Normalde 10 yıl alan aşı geliştirme işi 10 ayda yapıldı. Ancak yine de tasarımda, denemelerde ve üretimde kestirme yöntemlere başvurulmadı.
Bu iki ifade, başta kulağa çelişkili gibi gelse de ve bazılarının Oxford aşısının güvenliğini sorgulamaya sevk etse de, alınan ilk sonuçlar, bu kadar hızla geliştirilmesine karşın, Covid-19’u durdurmakta çok etkili olduğunu gösteriyor.
Oxford aşısının nasıl bu kadar çabuk geliştirilebildiği hem şansa hem de bilimsel dehaya bağlı. Kökenleri ise Ebola salgınına ve bir şempanzenin akan burnuna, araştırmacıların bir dönem hiç paraları yokken, ertesi gün özel uçaklar kiralayabilmelerine dayanıyor.
En büyük yanlış algı, aşı üzerindeki çalışmanın salgınla birlikte başladığının zannedilmesi.
2014-2016 arasındaki dünyanın en büyük Ebola salgını bir faciaydı. Yavaş tepki verildi ve 11 bin kişi öldü.
Oxford aşısının mimarı Prof. Sarah Gilbert, “Dünya daha iyi iş çıkartmalıydı” dedi.
Daha sonra yapılan tartışmalarla, bir sonraki büyük salgınla nasıl başa çıkılabileceğine dair bir plan ortaya çıkartıldı.
Bilinen tehditlerin en sonunda “X Hastalığı” vardı. Dünyayı gafil avlayacak, yeni, bilinmeyen enfeksiyonun uğursuz adı.
Oxford Üniversitesi’ndeki, 1786’da ilk aşıyı vuran bilim insanının adını taşıyan ve şu anda dünyanın önde gelen uzmanlarının çalıştığı Jenner Enstitüsü’nde, bilinmeyen bir düşmanı yenmek için bir strateji tasarlandı.
Prof. Gilbert, “Mümkün olan en kısa sürede aşı geliştirmeyi planlıyorduk. Planı tamamen bitirememiştik ama iyi bir aşamaya gelmiştik” diyor.
Planlarının merkezinde, “tak ve çalıştır” diye bilinen devrimci bir yaklaşım vardı. Bir bilinmeyenle karşı karşıya kalındığında gereken iki arzu edilen özelliği vardı. Hem hızlı hem de esnekti.
Çocuklukta olduğumuz aşıların tamamının da aralarında bulunduğu bilinen aşılar, orijinal enfeksiyonun ya öldürülmüş ya da zayıflatılmış bir formunu kullanıyor ya da parçaları vücuda enjekte ediliyor. Ancak bunların geliştirilmesi çok fazla zaman alıyor.
Oxford araştırmacıları bunun yerine ChAdOx1’i, ya da diğer adıyla Şempanze Adenovirüs Oxford 1’i tasarladılar.
Uzmanlar, şempanzeleri hasta eden normal grip virüsün alıp, neredeyse her şeye karşı kullanılabilecek bir aşının yapı taşı haline getirdiler.
Covid-19’dan önce ChAdOx1 330 kişiye, Zika virüsünden prostat kanserine ve tropik chikungunya hastalığına dek birçok hastalık için yapıldı.
İnsanlarda hastalığa yol açmaması için, şempanzelerden alınan virüsün genetiğiyle oynanıyor. Daha sonra bağışıklık sisteminin neye saldırması için eğitmek istiyorsanız ona göre genetik planları içerecek şekilde yeniden genetiğiyle oynanıyor.
ChAdOx1 aslında, karmaşık, mikroskobik boyutlarda bir postacı. Biliminsanlarının yapması gereken tek şey, postalanan paketi değiştirmek.
Dünyanın büyük bölümü, yeni yıl kutlamalarının yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışırken, Prof. Gilbert Çin’in Vuhan kentinden gelen kaygı verici “viral zatürre” haberlerini fark etti. Uzmanlar iki hafta içinde hastalığa yol açan virüsü tespit etti ve insandan insana yayıldığından şüphelenmeye başladı.
Prof. Gilbert, “X hastalığı için plan yapıyorduk, X hastalığını bekliyorduk ve bu o olabilir diye düşündüm” diyor.
Ekip bu noktada, çalışmalarının ne kadar önemli olabileceğini bilmiyordu. Ne kadar hızla yapabileceklerini test etme ve ChAdOx1 teknolojisini gösterme çalışması olarak başladı.
Prof. Gilbert, “Sadece bir proje olabileceğini düşündüm, biz aşıyı yapacaktık ve virüs sönüp, gidecekti. Ancak öyle olmadı” diye konuşuyor.
Kulağa biraz garip, neredeyse kötücül bile gelebilir, ancak salgına bir koronavirüsün yol açması şanstı.
Koronavirüs ailesi son 20 yılda iki kez hayvanlardan insanlara geçmeyi denemişti. 2002’de Sars koronavirüsü ve 2012’de Mers koronavirüsü.
Bu da uzmanların virüsün biyolojisini, nasıl davrandığını ve aşil tendonunu “diken proteinini” bildiği anlamına geliyordu.
Oxford ekibinden Prof. Andrew Pollard, “Büyük bir avantajla işe başladık” diyor.
Diken proteini, virüsün vücudumuzdaki hücrelerin kapısını açarken kullandığı anahtar. Bir aşı, bağışıklık sistemini bu diken proteinine saldırması için eğitebilirse, aşı ekibi başarılı olma şanslarının büyük olduğunu biliyordu.
Ve zaten Mers için, bağışıklık sistemini diken proteinini tespit etmesi için eğiten ChAdOx1 aşısını geliştirmişlerdi. Yani Oxford ekibi işe en başından başlamadı.
Prof. Pollard, “Bu tamamen bilinmeyen bir virüs olsaydı, çok farklı bir pozisyonda olurduk” diyor.
Koronavirüslerin kısa vadeli enfeksiyonlara yol açması da şans. Bu, vücudumuzun virüsü yenme kabiliyeti olduğu ve aşının sadece bu doğal süreci kullanması gerektiği anlamına geliyor.
HIV gibi uzun vadeli, kronik bir enfeksiyon olsaydı, aşının işe yaraması çok düşük bir ihtimaldi.
11 Ocak’ta Çinli uzmanlar, koronavürüsün tüm genetik kodunu çözüp, dünyayla paylaştı.
Şimdi ekibin elinde bir Covid-19 aşısı geliştirebilmeleri için lazım olan her şey vardı artık.
Tüm yapmaları gereken, diken proteini için gereken genetik talimatları ChAdOx1’e yüklemekti.
Bir aşı geliştirmek pahalı bir süreç.
Prof. Pollard, “Sürecin başı acılıydı. Bankada hiç paramızın olmadığı bir dönem yaşadık” diyor.
Üniversiteden biraz fon almışlardı, ancak dünya genelindeki diğer gruplara kıyasla önemli bir avantajları da vardı.
Oxford’daki Churchill Hastanesi’nin bir köşesinde, ekibin kendi aşı üretim tesisi vardı.
Prof. Pollard, “Her şeyi durdurun ve bu aşıyı üretin deme şansımız vardı” diye konuşuyor.
İlk testleri başlatmak için yeterliydi, ancak daha büyük çaptaki denemeler için gereken binlerce dozu üretme kapasiteleri yoktu.
Prof. Gilbert, “Nisan’a kadar yaptığım başlıca şey para bulmak, insanları şimdi fon ayırmaya ikna etmeye çalışmaktı” diyor.
Ancak salgın dünyayı iyice etkisi altına almaya başlayıp, ülkeler birbiri ardına karantina önlemleri alınca, para akmaya başladı. Aşı üretimi İtalya’daki bir tesise kaydırıldı ve para karantina altındaki Avrupa’da görülebilecek lojiistik kabuslar da dahil sorunların çözülmesine yardımcı oldu.
Prof. Gilbert, “Bir noktada özel uçak tutmak zorunda kaldık. Aşı İtalya’daydı ve sabah burada klinik deneylerimiz vardı” diye anlatıyor.
Kalita kontroller, asla bir projenin en keyifli yanı olmaz. Ancak araştırmacılar, deneysel bir aşıyı yeterince yüksek standantlara ulaşmadan insanlara yapmaya başlayamıyor.
Üretim sürecinin her aşamasında, ayının virüs ya da bakterilerle kirlenmediğinden emin olmaları gerekiyor. Geçmişte bu zaman alan bir süreçti.
“Zamanı nasıl kısaltabileceğimizi düşünmeseydik, Mart’ta yine elimizde aşı olabilirdi, ancak klinik deneylere Haziran’a dek başlayamazdık.”
Bunun yerine, hayvanlar üzerindeki deneylerin güvenli olduğu görülür görülmez, araştırmacılar 23 Nisan’da insanlar üzerindeki denemelere başladı.
Jurnalci.com