AktüelGüncelYazarlar

Karakutu/Bir Müstafinin Günlüğü..

Paylaş:

Bir müstafinin günlüğü…

Siz bu yazıyı okuduğunuzda muhtemelen ben yine kendi dünyama çekilmiş ayın sonunu nasıl getireceğimin hesabını yapıyor olacağım…

Çünkü ben bir gazeteciyim…

Hani 10 Ocak’ta gününü tekmili birden ne kadar iğrendiğim, tüm adımları şaibelilerin de dahil olduğu cümle zevatın kutladığı gazetecilerden biriydim daha doğrusu, üç vakte kadar…

Bu ne kendini beğenmişlik, bu ne küstahça yaklaşım demeyin…

Daha ağır tasvirlerim de var ama…

Buralara yansıtıp da bilmem ne örgütüne mensup olmaktan, anayasal düzen(!)i değiştirmeye kalkmaktan filan suçlanıp, suçsuzluğumu 1758 gün sonra ancak anlatacak gibi olup da peşine gelen başka bir davadan dolayı 1798 gün sonraya belirlenmiş mahkeme gününü demir parmaklıklar arasında geçirmeye hiç niyetim yok…

Sahi…

Neden ben yazıyorum ki?…

Bu memleketin haline, gidişatın fenalığına, uçurumun kenarında oluşumuza şahit olan bir ben miyim?

Mahalli bir gazetede sürdürmekte olduğum görevden bile insafsızca el konulan maaşımın kesintilerinden illallah diyerek ayrılmakla boğuşurken…

Belki birkaç bin insan evladı okur da yazana, üretene destek olur umuduyla yazdığım kitabın satışını kedi ciğeri gözler gibi beklerken…

Ekranlarda her akşam ağza alınmayacak en galiz hakaretlerle seni aşağılayan aşağılıklara cevabı niye ben vereyim kardeşim?

Yüzde 13 büyüyen bir memlekette bakkalın, kasabın, ev sahibinin, icracının telefonlarına bir bakamayan benmişim gibi, neden ben ağlayacakmışım?

Oy verirken ona mı sordunuz diye mi korkuyorsunuz?

Ananızı avradınızı mevzuya katar, sizi de hiç alakasız bir kadroya bağlayıp da daha önceden aralarında olduklarınıza karşı havlatır diye mi yoksa?

Dedim ya…

Benim işim başımdan aşkın…

“Helal olsun ne yazıyor be” diyeceksiniz diye…

“Adam da ne başak varmış kardeşim… Has adam…” yavşaklığı ile bir ancık öveceksiniz diye…

Hatta alenen bile okuyamayıp, gizli gizli okuyup birbirinize jurnalleyeceksiniz diye…

Tek enayi benmişim gibi öne sürmelerinize ses etmediğimden cesaret alıp, “Nasıl koymuş yine lafı…” gazınıza geleceğim zannıyla hiç boşa heves etmeyin…

Siz bu yazıyı okurken, en pahalısından olmasa da orta sınıf tütünümün dumanı eşliğinde kitap okuyor olacağım, kafam dağılsın diye…

Okeye dördüncü bile yapılamayacak kadar keriz, hep aldatılan ve utanmadan bunu suratınıza suratınıza gerine gerine, geğire geğire söyleyenlerin yeni söylevleriyle baş başa hayıflanırken siz…

Bu ömrümü yiyen mesleğin ırzına geçtiği hayatımın kalan kısmında ne yapabilirim diye düşüneceğim muhtemelen ben de…

Neyse…

Muhtarlar toplantısı başlamış… Onu izlemem lazım…

Kendinize iyi bakın…

Zira, yakında şu an yaşadığınız konforlu elemi rüyanızda bile göremeyeceğiniz bir kıyamete doğru fireni patlamış 500’lük enter kamyonun kasasında son sürat ebenizle yüzleşmeye gidiyorsunuz…

Görüşemezsek şayet…

Fikrimi peşinen bilin istedim diye yazıyorum…

Umurumda değilsiniz…

Ne haliniz varsa görün!

Mustafa Yaşar Dilsiz/Karakutu-17.01.2018

Jurnalci.com

Paylaş:

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu