Doğan Özdemir – Çaresizlerin sonu intihar olmamalı
Çaresizlerin sonu intihar olmamalı
Bir insan nasıl olur da kendi canına kıyar? Hele kendisiyle birlikte eşini ve çocuklarını da birlikte ölüme zorlar?
Kim bilir o evliliği yapana, eşine kavuşana kadar neler çekmiş, ne hayaller kurmuş ve sonunda düşleri gerçekleşerek evlenebilmiştir. Artık geleceğe yönelik planlar yapacaklar, çocukları olacak ve mutlu bir yaşam süreceklerdir.
Gerçekten “Sosyal Devlet” diyeceğimiz demokrasiyi özümsemiş ve yasaları yurttaşları arasında eşit olarak uygulayan ülkelerde insanlar geleceğe ait planlarını rahatlıkla yapabilirler. Nerede nereye kadar okuyabilecekleri ve ne tür bir meslek sahibi olacakları aşağı yukarı bellidir. Herkesin ille de üniversite okuması gerekmez; bir an önce bir meslek sahibi olabilmenin yolları vardır. Oralardan geçerek bir iş edinirler. Alacakları ücret bellidir. Bu ücrete göre yaşamlarını planlarlar.
Devletin vatandaşlarına karşı güvenceleri vardır. İşsizlik durumunda geçinebileceği kadar ücret alır. İşten atılma gibi bir korkusu yoktur. Eğer varsa işyerinde her türlü sosyal ve özlük hakkını savunabileceği sendikalara korkusuzca üye olur. Böyle yaptığı için işinden olacağını düşünmez bile!
Sağlık güvencesi çok güçlüdür. Çalışsın ya da çalışmasın, hastanelerin kapısı onlara açıktır.
İnsanın temel güdüsü yaşamaktır. En zor koşullarda bile yaşama sıkı sıkıya sarılmak kaçınılmazdır. Bu durumda insana güç veren unsur, onun arkasında duracak bir ailesinin, güvenebileceği dostlarının olmasıdır. Böylece kendini daha güçlü ve daha dirençli hisseder.
Ve tüm bunların ötesinde bir vatandaş olarak bireyler başları sıkıştığında ait olduğu “Devlet Baba”yı arkalarında görmek isterler. Çünkü o birey, yaşadığı süreç içinde Devlet Babasına gereken tüm görevlerini yapmış ve yapmaktadır. Kendi başı sıkıştığında da onu ve kurumlarını yanında görmek en büyük hakkıdır.
Örneğin; eğitim özgürlüğü ve eşitliği ister. Ama okulunu bile siyasi iktidarların dayatmalarıyla seçmek zorundadır. Sağlık güvencesi ister; iş ister, yaşam güvencesi ister. Başına bir hukuki sorun geldiğinde “Ankara’da yargıçlar var” diyebilmeyi ister. Çalıştığı iş yerinde sendikaya üye olup haklarını savunmak ister. Sokakta siyasi görüşünden ya da ötekileştirilmenin sonucu başkaları tarafından can güvenliğine zarar gelmemesini ister.
Tüm bunlar onun en doğal, en insanı hakkıdır. Eğer bunlardan bir ya da birkaçında beklediğini bulamazsa çaresiz kalır. Can güvenliği için, hukuki yanlışlar için, iş güvenliği için haksızlığa uğrarsa ne yapacaktır? Siyasi düşüncesi, düşünme özgürlüğüne engel konursa nereye başvuracaktır?
Bunların içinde en önemlisi ekonomik sorunlardır. İş güvencesi olmayan, dün girdiği işten öteki gün atılabilen, hak ettiği ücreti alamayan ve dolayısıyla “geçinemeyen” bir kişi ne yapacaktır? Ev kirasını, çocuklarının okul giderlerini, kendi boğazlarını nasıl doyurabilecektir?
Bir baba için – ya da bir anne için!- eve ekmek getirememenin ne demek olduğunu düşünmek bile insan olanın tüylerini diken diken etmelidir! Sofrada ekmek bekleyen çocuğunun yüzüne bakamamanın ne demek olduğunu Allah kimselere yaşatmasın! Bazı şeyler olmasa da zorunluluklar yüzünden idare edilebilir. Örneğin; doğalgazı ödeyemediği için ev ısınamıyorsa üst üste kazaklar giyip idare edilebilir belki… Ama ya açlık? Bunun olanaksızlığı ortadadır.
Basına yansıtılabildiği kadarıyla çocuklarına ekmek alamayan anne-babaların intihar ettikleri haberlerini daha önceden de duyuyorduk. Ama artık bu çaresizce intihar eylemlerinin tüm aileyi kapsayacak hale geldiğini üzüntü ve korkuyla görüyoruz.
Bunun en önemli nedeni “çaresizliktir!” Elinden bir şey gelmez hale gelen, güveneceği yer kalmayan insanların geride kalacak aile bireylerinin de daha fazla acı çekmemelerini düşünerek kendiyle birlikte onların da canını alabilmeleri dayanılmaz bir acıdır.
Bunun tek sorumlusu ise “Sistem” ve bu sistemi yönetenlerdir! Devlet; en ücra köşelerindeki bireylerini bile görüp, koruyup kollamakla yükümlüdür. Onların çaresizliğine çare olmak zorundadır. Birey, eklini uzattığında ilk tutacağı Devletin eli olmalıdır. Aksine “Devletin eliyle” çaresizliğe itilmemelidir.
Gerçek anlamda Demokratik, Laik, Sosyal bir Hukuk Devleti yolundan sapıldıkça devletin yurttaşları her geçen gün ötekileştirilmek, ayrıştırılmak, bölünmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum da çaresiz insanların mücadele gücünü yitirmelerine ve yaşama tutunmaktan vazgeçmelerine neden olmaktadır.
Lütfen; Devlet Baba yurttaşlarını bu kadar acımasızca gözden çıkarmasın! Çünkü yurttaş yoksa Devlet de yok olacaktır!