Yazarlar

Doğan Özdemir – Abdülhamit’ten Tayyip’e

Paylaş:

Abdülhamit’ten Tayyip’e

Kitabın Yazarı: Ergün POYRAZ

(İleri Yayınları, 2. Baskı-Ocak 2020, 176 Sayfa)

AKP döneminin ve RTE başta olmak üzere önde gidenlerinin tüm bilinmeyenlerini kitaplara döken, bu konularda ondan fazla kitap yazan ve elbette ki bedelini de uzun süre hapishanelerde yatarak ödeyen yazarımız Ergün Poyraz’ın bu konudaki son kitabını da merakla okudum. Kitap, ilginç bir yaklaşımla, bu ideolojinin temelini oluşturan Osmanlıya geri dönüş ve Ulu Hakan Abdülhamit Han seviciliğinin nedenlerini, düşüncelerde ve uygulamalardaki benzerliklerini bizlere örnekleriyle sunuyor. Doğal olarak tarihte yaşanmışlıkların sadece işlerine gelen taraflarını öne çıkarmanın, abartmanın, utanmadan tarihi karalayarak yalan söyleyebilmenin ne kadar rahat yapılabildiğini de görüyoruz. Kitabın “Önsöz veya Başlarken” başlığı altında aslında kitabın özeti de verilmiş. Kalan iki bölümün ilki Abdülhamit’in dönemi ve tanıtımı, diğeri ise “Devr-i Tayyip” olarak sunulmuş.

Abdülhamit neden Yeni Osmanlıcılar tarafından bu kadar çok seviliyor” sorusunun yanıtı aslında çok açık… Bu gün iktidara tutunabilmek için o zaman o ne yapıyorsa bunlar da benzerini yapıyorlar; bu net olarak görünüyor. Örneğin, tarihin çarpıtılmasından çekinilmiyor; en yetkili ağızlardan onun döneminde ülkede hiç toprak kaybı olmadığı iddia edilebiliyor! Yazar, bunları liste halinde veriyor; inanmayanlar bakabilir.

Abdülhamit döneminde Osmanlı, toplamda 1.600.000 KM2’ye yakın toprak kaybetti. Sadece toprak mı? Tarihi eserlerimizi bile bilgisizliğinden kaybettik. Bergama’daki Zeus Sunağı dâhil pek çok tarihi eserimize Alman İmparatoruna “Bu eski taşları ne yapacaklar ki?” diye hayret ederek vermiş olması Abdülhamit’in ne denli bilgili ve kültürlü(!) olduğunu göstermesi bakımından oldukça ilginçti.”

Ona öyle bir dindar, büyük Müslüman, neredeyse peygamber ilan edecek kadar abartanların karşısına ise, yine onun zamanında yapılanlar dikiliveriyor yazar tarafından; örneğin; İlk rakı, ilk bira, ilk şampanya, ilk tütün fabrikaları Abdülhamit zamanında açılmıştır. Üstelik onun içki içmediğini savunanlara bizzat torunu TV’lerde “dedem rom içerdi” diyerek yalanlamıştır. Tarihi kayıtlarda da zaten bunlar bellidir. İçer ya da içmez; o bizler için sorun değil. Ama bunu saklamak veya romun adının kitabımızda geçmemesini bahane gösterenlere kapak olsun diyelim, yeter!

Yine onun zamanında saklı gizli olarak çalışan genelevler resmileştirilerek Zürefa Sokak’ta toplanmıştır! Zürafa değil, Zürefa! Yani Osmanlıcada biraz homoseksüelliği çağrıştıran isimdir. Sayesinde başta İstanbul olmak üzere hızla tüm Anadolu’da da kerhanecilik hızla artmıştır. Tarihi kayıtlar ve sayılar kitapta bulunabilir. Bunun karşılığı bu iktidar döneminde de ne yapıldığını da anımsatıyor yazar;

Genelevlerin Abdülhamit’in zamanında açıldığı gündeme geldiğinde, bizim şeriatçılar al görmüş boğa gibi saldırıya geçiyorlardı. Hâlbuki zinayı suç olmaktan çıkaran Tayyip ve AKP hükümeti değil miydi?”

Yine basının baskı altına alınması, akıl almaz bir sansürcülük uygulanması, bu konuda hafiyeler olması, gazetecilerin baskılanarak istediklerini yazamaz hale getirilmeleri konusuna da birçok örneğiyle yer veriyor yazarımız. Özellikle hafiyelik ve sansürün ne kadar acımasız işlediğini görürken, örneğin kendi burnu büyük olduğu için “burun” kelimesinin yasaklandığını okurken de acı acı gülümsüyoruz. Günümüzle bağlantısını ise bilmemek olanaksız! Dünyada gazetecilik yaptığı için hapislerde çürüyen gazeteci sayısıyla rekor kırarken, basılmamış kitaplara yasak getirme, herkesin bildiği, yayınlanmış haberleri yaptığı için hapse atılan ve yasalara uymayacak şekilde suçlanan gazeteciler, öldürülen, işinden edilenler de unutulmadı!

Abdülhamit döneminde devletin mali işlerinin özellikle Rum ve Yahudi kişilere emanet edildiğini, Türk halkının ve Türk olmanın ise neredeyse suç sayıldığını acı örnekleriyle okuyoruz. Üstelik o zamana kadar geçmiş hiçbir padişahın yapmadığı şekilde kişisel ticarete çok önem veren, parasını Avrupa borsalarında çalıştıran, nüfusunu kullanarak yüzlerce arazi ve 150 kadar çiftliği kendi adına tapulatan bir padişahtır Abdülhamit! Onlarca örnek var kitapta, okumanızı öneririm, şaşacağınızı da garanti ederim. Aynı zamanda özelleştirmeciydi de! Örneğin; 1843’te açılan ipekli halı dokuması yapan Hereke Fabrikasını bizzat özelleştirerek kendi satın almıştır! Ülke borç batağına girdiğinde de “Düyun-u Umumiye” kurularak o çok güvendiği yabancılar tarafından devletin tüm gelirlerine el konulacaktır.

AKP işbaşına geldiğinde 2002 sonu itibariyle kamu net borç stoku 256 milyar TL’ydi. 2019 yılının ilk 4 ayında bu borç 1 trilyon 265 milyar TL’ye ulaştı. Peki bu borç ne olacaktı? Aynı Abdülhamid’in dönemindeki gibi bir utanca başvuruldu ve bu günün Düyun-u Umumiyesi olan Borçlanma Genel Müdürlüğü kuruldu.”

Günümüzde ise ülkeyi tüccar gibi yöneteceğini söyleyenler işbaşında değil mi? Tüm Cumhuriyet dönemi değerlerimizi babalar gibi satmadılar mı? Zenginlikte sınır tanıyorlar mı? Dün işçilik yaparken bu gün dünya servet sıralamasına girmek nasıl olabiliyor? Bazılarının servetleri başka ülkelere şantaj malzemesi bile yapılmıyor mu?

İçinde zerre kadar iman olan biri millet aç, açık, perişanken bunca mal ve parayı stoklar mı? Hz. Muhammed, bir hadisinde işin doğrusunu şu sözlerle dile getirmişti: “Yöneticileri zengin olan kavimler yoksulluk içinde yaşar. Yöneticileri fakir olan kavimler ise mutluluk içinde yaşar.”

Bu arada çokeşlilik konusunun neden AKP döneminde görülmezden gelindiği, hatta özendirildiği anımsandığında, bunun da ulu hakanlarının tam 16 eşi olduğunu okuyunca daha iyi anlayacaksınız. İsimlerini merak edenlere kitapta ayrıntılı listesi de var! Yine ilginç bir ayrıntıyı da ekleyelim; bu iktidarın sevmeyi bırakın, nefret ettiği İsmet İnönü tarafından Abdülhamit’in kendi kaçıp ülkemizde kalan eşine maaş bağlatıldığını da ekleyelim! Can korkusu ise başlı başına bir olay! O kadar korkaktı ve canını severdi ki, kendine karşı ayaklanma başlatmasın diye Haliç’e hapsederek koskoca donanmamızı çürütmüştü! Bu yüzden denizlere kıyısı bulunan tüm bağlı ülkelerimizin düşman tarafından ele geçirilmesine de neden olmuştur.

Günümüzde ise bu duygunun bulaşıcı olduğunu, soğan zarı gibi çevresini saran binlerce kişilik özel koruma ordularıyla gezildiğini herkes biliyor. 2008’de kumpas davalarıyla koskoca amirallerimizin ordudan uzaklaştırılmasına neden olarak ordumuzu liyakatsiz ve belli bir planla oralara getiren güce teslim edenler de unutulmadı! Bir de suikastçısını affeden Abdülhamit var! Ama olayı okuyunca işin aslının hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Tıpkı günümüzde yaşandığı gibi! Kimi Alman, kimi ABD’li, kimi Fransız bazı kişilerin casuslukla suçlanması ve hapsedilmesi üzerine onların “bu can bu bedende olduğu sürece asla serbest bırakılamayacağını” söyleyen kahramanların, ilgili devletlerden gelen “onları bırak” çağrısına daha yazının mürekkebi kurumadan nasıl anında yanıt verdiğini ve tutukluları serbest bıraktığını da anımsadık! Kitapta daha sonra devlet televizyonunun dizilerle Abdülhamit seviciliği yapması anlatılıyor. Kitabın sonunda “Atatürk’ün yazdırdığı Tarih kitabında II. Abdülhamit” bölümüne yer verilmiş. Tarihi iyi tanımak gerektiğini, onu anlamadan bu günlerin kurgulanamayacağını anlatan bu kitabı keyifle okuyacağınızı umuyorum.

İyi okumalar dileği ile. (12.3.2020)

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu