
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, geçen hafta “Gülen örgütü, darbenin arkasında; benim bu konuda hiç şüphem yok” demişti. Konuyla ilgili olarak uzun bir mülakat veren kıdemli diplomat, kesin kanıtlar beklense de emarelerin çoğu Gülen’i işaret ettiğini söyledi. Washington’da Erdoğan’ın sevilmediğini dillendiren kıdemli diplomat, bunun gerekçelerine dair çarpıcı itiraflarda bulundu.
2008-2010 arasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey, 2012 yılında emekli olduğunda Bağdat büyükelçisiydi. Son 3 yıldır da Washington Enstitüsü’nde çalışmalarını sürdürüyor. Ortaya saçılan Wikileaks belgelerinde Ergenekon ve Balyoz davalar sırasında Washington’u FETÖ yapılanması konusunda uyardığı anlaşılıyor.
Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlayan James Jeffrey, 15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşananları, “Türkiye’de yaşanan trajediye ve içsavaşa yakın bir şeydi. Gerçekleşmediği için hepimiz memnun olmalıyız. Benim 1980’de yaşadığım darbeden de başka ülkelerde gerçekleşen darbelerden de çok farklıydı. Zira tanık olduğumuz darbeler -iyi ya da kötü- dikkatle ve komuta birliği içinde planlanıp bir noktada demokrasiye dönüş hedefiyle gerçekleştirildi. Buradaysa darbecilerin motivasyonunun tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak demokratik sistemi yıkıp yerine gizli bir teşkilatı iktidara getirmeyi hedefledikleri açık.” diye değerlendirdi.
EMARELER GÜLEN’İ GÖSTERİYOR
“Hepimiz kesin kanıtları bekliyoruz ancak emarelerin çoğu Gülen hareketine işaret ediyor. Emareler darken de sadece Türk hükümetinin açıklamalarını kastetmiyorum. Bunu planlayanların askeri müesses nizamdan olmadığı ortada.” diyen kıdemli diplomatt, “Kimdir o gizli teşkilat?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Benim bildiğim kadarıyla Gülen hareketi ordu içine epey sızmıştı. Zaten polis ve yargıya aşırı şekilde sızmalar daha önce gerçekleşmişti. Bunlara Türkiye’de görev yaptığım yıllarda şahit oldum. Özellikle Balyoz soruşturmasında, Hakan Fidan’ın ifadesi alınmaya çalışıldığında ve 2013’teki yolsuzluk davaları sırasında bu durumu tespit ettim. Türkiye’de bürokrasinin önemli bir bölümü Gülen cemaatinden sızmıştı ve sadakatleri devlete değil bu hareketeydi. 15 Temmuz’un arkasında Gülencilerin olma ihtimali yüksek ancak Türkiye’nin bunu yargı önünde kanıtlaması gerekiyor. İpi kimlerin çektiğini anlamak için daha çok bilgiye ihtiyacımız var.”
James Jeffrey, “Bu kalkışmada Fethullah Gülen’in şahsen rolü nedir sizce?”sorusunu ise “O sorunun da bugün hareketi gerçekten kimin yönetiği sorusunun da cevapları bende yok. Biliyorsunuz, hiç saydam olmayan bir hareketten bahsediyoruz, içine nüfuz etmek çok zor. Dolayısıyla da hepimizin kafasında yanıtlanmamış onlarca soru var.” şeklinde yanıtladı.
‘ERDOĞAN WASHINGTON’DA SEVİLMİYOR ÇÜNKÜ ÇELİŞKİLERİMİZİ YÜZÜMÜZE VURUYOR’
Darbe kalkışmasının ardından ABD’nin, darbe ile Gülen arasında net bir bağ kuracak ifadelerden kaçınmasının hatırlatılması üzerine diplomat Jeffrey, “Türkler ve Amerikalılar birbirini kesinlikle anlamıyor ve her şeyin kökeninde bu var. Türkiye’de liberalinden ulusalcısına İslamcısına herkeste şöyle bir kanaat var; büyük güçler yüzyıllardır Bismarck’çı politikalarla ülkenizin zayıflaması için uğraşıyor. 1905’te takılıp kalmışsınız. Avrupa’ya, Amerika’ya ve hatta bir ölçüde Rusya’ya bakışınız bu. 1983 yılından beri Türk-Amerikan ilişkilerinde benim bizzat tanık olduğum bütün krizlere rengini veren bu argüman Türklerin Batı’yı hiç anlamadığının kanıtı.
