Yazarlar

Doğan Özdemir – Corona Günlükleri-31

Paylaş:

Corona Günlükleri-31

İşbirliği ve sol düşünce

Ülkemizi kısa süreli koalisyonlar dışında çok partili döneme geçişten sonra hep sağ iktidarlar yönetti. İğne –çuvaldız öyküsünden yola çıkarak önce kendi cephemize bir bakalım; bu yazı sadece kısa bir değerlendirmedir! Öncelikle sol düşünce her şeye rağmen kendine çok büyük bir taban bulmuş ve yerini koruma savaşındadır. Karşısında emperyalist ülkelerin işbirlikçi sağcı düzeni vardır. Devlere karşı savaşmanın kolay olmadığı gerçektir. Demokrasinin işletilebildiği ortamlarda, özgürlüklerin bir parça öne çıkmaya başladığı durumlarda, siyaseten bu yükselişi engelleyemeyenler tarafından yapılan faşist darbelerle sol düşünceye hep bedel ödetilmiş; ancak her zaman sol kendi küllerinden daha da güçlü ve inançlı olarak yeniden doğmuştur.

Sol, sürekli, koşulları eşit olmayan bir yarışa zorlanmaktadır. Karşısında siyasetin etik kurallarına uyan bir rakibi hiç olmamıştır. Bu nedenle açık, doğru ve dürüst olmak bazen halka kendini anlatmakta yetersiz kalabilmektedir. Sağ düşünce ise siyasetin etik kurallarını hiçe sayarak insanların “dil, din, etnik köken” gibi farklılıklarını malzeme yaparak, halkı birbirine karşı “ötekileştirerek” kendi yandaşlarını kontrol altında tutmayı, onlara sürekli bu kitleyi “düşman” ve hedef göstererek ortak bir çıkar grubu oluşturmayı siyaset saymaktadır. Dolayısıyla ortada siyaseten rekabet edilecek bir ekonomik ve sosyal sistem yoktur; sadece “biz gidersek onlar gelir, sizi yok ederler” korkusu hâkimdir! Elbette bu düşünceyi oturtabilmenin tek yöntemi de yandaşlarını elde ettikleri güçten, sorgusuz harcayacakları paradan hissedar etmekten geçer. Paraya ve güce alıştırılan yandaş kitle de onlara düşman gösterilen karşı kitleyi, gelip ellerindekileri alıp hesap soracak kişiler olarak kabul eder, var güçleriyle onları yok etmeye çalışır… Olay, kuyruğunu kovalayan kediye benzer, çözümsüzleşir.

Halkın sosyal refah düzeyinin artırılması, eşit, paylaşımcı, güvenceli bir gelecek sunmayı, dünya halklarıyla kavgalı değil barışık yaşamayı, sömürüye, baskıya, şiddete karşı çıkmayı hedef tutan sol’un işi bu nedenle zordur. Herkese eşit davranıldığında, bu durumdan en iyi yararlanan gerici kitleler, solun onlara sunduğu bu demokrasi tramvayından işlerine gelen durakta topluca inivermeyi her zaman becerebilmişlerdir. Hele kişilerin özeli olan ve herkesin koşulsuz saygı duyması gereken din-dil-etnik köken-yaşam tarzı gibi konuları utanmazcasına tek taraflı kullanarak halkın sürekli bölünmesini ve ötekileşmesini sağlamakta ustadırlar.

Sonuç olarak; onlar ne yaparsa yapsın, bizler öncelikle kendi kapımızın önünü iyi temizlemeliyiz. Dün yaşadığımız fraksiyon tartışmalarından bu gün dersler almış olmalıyız. Sol, öyle daracık bir alana sıkıştırılabilecek bir ideoloji olamayacağına göre onun her renginden yararlanacağımız bir gökkuşağı olduğunu kabullenmeliyiz.

Günümüzün gerçekleri iç ideolojik tartışmaların çok uzun sürdürülmesine uygun değildir. Yıllarca “bizim ülkemizde Cumhuriyet kazanımları, laiklik, bağımsızlık vb kavramlar asla yıkılamaz” diyerek bu gün geldiğimiz noktaya şaşkın ve üzüntüyle bakmayı bırakmalı; bir an önce yeniden “fabrika ayarlarımıza” dönmeliyiz.

Karşımızda kaybedilmekte olan bir ülke ve birbirine düşman edilmeye çalışılan halkımız var! Düzen, siyasetin etik kurallarını yıka yıka üzerimize geliyor. “Önce ölen önce gömülür” diyerek bu baskıya karşı demokrasiden, parlamenter sistemden, hukukun üstünlüğünden, eşitlikten, bağımsızlıktan yana olanların mutlaka bir araya gelmeleri zorunludur. Bu seçim sistemi içinde ve yasalara uygun olarak yapılabilecek tek iş “ittifak”lara taraf olmaktır. Yeniden demokratik, laik, sosyal hukuk düzenine dönmek için İttifaklarda ortak bir dil kullanılmalı, her siyasi partinin kendi düşüncelerine takılmadan bu anda birlikte yapılacak “işbirliği” hakkında ortak kararlar alınmalı ve birlikte mücadele edilmelidir. Hiçbir partinin tek başına bu sistemi değiştiremeyeceği gerçeği bilinmeli, eksilecek her bir oyun karşı cepheye yarayacağı unutulmamalıdır.

O zaman şu andaki durum gereği herkesin “kumanda gemisi” olarak CHP’nin bu işe öncülük yapması gerçeğini kabul etmesi gerekir. Siyasi oluşum bunu gerektirmektedir. Solun hangi yerinde olursak olalım, eğer iktidarda sağ varsa, bunca yıllık deneyimlerimizden artık ezbere biliriz ki, sola nefes alacak ortam bırakmayacaktır! Ama -bazılarına göre solu ne kadar temsil ettiği tartışılıyor olsa bile- CHP gibi bir parti iktidardaysa bizim yasal yollardan oksijenimizi sağlayacak parti CHP olacaktır. Kafamıza bir naylon poşet geçirip denersek, havanın varlığını görmesek de yeniden keşfederiz!

O zaman; siyasetin yasal zemininde işbirliği yapmak artık bir zorunluluktur! “Az olsun benim olsun” mantığını hızla terk edip yıllardır kendi kendini tatmin etme yerleri haline getirilen kurumların ideolojilerini tekrar gözden geçirmeleri, soluk alınabilecek bir ortam yaratma konusunda onların da bu gruba katılmaları zamanı gelmiştir. Unutmayalım ki birileri, olmayan siyasi öngörüleri yüzünden ülkeyi de, içinde bizlerle birlikte bir bataklığa doğru sürüklemektedir. Bu koşullarda asla “kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber; ya hiç birimiz” demenin zamanı gelmiştir!

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu