Bir sevdadır bu şehir…Nazan Bozan
Porsuk Nehri boyunca yürüyorum.
Bir süredir yaşadığım bu şehre kısa zamanda alışmamı sağlayan sanırım o doyumsuz manzara görüntüleri oluyor.
İnsan burada dolaşırken bir kartpostalın figürüymüş hissine kapılıyor! Birazdan o kartpostal görüntüsü yaşam denilen filmin ilk karesi olacak, bir Alice Harikalar Diyarında başlayacak hissi yaratıyor.
Doğa tüm güzelliği ile gelenleri kucaklıyor.
Pandemi yasaklarının biraz esnemesi nedeniyle bu öğrenci şehri bir karnaval havasında canlı, rengarenk görüntülere sahne oluyor.
Adım başında genç müzisyenlerin sokak konserleri, ağaçların altında çimenlere yayılmış sohbet eden gençler, ellerinde termosları ve ev yapımı kek, poğaçaları ile orta yaşlı kadınlar hızlı akan şehir hayatının içinde yüzüme tatlı tebessümler bırakıyorlar.
Gülümseyerek geçiyorum hepsinin yanlarından.
Delikanlı istek parçası olan “İntizar’a öyle içten bir giriş yapıyor ki onunla birlikte bende mırıldanıyorum: “Sakın bir söz söyleme” diyor ama ben bu şehirle ilgili çok şey söylemek istiyorum.
Burası gülen, gülümseyen bir şehir.
Madem bir masaldayım o zaman Odunpazarı’na doğru yürüyeyim diyorum. Yaşam koçluğu ve NLP eğitimlerini bu şehirde almış bir kadın olarak burada açmayı planladığım ofis için yer arayışındayım. Bugün rotamı OdunPazarı’na çeviriyorum.
Eskişehir denilince ilk akla gelen yerlerden biridir OdunPazarı.
Osmanlı sivil mimarisinin muhteşem örnekleri ile dolu bu sokaklarda yürümek beni zaman tünelinde bir yolculuğa sürüklüyor adeta. Yürüyüşüm boyunca dokusu bozulmadan restore edilmiş evlerin, sokakların içinden geçerken bir şehir ancak bu kadar tekrar baştan yaratılabilir diye düşünüyorum.
Attığım her adımda duraklayıp fotoğraf çekiyorum.
Eski evlere, özellikle de eski kapılara olan merakım burada coşuyor.
Bir çocuk coşkuyla evden eve, kapıdan kapıya koşturup fotoğraflıyorum.
Porsuk üzerinde yürürken bir Avrupa Şehrinde gezindiğim duygusunu yaşarken burada bir Osmanlı döneminde çekilen film platosu da gibiyim.
Müze ilçe görünümündeki OdunPazarı’nda her binanın altında ise el işçiliğinin tüm zarafetini çalışmalarına yansıtan sanatçıların butik atölyeleri bulunuyor.
En göze çarpanlar ise cam işçiliğinin tüm güzelliğini takı tasarım atölyesine dönüştürmüş olanlar. Zaten bir kaç sokak ötesinde ise bir Cam Sanatları Müzesi var.
Mutlaka görülmesi gerekenlerde liste başı.
Az ilerisinde ise Ahşap Sanatları Müzesi..
Keyifle geziyorum hepsini ve bolca fotoğraf çekiyorum her ayrıntıyı beynine kazımak için.
Gün bitmek üzere tekrar Porsuk’ta olmalıyım diyorum.
Adalar denilen mevkide bir arkadaşım ile kahve sohbetleri yapacağım daha. Ardından Porsuk üzerinde bir gondol turuyla noktalayacağım bu günkü gezimi.
Yarın Balmumu Müzesine gitmek için söz veriyorum kendime.
Eğer yolunuz halâ Eskişehir’e düşmediyse ilk rotanızı bu şehre çevirin. Avrupa’nın yanı başınızda olduğunu göreceksiniz.
Konser Salonları, Müzeleri, Yeşil Alanları, Adalar, Haller, Porsuk, OdunPazarı derken bir çiğ börek sefası ile veda edin bu güzel şehre..
Ben ne mi yapacağım!?
Her Tatar Kızı gibi iyi bir çiğ börek mekanında günü sonlandıracağım..
Ağız tadınız hiç bozulmasın….
Nazan Bozan/Jurnalci.com