasal tepkimelerin bir ürünü olduğunu göstermiştir. Beyindeki hangi bölgenin rüyalardan aslen sorumlu bölge olduğu henüz kesinleşmiş olmamakla birlikte, oto-aktivasyon bozukluğu adı verilen bir hastalığa sahip olan ve olmayan insanlar üzerinde yapılan bir araştırma, rüyaların beyin sapından kaynaklandığını göstermiştir.
Tam da bu noktada düşlerin analizinin yani düşlerin gizil-görünür anlamlarının ve bunların bizi ulaştırabileceği bastırılan arzunun analizi ve çözümlenmesi açısından, serbest çağrışım çok değerli. Çağrışımda rüya vasıtasıyla birçok arzunun sembolleri meydana çıkar- rüyalarda yalnızca bastırılan “arzular” yer almaz; bir yandan arzular dışında bastırılan her durumun içerisinde de gizli bir temel arzu olabildiği fikri üzerine düşünülebilir. Analizde anlatılan veya anlatılmayan (sansürlenen), şekil değiştirerek bilince gelen rüyalarda saklanan arzulardır bunlar. En “saçma” veya “alakasız” olarak hatırlanan rüyaların bile aslında şekil değiştirme vasıtasıyla simgelediği bazı bilinçdışında var olan ajanların getirisinin gizil ve görünür anlamlarını taşıyabiliyor olması mümkün. Bu nedenle rüya çalışmalarının terapide çalışılmasının anlamı yadsınamaz.
Danışanın ilk seanslarında rüya analizini bilmeden getirdiği rüyalarla ilerleyen seanslarda getirilen rüyalar arasında sansürlenme derecesinin farklılığı söz konusuysa; ilk seanslarda getirilen rüyalar daha analize açık durumda mıdır? Danışan rüyalarının analiz edildiğini fark ettiğinde ve rüyalarıyla alakalı sorgulamalara, farkındalıklara eriştikçe; bilinçdışı daha fazla kendini koruma altına alarak daha sansürlü rüyalarla mı kendini gösterir? Bu noktada rüya analizinin tercümesinin danışana belki de daha sabırla ve gerekli ölçülerde sunulması, rüyaların yavaşça işlenmesi bu sansür düzeyinin artışını biraz daha hafifletebilir. Bu konuda bazı terapistlerin önlem olarak uyanır uyanmaz rüyanın not alınması yönünde verdiği ödevler de terapiye gelene kadar rüyanın birkaç kere restore edilmesini azaltıcı bir etkiye sahip olabilir; ancak danışanın da rüyaları not alma konusunda düşüncelerinin alınması, ona ne anlam ifade ettiği terapötik süreçte güvenilmez hissetmemesi açısından önemli olabilir. Peki bu yöntemde terapist rüyaya ulaşma amacıyla çağrışımların önemini göz ardı etmiş olmaz mı?

Çağrışımların analizdeki rolü yadsınamaz; rüyalar hatırlandığı şekli ve aktarılış biçimiyle bir süre ele alındıktan, rüyaların anlatımında yer alan dirençlerin, çağrışımların keşfinden sonraki seanslarda zaman zaman bazı rüyaların not olarak alınması belki bu ikileme bir çözüm olarak kullanılabilecek bir yöntem olabilir. Böylece bazı rüyalardan yakalanan çağrışımlar ve sonrasında rüyaların en gerçek anlatımlarıyla bütünleşen bir analiz mümkün olabilir.

Aslında rüyanın tam olarak anlatımını aldığımızı düşünsek bile rüyaların filtrelenerek yine bilince uygun düzeyde yeniden inşayla aktarımını göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla rüya çalışmalarında hedef, danışanda rüyalarla alakalı bir baskı oluşturmadan, danışan rüya getirdikçe çalışmak olabilir. Aksi takdirde danışanın rüyalarla alakalı baskı altında hissedebileceği, rüya görme sıklığının veya hatırlamaların azalabileceği göz ardı edilemez. Bu noktada danışanın terapi sürecinin rüya bazında olmasından çok; dirençlerinin keşfinin, getirdiği her malzemenin sürece kattığı faydanın farkındalığının sağlanması terapiye inancını ve motivasyonunu olumlu yönde etkileyebilir. Bu noktada tek bir rüyaya saplanıp kalmak yerine; zamanla getirilen farklı rüyaların bilinçdışına yönlendirici ortak yolunu saptamak da istenmeyen düşüncelerin, korkuların, bastırılan düşüncelerin ve duyguların ortaya çıkışını ifade edebilir. Bilinçdışı aynı malzemeyi farklı biçimlerde rüyalarla bize verebilir; zamanla farklı rüyalara da yönelinebilir, bu nedenle acele etmeden ve tek rüyaya saplanmadan sürece devam edilmesi de danışanı rüyalar konusunda kaygılandırmayan, başarısız hissettirmeyen ve bilinçdışının daha fazla tetiğe geçmesine sebebiyet vermeyen bir rüya analizini terapiye dahil etme yöntemi olabilir. Freud’un düşlerin analizinde açıkladığı ve yorumladığı beş mekanizmadan, İkincil işleme (görülen rüyanın hatırlanma aşamasında, sansürden geçirilerek hatırlanması), yoğunlaştırma ve yer değiştirme mekanizmalarının analizde çok destekleyici; yalnızca serbest çağrışımda çağrışımları destekleyenler ve bu çağrışımların yorumlanmasına kadar konulmaya çalışılan sansürlerin de analiz edilmesi gerekebilir.

Rüyalar bilinçdışının dışavurumu olarak, danışanın aktarımında yer alan çağrışımlar, hatırladığı ve hatırlamadığı detaylar kapsamında çok değerli bir yere sahipken; çalışılma esnasında sabırlı, zamana yayılması gereken, farklı rüyaların ortak biçimlerinin de ele alınabileceği birçok farklı tutuma yer veren ve hassas bir analiz türü. Hassasiyeti ise bol sansür içerebilmesinden; bilinçdışına temasından ve danışanın ket vurduğu noktada analizinin zorlaşabileceği noktalardan gelmektedir.

Kaynak:evrimagaci/usetappy

Paylaş:

Sağlık İçin Kızılötesi Karbon Isı Boyası
Canlıların, özellikle de insanların sağlıklı yaşayabilmek için kızılötesi ışınlara ihtiyaçları vardır. Ancak bir aylık bir sürede yoğun bir şekilde alınan güneş ışınlarının depolanması mümkün değildir. On iki ay boyunca alınacak terapi kalitesindeki kızılötesi ışınlar ise sayısız fayda sağlar.

  • Hücre sisteminin yenilenme gücünü artırır,
  • Kan dolaşımını hızlandırır,
  • Kronik yorgunluğu azaltır,
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir,
  • Astım, alerjik rinit gibi solunum yolu rahatsızlıkları olan hastalar için en sağlıklı ısıtma sistemidir,
  • Kas ağrıları, sırt ağrıları ve eklem rahatsızlıklarını azaltır,
  • Bazı kanser türlerinin gelişimini engelleme özelliğine sahiptir,
  • Şeker hastalıklarının yan etkilerini azaltır,
  • Fizyoterapi tıp merkezlerinde doğrudan kullanılır.

Tıbbi araştırmalar, uzun dalga boyundaki ışınların terapi etkisi yaptığını, hiçbir zararlı yan etkisinin olmadığını ve insan vücudu için en uygun sıcaklığı sağladığını göstermiştir. Uzun dalga boyunda, terapi kalitesindeki kızılötesi ışınlar ile ısıtma sistemi olarak geliştirilmiş olan SRN  Kızılötesi Isı Boyası, güneşin altında ısınma hissini on iki ay sağlamaktadır. SRN Kızılötesi Isı Boyası, uygulandığı ortamı sadece ısıtmakla kalmaz; aynı zamanda bir fizyoterapi merkezine çevirerek, içinde yaşayanların sağlığına katkıda bulunur.
Uzun dalga kızılötesi, radyan ısıdır; yüzünüzde güneşin veya odun ateşinin sıcaklığını hissetmekle aynı histir. Hatta kendi vücudumuzun da yaydığı ısı türüdür. İnsanlığın bildiği en temel ısınma şeklidir. Önce objeleri ısıttığı, ısınan objelerin de ısı yayarak çevreyi sıcak tuttuğu için binlerce yıldır tercih edilmiştir.
Bugün, yüksek enerji verimliliğine sahip SRN Kızılötesi Isıtma Teknolojisi, estetik ve konforlu bir şekilde radyan ısıyı çevre dostu olarak kolayca tekrar kullanabilmemizi sağlamaktadır.
Geçtiğimiz yüzyılda insanoğlunun konforlu olması sebebiyle tercih ettiği konvansiyonel ısıtma sistemlerinin (petek, klima vb.); yakın gelecekte yerini tekrardan kızılötesi ısıtma sistemlerine bırakması kaçınılmazdır.
SRN KIZILÖTESİ KARBON ISI BOYASI HAKKINDA BAZI BİLGİLER

  • SRN Kızılötesi Isı Boyası havayı kurutmaz ve havayı değil sizi ısıtır.
  • 24 V Elektrik ile çalışan Kızılötesi Isı Boyası sistemi yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kombine çalışabilir. (Güneş ve Rüzgar enerjisi)
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası Üstüne duvar kağıdı,sıva ve boya gibi ürünler ile uygulanabilir özelliklere sahip bir üründür.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası’nın boyandığı ortamda nem ve küf olmaz.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası mekanik tesisat ve bakım gerektirmeye bir üründür.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası anında ısınma ve homojen ısı dağılımı sağlar.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası sağlıklıdır, nefes hastaları (bronşit vb) için en uygun ısıtma teknolojisidir.
  • Su bazlı karbon kaplamalar ek veya ana ısıtma da mükemmel olarak kullanılabilir.
  • Pars alüminyum tozu,pars bakır tozu,Pars Çinko Tozu,Pars Grafit Tozu,Pars Kurşun Tozu,Pars demir tozu,pars kurşun oksit,pars kurşun oksit sülyen,pars kurşun oksit mürdesenk,pars fire assay flux,pars nitrik asit,pars hidroklorik asit,pars sülfürik asit,pars hidrazin hidrat,pars kaolin,pars sepiyolit,sunsep,sundiyo,sunmag,pars zeolit,pars 67 mangan dioksit,pars85 mangan dioksit,hadjin yılan kovucu,parsvet yara tozu,pars lime sülfür,nanotozlar,yemkat.com,sunshield kaolin,sunshield sıvı kaolin,pars silisyum karbür,silisyum karbür,dmr74 mangan dioksit,pars magnezyum sülfat,pars magnezyum sülfat anhidrat,pars magnezyum sülfat monohidrat,pars magnezyum oksit,pars bakır sülfat,pars demir sülfat monohidrat,pars kalay sökücü,pars nikel sökücü,süren vollastonit tozu,pars volfram  tozu,pars molibden tozu,pars antimon oksit,pars potasyum hidroksit,pars potasyum silikat,kimyadeposu.com,claypacks.com,demsil silikajel,demsil kil paketi,demsil nem alıcı,nemal nem alıcı,pars sodyum metabisülfit,pars sodyum bisülfat,pars magnezyum nitrat,pars sodyum persülfat,pars kalsiyum sülfat,pars kalsiyum sülfat dihitrat,pars hayvan altlığı,pars sodyum lignosülfonat,pars maden tozları,pars metal tozları,pars yem katkıları,pars nanotozlar,pars çinko oksit,sunshield sıvı kaolen,süren titanyum tozu,pars bakır oksit,demsil silikajel,süren otocam çizik giderici,pars seryum oksit,süren ferro vanadyum tozu,pars spekülarit,süren bit-pire kovucu,süren bakır tozu,süren teknoloji,bakır tozu,
  • DMRSÜREN KİMYA LTD.ŞTİ
  • 05523307100-05325466184
  • www.kimyadeposu.com,www.claypacks.com,www.nanotozlar.com,www.netyerim.net
  • www.potasyumsilikat.net,www.kursunoksit.com,www.parsman.com.tr,www.parsgrafit.com.tr
  • www.parox.com.tr,www.sepiyolit.net,

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu