Akşener’in 6’lı Masa resti İYİ Parti’ye pahalıya mal oldu! İşte o süreçte istifa edenlerin sayısı

İYİ Parti Genel Lideri Meral Akşener, cumhurbaşkanlığı adaylığı için CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ismini kabul etmediğini belirterek 6’lı Masa’dan zehir zemberek bir açıklama ile kalkmıştı. Yaşanan kriz 3 gün sonunda çözülürken, Meral Akşener masaya geri döndü ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun ismi açıklandı.

“30 CİVARINDA İSTİFA OLDU”

Önceki gün HaberTürk yayınına katılan GÜZEL Parti Küme Başkanvekili Erhan Usta, Akşener’in 6’lı Masa’dan kalkmasıyla yaşanan 3 günlük kriz sürecinde 25-30 bin civarında üyenin partilerinden istifa ettiğini açıkladı. Krizin YETERLİ Parti’ye oy kaybettirip kaybettirmediğine ait soruya Erhan Usta “İYİ Parti burada oy kaybetmiş midir, birinci etapta olabilir. Üye istifaları olmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam 25-30 bin civarında istifa oldu” karşılığını verdi.

AKŞENER, GÜZEL PARTİ’YE ÜYE KAYBETTİREN AÇIKLAMASINDA NELER DEMİŞTİ?

3 günlük 6’lı Masa krizi, Akşener’in kameralar karşısına geçip sert tabirlerle Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıktığı konuşması ile başlamıştı. Daha sonradan metni kendisinin kaleme aldığını açıklayan Akşener, Türkiye’nin gündemine oturan konuşmasında şunları söylemişti:

“Aziz milletim, değerli basın mensupları. En sonda söyleyeceklerimi, en başta söyleyeyim: Geldiğimiz noktada YETERLİ Parti bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya, mecbur bırakılmış, tıpkı yıllardır, Türk Milleti’ne yapıldığı üzere vefat ve sıtma ortasında, bir tercihe zorlanmıştır. Ve elbette, buna boyun eğmeyecektir. Sağduyusunu azme çevirecek, şahsî ikbal hesapları için üretilmiş, devşirme bir siyasetin, hınk deyicisi olmayacaktır. Zira ben ve arkadaşlarım ülkemizin, 20 yılını harap eden, ucube bir zihniyete karşı birinci günden beri birebir yerde, tıpkı inançla, birebir kararlılıkla duruyoruz.

“CEKETİMİ ASSAM KAZANIRIM’ DİYENLERİN KARŞISINDA DURDUK”

Nasıl ki 2002 yılında illetin aleyhine plan yapanların karşısında durduk, bugün de birebir yerde dimdik duruyoruz. Nasıl ki, 2010 yılında milletin istikbaline kastedenlerin, karşısında durduk, bugün de birebir yerde dimdik duruyoruz. Nasıl ki 2015 yılında milletin canına kıyanların karşısında durduk, bugün de tıpkı yerde dimdik duruyoruz. Nasıl ki, 2017 yılında milletin yazgısını tek bir kişinin iki dudağı ortasına mahkûm etmek isteyenlerin karşısında durduk, bugün de birebir yerde dimdik duruyoruz. Nasıl ki 2018 yılında milleti iki yumruk ortasına sıkıştırıp birlik ve beraberliğinden etmeye çalışanların karşısında durduk bugün de birebir yerde dimdik duruyoruz. Nasıl ki 2019 yılında milletin iradesine ipotek koymaya çalışanların karşısında durduk, bugün de birebir yerde dimdik duruyoruz. Nasıl ki 2020 yılında milletin tercihlerini ‘Ceketimi assam seçilirim’ diyerek, hiçe sayanların, karşısında durduk, bugün de tıpkı yerde dimdik duruyoruz.

“MİLLETİMİZİN KEDERLERİNİ DİNLEDİK”

Değerli basın mensupları; Biz bugünlere, dayatmalara direnerek geldik. Biz bugünlere kirli pazarlıkları reddederek geldik. Biz bugünlere alışılmış mağlubiyetlere karşı çıkarak geldik. Hakikaten bu doğrultuda siyasetimizin merkezine milletimizi alıp, memleketimizi vilayet il, ilçe ilçe, karış karış gezdik. Milletimizin hem kaygı ve isteklerini, hem iktidara yönelik şikâyetlerini, hem de bizden, yani muhalefetten, beklentilerini dinledik. Nasıl ki; dinlediğimiz kaygıları, istekleri ve şikâyetleri not edip, milletimizin sesini iktidara duyurduysak, birebir vakitte bizden, yani muhalefetten olan beklentileri de duyurmak ve karşılamak için yılmadan, yorulmadan çalıştık. Biz YETERLİ Parti olarak demokrasiye olan inancımız gereği her daim ortak aklın ışığında sıkıntıları ve tahlilleri konuşabilmeyi, hem çağın, hem de aklın, bir gereği olarak gördük.

“İMAMOĞLU VE YAVAŞ’I ÖNERDİK”

Bu sebeple de geçtiğimiz sene milletimizin ve memleketimizin gereksinimlerini düşünerek, beş siyasi partiyle birlikte çok kıymetli bir adım attık. Tüm farklılıklarımıza karşın Türkiye için ortak sıkıntılarımıza ve bu kederlerin tahliline yönelik tekliflerimize dair Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Anayasa Değişikliği Teklifi ve Ortak Siyasetler Metni üzere birçok değerli bahiste mutabakat sağladık. Ve dün gerçekleşen toplantıda nihayet, ortak cumhurbaşkanı adayının kim olacağını tartıştık. Bu doğrultuda beş siyasi parti tek bir ismi lisana getirerek, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı tarafında görüşlerini beyan ettiler. Biz de DÜZGÜN Parti olarak üç yılı aşkın bir müddettir sokaklarda, dükkânlarda ve meydanlarda sıklıkla duyduğumuz, milletimizin ağır bir teveccüh gösterdiğine, çabucak her yerde şahit olduğumuz ve yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında da uzun müddettir Sayın Erdoğan’a karşı açık orta kazandığını gördüğümüz iki ismin adaylığı konusunda görüşümüzü beyan ettik. Bu iki isim, Ankara Büyükşehir Belediye Liderimiz Sayın Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediye Liderimiz Sayın Ekrem İmamoğlu’ydu.

“ŞAHSİ HIRSLAR TÜRKİYE’YE TERCİH EDİLDİ”

Bunun da yanında aday belirleme sürecinin sağlıklı yönetilmesi için her bir siyasi partinin farklı ayrı belirleyeceği araştırma şirketlerinin yapacakları çalışmalar ışığında, ortak Cumhurbaşkanı adayının dataya dayalı, rasyonel ve objektif bir tarz ile belirlenmesini de önerdik. Lakin maalesef ve maalesef, bu görüş ve tekliflerimiz masadaki paydaşlar tarafından kesin bir biçimde reddedildi. Yani, milletimizin haklı beklentilerini, Masa’nın kararlarına yansıtma uğraşımız reddedildi. Ve Altılı Masa’nın son toplantısında bir “anlayışa” varıldı. Bu vesileyle anlamış olduk ki şahsi hırslar, Türkiye’ye tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki, ferdî ajandalar uğruna mübah sayılan kuyruklu palavralar, milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki, hezimet yenilgi büyüyen küçük hesaplar, 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih edilmiştir. Aziz milletim; Biz UYGUN Parti’yi bunun için kurmadık. Kurulduğumuz günden bugüne kadar bir sefer bile “Önce ben, evvel YETERLİ Parti” demedik. “Önce millet, evvel memleket” demekten, asla vazgeçmedik.

“NOTER MASASINA DÖNDÜ”

Bir kere bile milletimize verdiğimiz kelamdan dönmedik. Yeri geldi parti çıkarlarımızı göz arkası edip milletimiz için fedakârlık ettik. Yeri geldi şahsi gayelerimizi kenara itip milletimiz için feragat ettik. Yeri geldi siyasi hesapları reddedip milletimizin için inat ettik. Hakarete uğradık, dişimizi sıktık. İftiraya uğradık, göğüs gerdik. Linç edildik, yıkılmadık. Bıkmadan, usanmadan, vazgeçmeden konuştuk, anlattık, dinlettik, gösterdik. Lakin, ne yazık ki olmadı, olamadı. Üzülerek söylüyorum ki, geldiğimiz son noktada dün itibariyle Altılı Masa artık millet iradesini, kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Milletimizin ortak uygunluğu için güzel niyetle oturduğumuz bu masa artık potansiyel adayların tartışılabildiği bir ortak akıl platformu olmaktan çıkmış, tüm alternatiflerin kara listeye alınarak, tek bir adayın tasdiki için çalışan bir noter masasına dönüşmüştür. Fakat ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayacağız. 85 milyonun geleceğini bireylerin tahakkümüne teslim edip, tehlikeye atmayacağız. Cumhuriyetimizin yeni asrını göz nazaran göre hiç etmeyeceğiz. Milletimizin kazanma ümidini yok etmeyeceğiz. Türk Devleti’nin varlığını, Türk Milleti’nin iradesini bir kişinin iki dudağı ortasına bırakmayacağız.

“YAVAŞ VE İMAMOĞLU’NA ÇAĞRIMDIR”

Ülkemizi, yalnızca kriz üreten bir ucube sisteme mahkum etmeyeceğiz. Birinci gün olduğu üzere bugün de inatla ve ısrarla “ben” değil, “biz” demeye devam edeceğiz. Millet iradesine uzanan elleri çekecek, tüm dayatmaları yıkacak ve milletimizin sesini tüm Türkiye’ye duyuracağız! İşte bu yüzden, buradan sizlerin aracılığıyla, Sayın Mansur Yavaş’a ve Sayın Ekrem İmamoğlu’na bir davette bulunmak istiyorum: Pahalı Liderlerim; Siz, bu milletin iradesiyle seçildiniz. Üzerinize atılan tüm iftiralardan alnınızın akıyla çıktınız. Tüm engellemelere karşın çok çalıştınız. Misyonunuzu en yeterli biçimde yaptınız. Milletimizi enkazın altında bile yalnız bırakmadınız. Ne memnun size ki milletimiz çabalarınızı gördü, yanınızda durdu. Milletimiz samimiyetinizi anladı, başının üstünde taşıdı. Milletimiz sizleri sevdi, bağrına bastı.

“YA TARİH YAZACAĞIZ YA TARİH OLACAĞIZ”

Size de ateşten bir gömlek giymeyi görev kılmıştır. Bu görev, Cumhuriyetimizin yeni asrının şafağında orijinal bir sayfa açma görevidir. Bu görev, yalnızca bir dayatmayı değil, topyekûn bir dayatmacılığı yıkma görevidir. Bu görev, yalnızca bir kişiyi değil, kendini milletten büyük gören nahoş bir zihniyeti yenme görevidir. Bu görev, yalnızca bir seçimi değil, geleceğimizin tüm seçimlerini kazanma görevidir. Bu görev, milletin sesini duyma görevidir. Bu görev, millet iradesini tekrar hakim kılma görevidir. Bu görev, milletin hakkını millete teslim etme görevidir. Bu görev, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, Atatürk’ümüzün muasır medeniyetler amacına ulaşma görevidir.

Nasıl ki bundan 100 yıl evvel tıpkı görev, ulu bir iradeyi tüm pürüzleri aşıp Samsun’a çıkarttıysa, 100 yıl sonra bugün de bu görev, prangalardan sıyrılıp milletin sinesine varmayı emretmektedir. Hiç kuşkumuz yok ki bu görev, reddedilemez bir görevdir. Görmezden gelinemez bir görevdir. Zira bu davetin sahibi millettir! Zira bu kelamın sahibi millettir! Zira bu karar milletindir! Bu saatten sonra bizlere düşen bir seçim yapmaktır: Ya ışıl ışıl bir güneşin altında dimdik duracağız ya da uzayan gölgelerde kaybolacağız! Ya ulu bir uğraşta milyonlarla yürüyeceğiz ya da trajik bir öyküde figüranlık yapacağız! Ez cümle: Ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız! İnanıyorum ki daima birlikte tarih yazacağız!