Doğan Özdemir -Corona Günlükleri-23
Corona Günlükleri-23
Kadrolaşma
En ufak bir gruptan tutun da koskoca bir ülkeye kadar bireyleri yönetmek bir sanattır. Beceri, bilgi, sorumluluk, proje, güven, organizasyon yeteneği ister. Hele ekip çalışması vazgeçilemezdir. İyi bir yönetici yansız, tarafsız, yönettiği kişilere eşit davranan kişidir. Aldığı sorumluluğu bilir, görevini aksatmaz, sürekli insanların iyiliği için çalışır. Eğer tüm bu özelliklere sahipseniz yönetici olma şansınız olduğu gibi başarılı olma şansınız da vardır. Bunlar ders kitaplarında yazan özelliklerdir. Normal yaşamda böyle şeylere acaba gerçekten rastlanabilir mi? Örneğin ülkemizde bizi yönetenler için de aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?
Siyaset sonuçta bir “Yönetebilme Sanatı”dır. Size halkın bir kısmı sözlerinize güvenerek oy ve destek vermiştir. Ama bu destek, ülkede sadece “onlara” hizmet götürüleceği demek değildir. Siyasetçi, iktidara geldiğinde tüm ülke halkı için çalışmak zorundadır. Biz bunun eskiden “Parlamenter Demokratik Sistem” içinde gerçekten demokrasiyi, laikliği ve çağdaşlığı kavramış, özümsemiş kişiler tarafından yapılabildiğini sanıyorduk. Yine teorik olarak söylersek; iktidar seçildiği anda tüm halkın iktidarıdır. Tüm halka yansız, eşit ve verdiği sözleri tutarak hizmet vermek zorundadır. Halkı bölüp birbirine düşmanlaştırmaz, kamplara ayırmaz. İnsanları dinine, etnik kökenine ve yaşam tarzına göre ayırmadan herkesi “eşit cumhuriyet vatandaşı” olarak görüp eşit hizmet verir.
Şimdiki yöneticilerimiz de halka “biz iktidara gelirsek tüm muhalifleri yok edeceğiz, sadece yandaşlarımıza yardım edeceğiz” diye gelmediler. Bu nedenle mademki iktidardadırlar; o zaman bu halkın namusu, güvenliği, eğitimi, sağlığı, ekonomisi, özgürlükleri onlara emanettir. Bu nedenle özetlersek her iktidar;
— Yaptığı işlerde tarafsızdır ve sadece ülke ile halkın çıkarlarını korur. Yani halkı “Bizimkiler” ve “Ötekiler” olarak bölmez. Yani ülkemizde “Yandaş” yoktur, eşit hizmet alan vatandaşlar vardır!
— Halkın dokunulamaz değerleri siyasi malzeme olarak kullanılamaz! Yani kendini bir mezhep ya da cemaatin/tarikatın mensubu görenler, aynı özgürlüğü diğerlerine de tanır, onların da istediği gibi inançlarını yaşamalarına yardımcı olurlar. Kimseye “Alevi, şu cemaatçi, bu tarikatçı; Kürt, Türk, Laz” demezler! Kutsal dinimizi siyasi malzeme olarak kullandırmazlar. Camileri siyaset arenasına çevirmezler. Dini yetkililerin bir “memur” olduğunu unutup söylediklerini Anayasa ve yasaların üstünde tutmaz ve tutturmazlar! Ülkemizin bir “Din Devleti” olmadığını, “Laik, Demokratik, çağdaş bir Hukuk Devleti” olduğunu bilirler; bunlara karşı gelerek Anayasaya aykırı davranan bu tür kişileri hukuki yoldan cezalandırırlar!
— En önemlisi ekonomik olarak halka iş ve aş bulmak, çalışma alanları yaratmak zorundadırlar. Buralara alınacak elemanlar arasında asla ayırım yapmazlar! Her vatandaş eşit olarak sınavlara girer ve beyninin hakkıyla kazanır!
— İşlerini “sadakat” değil, “liyakat” ile yapanları seçerler. Asla sadece yandaşları olduğu için boksörden maliyeci, pehlivandan mühendis yaratmazlar!
— İş alanları gittikçe daralınca sırf yandaşlarına alan açmak için muhalifleri işten edip kendi adamlarını oralara yerleştirmezler. Buralar için yapılan sınavları nedense sadece tescilli yandaşlar kazanmaz; buna asla izin vermezler!
— Asgari ücret bile alamayan, ama açlıktan daha altında ücretlerde çalışmaya razı olup “açım” diye bağıranlara üstüne üstlük bir de sopa atıp ceza vermezler. Onlar için ailelerini rahatça geçindirebileceği işler hazırlarlar. Biri işsizlikten intihar ederken diğerlerinin hiçbir vasfı olmadığı halde değişik yerlerden 5-6 maaş almalarına asla izin vermezler!
— Kamu kurumlarında devletin güvencesindeki kişileri işten atamayınca sürgünlerle, rütbesinin altında çalıştırmakla, cezalarla canlarından bıktırıp istifaya zorlamazlar. Hatta yasaların korumasından da öte, özerk ve bağımsız bir kurum olan yargıda sürgün sayılacak tayinleri ise hiç yapmazlar! Olsa olsa çok büyük bir rastlantı olmalıdır; bazı davalarda istenmeyen kararların çıktığı görülünce o kararlara imza atanları isteği dışında tayin/sürgün edip, o boşalan yerlere de yine büyük bir rastlantı olmalı; adı “yandaş”a çıkmış ve istenileni yapacağı beklenen kişileri atamazlar!
— Yine biliyoruz ki asla bazılarına bankalardan talimatla milyarlık krediler verip vergi borçlarını da affetmezler! Hele daha iş bulamamış, açıkta baba parasına muhtaç üniversitelilerin kredi paralarını ödeyemedikleri için kapılarına haciz göndermezler; çok isteseler de borçlarını ertelemezler, hele asla affetmezler!
— Tüm dünyada olduğu gibi, yetkili kişilerin zırhlarına güvenerek herhangi vatandaşa, yazara-çizere sırf beğenmediği bir şeyleri yazıp-söyledi diye ağza alınmayacak hakaretler etmezler. Çünkü o makamların “geçici” olduğunu bilirler, terbiyesizlik sayılacak söz ve hareketlerden şiddetle kaçınırlar. En yakınları bile bir muhalife dahi kötü söz söylese anında koltuğundan kulağından tutup atarlar!
Yıllardan beri bizde de böyle değil mi sevgili eşit vatandaşlarım?
Coronasız günler dileğiyle.