Batılıların temel motivasyonu insan hakları ve özgürlükçü düşüncelerdir. Nokta. Bu Avrupalılar için yüzde yüz böyledir, Amerika için de varsayılan pozisyondur. Dolayısıyla darbe teşebbüsü gündeme gelince hemen insan hakları ihlallerine dair genel bir endişe hasıl oldu.
Şimdi siz bana ‘Bir dakika bir dakika, bir grup general Türkiye’de insanların üzerine ateş etme talimatı vermiş, tankları sokaklara dökmüş ve İslamcı bir komplonun parçası olmuş, bu Erdoğan’dan daha büyük bir tehlike değil mi?’ diyeceksiniz.
– Evet tam da onu soracaktım…
Hiç önemli değil. Erdoğan Washington’da sevilmiyor. Erdoğan Avrupa’da da sevilmiyor. Otoriter görülüyor ve iyi bir oyuncu olmadığı düşüncesi hâkim. Batı daha önce Erdoğan’dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar – lisanımı maruz görün – her koşulda bize yaltaklanıyor. F-16’ları, müttefiklik ilişkilerini falan düşünerek bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor. Ondan daha otoriter liderler ise dostumuzmuş gibi poz yapmakta beis görmüyor. Çok yakın zamana kadar Putin bile böyle davranıyordu. Erdoğan Washington’da bu yüzden sevilmiyor. Biliyorum hiç adil bir durum değil.
– Mesele sadece Erdoğan mı yani?
Erdoğan’ın da ötesinde Washington’da genel olarak Türklerden hoşlanmama durumu da var. Türk ordusu çok zor, selam çakıp IŞİD’le savaşmaya gitmiyorlar, aylar süren müzakereler oluyor. Başka ülkeler ise 4 uçak gönderip IŞİD’le savaşıyorum diyor. Aslında hiçbir şey yapmıyorlar ama olumlu puan alıyorlar. Yani demem o ki Washington’da genel olarak hükümetinize karşı bir güvensizlik var ve sevilmiyorlar. Washington böyle bir ruh hali içindeyken darbe teşebbüsü gündeme geldi.
KERRY’NİN SÖYLEDİĞİ APTALCA!
– Darbe başarılı olsa Washington onaylar mıydı?
Bana kalırsa darbe başarılı olsaydı Washington buna kesinlikle karşı çıkardı ancak darbenin başarısız olacağı çok kısa sürede anlaşılınca hem Washington hem de Avrupa, ‘Erdoğan bunu her zamanki gibi otoriterleşmenin yeni bir aracı olarak kullanacak’ diye düşündü. ‘O halde her zaman yaptığımız gibi biz yine Erdoğan’ı eleştirelim’ dediler. İşte bu nedenle Kerry’den ‘Türkiye’yi NATO’dan atalım’ tarzında aptalca açıklamalar geldi. Hangi kafayla bunu söyleyebildiyse! Tam bir delilik.
Bazı Doğu Asya ve Arap ülkelerinin yaptığı gibi bize yaltaklansanız, özgürlükçüymüş gibi davransanız böyle olmayacak. Oysa Erdoğan gibi yüzümüze karşı çatışmacı bir üslup tercih ediyorsanız insanlar size sempatiyle bakmayacaktır. Bu çok yanlış. Ben ülkemin bu tutumunu eleştiriyorum. Bundan nefret ediyorum.
– Yanlışsam düzeltin lütfen; özetle Washington’ın darbe teşebbüsü konusundaki tavrı Erdoğan’a karşı önyargılardan kaynaklanıyor diyorsunuz özetle. Doğru mu?
Önyargı şu; ABD her şeye öncelikli olarak insan hakları, demokrasi ve özgürlükler çerçevesinden bakar.
ERDOĞAN OYUNU KURALARINA GÖRE OYNAMIYOR
– Fetullahçı bir darbe gerçekleşseydi Türkiye’de demokrasinin yanı sıra bireysel hak ve özgürlükler ne kadar gerileyecekti? Bu boyutuyla ilgilenmiyor mu ABD?
Çok haklısınız. İşte tam da bu nedenle ABD ve AB’nin pozisyonlarını baştan itibaren eleştirdim. Bu pozisyonu almalarının temel sebebi ise Erdoğan. Batı, Erdoğan konusunda hayal kırıklığı yaşıyor. Obama mesela… İslamcı ama demokratik bir lider olarak Erdoğan’dan yüksek beklentileri vardı. Oysa Erdoğan tanıdığım bütün liderlerden daha fazla Batı değerleriyle çatışıyor, Batı’nın çelişkilerini yüzüne vuruyor. Oyunu kuralına göre oynamıyor yani. Sisi’ye bakın. Sert bir tutumu olsa da oyunu oynuyor. Diğer otoriter liderler de keza. Dolayısıyla da önceki sorunuzun cevabı şu; evet Erdoğan’a karşı önyargılar da darbe teşebbüsüne verilen tepkilerde rol oynadı. Ama burada şunu görmek lazım; iki taraftaki önyargılar da işleri içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Dünyada kimse Türkiye kadar yanlış anlamıyor Amerika’yı. Özgürlükçü değerlerden ve demokrasiden bahsettiğimizde Türkler –özellikle de Erdoğan- yalan söylediğimizi düşünüyor. Hemen Bismarck, Viyana Kongresi falan geliyor akıllarına yine. Türkler böyle tepki verince de Washington’da kimse Erdoğan’ın haklı olabileceğini teslim etmiyor.
– ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper gibi isimlerin ‘Bazı muhataplarımız, ya tasfiye edildi ya da tutuklandılar. Şüphesiz ki bu durum ABD’nin Ortadoğu stratejisini daha güç hale getirecek’ tarzında açıklamalar yapması Türklerin o tür tepkiler vermesini haklı çıkarmıyor mu?
Ben Clapper’ı da General Votel’i de eleştirdim. Böyle bir kafa yapısını nasıl açıklayabilirsiniz? Bunu söyleyen adama o halde büyük güç ABD tarafından Türkiye’ye karşı ciddi bir reel politik komplo var derlerse….
KARŞIMIZDAKİ RİYAKÂR VE OTORİTER BİR LİDER OLSA DA BİZİ İDARE ETSİN YETER
– Ki diyorlar zaten. Türkiye’de farklı kesimlerden pek çok kimse Fetullahçıların bu kalkışmasına ABD’nin destek verdiğini düşünüyor.
Öyle çünkü Türkler de Amerika’yı anlamıyor. Bu büyük bir sorun çünkü Türklerin kendilerine ‘yalancı’ gözüyle baktığını hisseden Amerikalılar Türklerin asıl meselede haklı olabileceği ihtimaline bakmıyor bile. Herkes sürekli Erdoğan’a kızgın çünkü bizi iyi idare etmiyor. Fakat biz en riyakâr ve suni kişiler tarafından bile de olsa iyi idare edilmeye alışmışız. Bize duymak istediğimiz şeyleri söyleyip sonra kafalarına ne eserse onu yapıyorlar. Erdoğan da kafasına ne eserse onu yapıyor ancak duymak istediğimiz şeyleri söylemiyor. Bu da Washington’daki insanları çok kızdırıyor. Ben son birkaç yıldır Obama yönetimindeki üst düzey kişileri Türkiye ile nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği konusunda bilgilendirmek için büyük zaman harcadım. Ve her seferinde Erdoğan hakkındaki bu önyargılarla karşılaştım. Darbe teşebbüsü söz konusu olduğunda devreye giren refleks de aynısıydı.
ARBECİLERİN KOLAYLIKLA SUÇLANABİLECEĞİ KONU CİNAYET!
– Fetullah Gülen yapılanmasının devleti yıkıp yerine gizli bir teşkilatı getirme hedefinde olduğuna dair kanaatinizden yola çıkarak soruyorum; kişisel olarak Gülen’i ‘terörist’ olarak tanımlar mısınız?
Sorunuzun cevabı şu; Fetullah Gülen’in devlet kurumlarına sızmış, kendi hedeflerini gayrimeşru yollardan, Türk yasalarını ve bulundukları görevlerin yeminlerini çiğneyerek yerine getirmeye teşebbüs etmiş bir teşkilatın lideri olduğunu söylemek mümkün. Eğer teşkilatın yöneticilerinin darbe talimatı verdiği kanıtlanabilirse -şiddet istemediklerine dair gerçekten ikna edici kanıtların da olmaması durumunda,darbeyi gerçekleştirenlerin sivillere karşı şiddet uyguladığı kâfi şekilde ispatlandığında darbeyi yönetenlere cinayet suçlaması getirilebilir.