Yaşam

Birbirinden ilginç 10 fobi

Paylaş:

Hepimiz korkularımız ve arzularımız tarafından yönlendiriliyoruz ve bazen onlara esir oluyoruz. Amerikalı doktor Benjamin Rush, 1786 yılında bu tür saplantıları adlandırma furyasını başlattı. O zamana kadar “fobi” kelimesi (Yunan panik ve dehşet tanrısı Phobos‘tan türetilmiştir) yalnızca fiziksel hastalık belirtilerine atfen kullanılırken, Rush bu kelimeyi psikolojik fenomenleri tanımlamak için kullanmıştı. Doktor Rush, “Fobiyi hayali bir kötülükten duyulan korku ya da gerçek bir kötülükten duyulan aşırı korku olarak tanımlayacağım” diye yazmıştı. Aralarında pislikten, hayaletlerden, doktorlardan ve farelerden korkmanın da bulunduğu 18 fobi saymıştı

Sonraki yüzyılda psikiyatristler bu özelliklere ilişkin daha karmaşık bir yaklaşım geliştirdiler. Fobileri evrimsel ve kişisel geçmişimizin korkunç izleri, hem hayvani içgüdülerin hem de bastırdığımız arzuların tezahürleri olarak görmeye başladılar. Aralarında kamusal alanlar, dar alanlar, kızarma ve diri diri gömülme korkularının (agorafobi, klostrofobi, eritrofobi, tapefobi) da bulunduğu düzinelerce korkuyu saptadılar.

Özgül bir fobi olarak teşhis edilebilmesi için, bir korkunun ölçüsüz ve mantıksız olması, altı ay veya daha uzun süredir devam ediyor olması ve normal yaşama müdahale ediyor olması gerekiyor. Bu korkular diğer kaygı bozukluklarına kıyasla tedaviye daha yatkın olsa da, çoğu insan korktukları nesnelerden kaçınmayı tercih ederek, bunları bir doktora bildirmiyor. Bu durum fobilerin yaygınlıklarını ölçmeyi zorlaştırsa da son çalışmalar her 10 kadından ve her 20 erkekten birinin spesifik bir fobi yaşadığını ortaya koyuyor.

The Guardian‘dan Kate Summerscale‘in kaleme aldığı en ilginç 10 fobi:

Palyaçolar

Koulrofobi olarak bilinen palyaço korkusu, seri katil John Wayne Gacy‘nin palyaço kıyafeti giymiş fotoğraflarının gazetelerde yayınlanmasının ardından, 1980’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaygınlaştı. Massachusetts, Rhode Island, Kansas City, Omaha, Nebraska ve Colorado’da görülen “sapık palyaçolar” ile sözkonusu korku bir tür kolektif histeri haline geldi ve 1986’da Stephen King‘in “O” kitabının yayınlanmasıyla daha da yayıldı. King’in çok satan romanındaki doğaüstü palyaço, bir çocuğun en çok korktuğu şeyin şekline bürünen kötü kalpli bir varlıktı. Sabit sırıtışı, dehşetle dolu bir ruhu gizliyordu.

Küçük böcekler

Akarofobi, küçük böceklerden (Yunanca’da akari) aşırı derecede korkmak anlamına geliyor ve küçük yaratıkların vücudu istila ettiğine dair bir inanca dönüşebiliyor. Bazı akarofobikler hayali böcekleri uzaklaştırmak için kendi etlerini deşebiliyor. Luis Buñuel, Salvador Dalí‘yi 1920’lerde Paris’te bir otelde ziyaret ettikten sonra, “Onu beline kadar soyulmuş halde buldum, sırtında kocaman bir bandaj vardı. Görünüşe göre vücudunda bir ‘pire’ ya da başka bir garip yaratık hissettiğini düşünmüş ve sırtına bir jiletle saldırmıştı. Aşırı kanama nedeniyle otel müdüründen doktor çağırmasını istemiş, ancak ‘pire’nin aslında bir sivilce olduğunu öğrenmişti” diye yazmıştı.

Kayıklar

20’nci yüzyılın başında Grönland’daki pek çok İnuit erkeği, denizde korkudan felç geçirdikleri için fok avladıkları kayıkları terk etti. Bazı kıyı bölgelerinde, yetişkin erkeklerin 10’da birinden fazlasında “kayık fobisi” vardı; bu, balina avcılığının azalmasından bu yana fok avına bağımlı hale gelen bir kolonide ciddi bir sorundu.

Bazıları bu fenomenin bir tür agorafobi olduğunu düşünürken, diğerleri bunun duyusal yoksunluktan, Kuzey Atlantik’in durgun, şekilsiz manzarasının neden olduğu bir kaybolmuşluğa bağlı olduğunu ileri sürmüştü. Ancak Inuitlerin kendi açıklamaları vardı. İnanışa göre bu dehşete, kıskanç bir rakip tarafından avcıyı öldürmek üzere gönderilen bir canavar olan tupilak neden oluyordu. Doktorlar kayık fobisini kişisel bir patoloji olarak yorumlasa da Grönlandlılar bunun toplumsal gerilimlerden kaynaklandığını düşünüyordu. Onlar için fobinin ifade ettiği sorun kişisel değil, toplumsaldı.

Kurbağalar

Bazılarımız bir kurbağanın parıldayan gözleri ve derisi, boğazındaki nabız gibi atan kesesi, perdeli ayakları, kusursuz hareketsizliği ve aniden sıçrayışı karşısında dehşete düşüyor. Bu tiksinti, Yunanca batrachos (kurbağa) kelimesinden esinlenerek batrakofobi olarak adlandırılıyor.

Dört sayısı

Tetrafobi ya da dört sayısından (Eski Yunanca’da tessares) korkma, Doğu Asya ülkelerinde yaygın olarak görülüyor, çünkü birçok dilde (Mandarin, Korece ve Japonca) “dört” kelimesinin sesi “ölüm” kelimesinin sesine çok benziyor. Doğu Asya’daki pek çok bina, içinde dört geçen tüm kat ve oda numaralarını – 4, 14, 24 vb. – es geçiyor. Bazı Hong Kong otelleri 39’uncu kattan 50’nci kata atlıyor. Tayvan, Güney Kore ve Çin’de gemi ve uçak numaraları nadiren dört ile bitiyor.

British Medical Journal’da 2001 yılında yayınlanan bir araştırma, Asyalı-Amerikalıların ayın dördüncü gününde kalp yetmezliğinden ölme olasılığının diğer günlere göre yüzde 13 daha fazla olduğunu gösterdi. Bu bulgu, korkunun ölümcül olabileceğini doğruluyor nitelikteydi.

Delikli şekiller

Delik ya da yumru şeklinde kümelere karşı duyulan tiksinti, 2003 yılında kurtçuk istilasına uğramış gibi görünen bir kadın göğsü görüntüsünün internette dolaşıma girmesiyle bir fobi olarak tanımlandı. En güçlü tepkiyi verenler, bu tür desenlere karşı ortak bir korku duyduklarını öğrendiler. Bazıları internette tartışma grupları oluşturdu ve 2005 yılında bir kullanıcı, bu özelliği tanımlamak için tripofobi (Yunanca trupē veya delik) kelimesini buldu.

Başlangıçtaki internet capsinin bir nilüfer tohumu kapsülü ve bir kadın göğsünün birleşimi olduğu ortaya çıktı, ancak bu onu gerçek tripofoblar için daha az itici yapmadı. Bu fobi süngerler, midyeler, kabuklu yemişler, sabun köpükleri, bal petekleri, Surinam kurbağasının çukurlu sırtı gibi pürüzlü dairesel şekillerden oluşan herhangi bir kümelenme nedeniyle tetiklenebiliyor. Bazı bilim insanları, düzensiz tümsek ve deliklerin; kızarıklık, yara, kist veya bulaşıcı hastalık püstüllerini anımsattığı için bizi patojenlerden korumak üzere evrimleşen tiksinme refleksini tetiklediğine inanıyor.

Sakallar

2013 yılında Jeremy Paxman, Newsnight programına tıraşsız çıkmasının ardından BBC’yi pogonofobiyle (19’uncu yüzyılda sakal nefretini tanımlamak için uydurulmuş hicivli bir terim) suçladı. Paxman, kurumun, 1967 yılında Arnavutluk’ta sakalı yasaklayan diktatör Enver Hoca kadar sakaldan hoşlanmadığını iddia etti.

İlk mağara resimleri, Neandertal atalarımızın bile olasılıkla parazitlerden kurtulmak için cımbız olarak istiridye kabuklarını ya da ustura olarak çakmak taşlarını kullanarak sakallarını kestiklerini gösteriyor.

Roald Dahl sakallardan nefret eder, onları “arkasına saklanılacak kıllı sis perdesi” olarak nitelendirirdi. Dahl’ın “Bay ve Bayan Kıl” (1980) adlı eserinde Bay Twit‘in eski mısır gevrekleri, Stilton peyniri ve sardalya artıklarıyla keçeleşmiş kocaman bir sakalı vardı. Dahl, “Dilini dışarı çıkarıp yanlara doğru kıvırarak ağzının etrafındaki kıllı ormanı keşfediyor, her zaman orada burada kemirecek lezzetli bir lokma bulabiliyordu” diye anlatıyordu.

Trenler

1879 yılında doktor Johannes Rigler, demiryolu işçilerinin muzdarip olduğu yeni bir hastalığa “siderodromofobi” adını verdi. Bu kelime Almanca eisenbahnangst, yani “demiryolu-angst” kelimesinin Yunanca sideros (demir), dromos (ray) ve phobia (korku) kelimelerine çevrilmiş haliydi. Rigler’e göre, tren yolculuğundaki şiddetli sarsıntılar, fiziksel ve zihinsel çöküşe neden olabiliyordu.

Sigmund Freud, demiryolu fobisinin iki yaşındayken Leipzig’den Viyana’ya yaptığı bir gece tren yolculuğunda başladığını düşünüyordu. Bu yolculukta annesini çıplak gördüğünü ve hem heyecanını – “libidom anneme karşı harekete geçmişti” diye yazmıştı – hem de babasının onu arzusundan dolayı cezalandıracağı korkusunu trene aktararak fobiyi geliştirdiğini tahmin ediyordu.

Freud daha sonra erkek çocukların tren yolculuğunun sarsıcı hareketinden tahrik olduklarını ileri sürmüştü. Bu hislerle ilişkili fantezileri bastıranlar, kendisi gibi tren fobisi geliştirebiliyordu. Lokomotifin titremesi heyecan uyandırmak yerine mide bulantısı, endişe ve korkuya neden oluyordu.

Telefon görüşmeleri

Paris’teki bir hastanede doktorlar ilk téléphonophobie teşhisini, 1913 yılında koydular. Hastaları telefonun çaldığını duyduğunda dehşete kapılmış, telefona cevap verdiğinde donup kalmış ve neredeyse konuşamaz hale gelmişti. Bu erken dönemde telefon uğursuz ve rahatsız edici bir cihaz gibi algılanıyordu.

Bazı açılardan durum tersine döndü. Birçoğumuz telefonlarımızdan ayrı kalmaktan korkuyoruz. 2008 yılında bu kaygıya şakayla karışık “nomofobi” adı verildi. Ancak şimdi cep telefonlarını çok farklı şekillerde kullandığımız için, telefon görüşmelerinin kendisi yeniden korkutucu hale geldi. 2019 yılında yapılan bir ankette, 20’nci yüzyılın son yirmi yılında doğan katılımcıların yüzde 76’sı telefonun çaldığını duyduklarında endişe hissettiklerini söyledi.

Uyku

Hipnofobi – Yunanca hypnos – genellikle rüya veya kabus korkusundan kaynaklanan hastalıklı bir uyku fobisidir. Bu durum 1855 yılında bir tıp sözlüğünde tanımlanmış ve 1984 yılında Wes Craven‘in “Elm Sokağı’nda Kabus” filminde canlı bir şekilde dramatize edilmişti. Bu filmde gençler geceleri, rüyalarında onları öldürme gücüne sahip, şekilsiz ve deli bir çocuk katili tarafından ziyaret ediliyordu. Filmin sloganı, “Ne yaparsanız yapın, sakın uykuya dalmayın” şeklindeydi.

Paylaş:

Sağlık İçin Kızılötesi Karbon Isı Boyası
Canlıların, özellikle de insanların sağlıklı yaşayabilmek için kızılötesi ışınlara ihtiyaçları vardır. Ancak bir aylık bir sürede yoğun bir şekilde alınan güneş ışınlarının depolanması mümkün değildir. On iki ay boyunca alınacak terapi kalitesindeki kızılötesi ışınlar ise sayısız fayda sağlar.

  • Hücre sisteminin yenilenme gücünü artırır,
  • Kan dolaşımını hızlandırır,
  • Kronik yorgunluğu azaltır,
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir,
  • Astım, alerjik rinit gibi solunum yolu rahatsızlıkları olan hastalar için en sağlıklı ısıtma sistemidir,
  • Kas ağrıları, sırt ağrıları ve eklem rahatsızlıklarını azaltır,
  • Bazı kanser türlerinin gelişimini engelleme özelliğine sahiptir,
  • Şeker hastalıklarının yan etkilerini azaltır,
  • Fizyoterapi tıp merkezlerinde doğrudan kullanılır.

Tıbbi araştırmalar, uzun dalga boyundaki ışınların terapi etkisi yaptığını, hiçbir zararlı yan etkisinin olmadığını ve insan vücudu için en uygun sıcaklığı sağladığını göstermiştir. Uzun dalga boyunda, terapi kalitesindeki kızılötesi ışınlar ile ısıtma sistemi olarak geliştirilmiş olan SRN  Kızılötesi Isı Boyası, güneşin altında ısınma hissini on iki ay sağlamaktadır. SRN Kızılötesi Isı Boyası, uygulandığı ortamı sadece ısıtmakla kalmaz; aynı zamanda bir fizyoterapi merkezine çevirerek, içinde yaşayanların sağlığına katkıda bulunur.
Uzun dalga kızılötesi, radyan ısıdır; yüzünüzde güneşin veya odun ateşinin sıcaklığını hissetmekle aynı histir. Hatta kendi vücudumuzun da yaydığı ısı türüdür. İnsanlığın bildiği en temel ısınma şeklidir. Önce objeleri ısıttığı, ısınan objelerin de ısı yayarak çevreyi sıcak tuttuğu için binlerce yıldır tercih edilmiştir.
Bugün, yüksek enerji verimliliğine sahip SRN Kızılötesi Isıtma Teknolojisi, estetik ve konforlu bir şekilde radyan ısıyı çevre dostu olarak kolayca tekrar kullanabilmemizi sağlamaktadır.
Geçtiğimiz yüzyılda insanoğlunun konforlu olması sebebiyle tercih ettiği konvansiyonel ısıtma sistemlerinin (petek, klima vb.); yakın gelecekte yerini tekrardan kızılötesi ısıtma sistemlerine bırakması kaçınılmazdır.
SRN KIZILÖTESİ KARBON ISI BOYASI HAKKINDA BAZI BİLGİLER

  • SRN Kızılötesi Isı Boyası havayı kurutmaz ve havayı değil sizi ısıtır.
  • 24 V Elektrik ile çalışan Kızılötesi Isı Boyası sistemi yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kombine çalışabilir. (Güneş ve Rüzgar enerjisi)
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası Üstüne duvar kağıdı,sıva ve boya gibi ürünler ile uygulanabilir özelliklere sahip bir üründür.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası’nın boyandığı ortamda nem ve küf olmaz.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası mekanik tesisat ve bakım gerektirmeye bir üründür.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası anında ısınma ve homojen ısı dağılımı sağlar.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası sağlıklıdır, nefes hastaları (bronşit vb) için en uygun ısıtma teknolojisidir.
  • Su bazlı karbon kaplamalar ek veya ana ısıtma da mükemmel olarak kullanılabilir.
  • Pars alüminyum tozu,pars bakır tozu,Pars Çinko Tozu,Pars Grafit Tozu,Pars Kurşun Tozu,Pars demir tozu,pars kurşun oksit,pars kurşun oksit sülyen,pars kurşun oksit mürdesenk,pars fire assay flux,pars nitrik asit,pars hidroklorik asit,pars sülfürik asit,pars hidrazin hidrat,pars kaolin,pars sepiyolit,sunsep,sundiyo,sunmag,pars zeolit,pars 67 mangan dioksit,pars85 mangan dioksit,hadjin yılan kovucu,parsvet yara tozu,pars lime sülfür,nanotozlar,yemkat.com,sunshield kaolin,sunshield sıvı kaolin,pars silisyum karbür,silisyum karbür,dmr74 mangan dioksit,pars magnezyum sülfat,pars magnezyum sülfat anhidrat,pars magnezyum sülfat monohidrat,pars magnezyum oksit,pars bakır sülfat,pars demir sülfat monohidrat,pars kalay sökücü,pars nikel sökücü,süren vollastonit tozu,pars volfram  tozu,pars molibden tozu,pars antimon oksit,pars potasyum hidroksit,pars potasyum silikat,kimyadeposu.com,claypacks.com,demsil silikajel,demsil kil paketi,demsil nem alıcı,nemal nem alıcı,pars sodyum metabisülfit,pars sodyum bisülfat,pars magnezyum nitrat,pars sodyum persülfat,pars kalsiyum sülfat,pars kalsiyum sülfat dihitrat,pars hayvan altlığı,pars sodyum lignosülfonat,pars maden tozları,pars metal tozları,pars yem katkıları,pars nanotozlar,pars çinko oksit,sunshield sıvı kaolen,süren titanyum tozu,pars bakır oksit,demsil silikajel,süren otocam çizik giderici,pars seryum oksit,süren ferro vanadyum tozu,pars spekülarit,süren bit-pire kovucu,süren bakır tozu,süren teknoloji,bakır tozu,
  • DMRSÜREN KİMYA LTD.ŞTİ
  • 05523307100-05325466184
  • www.kimyadeposu.com,www.claypacks.com,www.nanotozlar.com,www.netyerim.net
  • www.potasyumsilikat.net,www.kursunoksit.com,www.parsman.com.tr,www.parsgrafit.com.tr
  • www.parox.com.tr,www.sepiyolit.net,

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu