Doğan Özdemir -Corona Günlükleri-44
Ben demedim!
O kadar çok gündem maddesi var ki birkaç saatte bile eskiyebiliyor, karşınıza bambaşka olaylar çıkıveriyor. Aslında böyle bir ülkede yaşamak da, yazmak da zor! Çünkü gündemin hızına yetişemiyorsunuz. Boksörlerin çalıştığı kum torbası gibi sürekli yumruk yiyip duruyorsunuz. Yazmak ise özellikle mangal gibi yürek istiyor! Çünkü “Söz uçar, yazı kalır” sözü burnunuza “Mahkeme celbi” olarak dayanıveriyor.
“Doğruya doğru” demek sizin için doğru olabilir; ama önemli olan “birilerinin” ona doğru demesidir… Bu nedenle “doğruya doğru” diyenlerin doğru dedikleri şey aslında doğru olsa da, büyüklerimizin canını sıkacağı düşüncesiyle, doğru doğru bile olsa, yasalara uymasa da uyan bir tarafına monte edilerek, doğru söyleyenin burnundan getirmeyi ve dokuz köyden kovulmayı göze almak gerekiyor. Nasıl “doğru doğru dosdoğru” anlattım ama…
Örneğin Coronavirüs salgınında içinden çıkılmaz soru; “Hasta hasta mıdır, hasta vaka mıdır?” Hasta olan hasta sayılır mı, yoksa hastalığa tutulan kişi vaka sayılır mı? Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan? Tıp okumuş, vaka ve hasta kavramlarını bilen biri olarak şimdi hangisini savunacağım? Vaka başka hasta başka denemez; bunlar tıbben aynı şeylerdir. Ama bunu söylersem koskoca bakanın söylediklerine karşı çıkmış, onun yanlış söylediğini –dikkat yalan demiyorum- ima bile etsem başıma ne gelir? Bakanın dediği gibi bunları söylemek vatanımızın sırlarını açığa çıkarmakla eşdeğermiş; yani ben ve benim gibi düşünenler otomatik olarak “Vatan haini” olacak! Bu nedenle ben hasta ile vaka konusunda bir şey demiyorum; büyüklerimiz ne diyorsa doğrudur!
Ve yine örneğin; hatta mesela… Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaş nedeniyle sokaklara dökülüp Azerbaycan’ı desteklerken Ermenilere en ağır ifadelerle saldırmak moda… Ancak ülkemizde “TC Vatandaşı” olan Ermeni vatandaşlarımızın olduğunu, ülkemizin bir “Irk” devleti olmadığını, bu ülkede yaşayanların diğerleri gibi eşit vatandaşlar olduğunu, onların incitilmemesi gerektiğini anlatmaya kalksak otomatik olarak “Ermeni” yandaşlığıyla suçlanacağımız ve vatan hainliği yaftası yakamıza rozet gibi takılıverecektir. Bu nedenle ben böyle bir şey demedim, aman ha!
Hele hele ne kadar demokratik olduğumuzu anlatılsa da, seçimle iktidara gelenleri, MV veya Belediye Başkanı seçilenleri kabul edip sineye çekmek gerektiği hakkında konuşmak sırat köprüsünde yürümeye benziyor! Örneğin; TC Devletinin yasalarına uygun olarak seçimlere girmiş 65 belediye başkanlığı ve 68 MV çıkarmış yasal bir partimiz var; HDP! Ama bu üç harf, bazılarının çok korktuğu üç harfliler gibi insanı anında çarpabiliyor. “Seçimle gelen seçimle gider” diye yazılan demokrasinin temel kuralını görmezden gelerek onları yok saymak, ülkede milyonlarca vatandaşımızın canını sıkacağını, onlara haksızlık yaptığımızı hiç düşündürmez mi? Onları yok saymakla eşit vatandaşlarımızın arasında bölücülük yapmış olmaz mıyız? İşte “Zurnanın zırt dediği” yer de tam burasıdır! En son örneğinde AYM tarafından daha önce tutuklanmasının hukuka uygun olmadığı, bu nedenle kendisine bir de tazminat ödenmesi gerektiği kararı “nal gibi” ortalıkta dururken, aynı kişiyi bunları görmezden gelerek ve üzerinden 6 yıl geçmiş olduğu halde yeniden tutuklamanın hukuki bir açıklaması vardır herhalde… 65 belediye başkanlığının 63 tanesine Kayyum atanmasının demokrasiyle, hukukla nasıl açıklanabileceğinin de… İşte tam da burada HDP ile ilgili yapılan işlemlerin ne hukuka, ne yasaya sığmadığı ortada iken; ya onaylayıp susacaksınız, ya da bunların yanlış olduğunu söyleyeceksiniz… Onaylamakla zaten bunların “Seçilmiş teröristler” olduğunu kabul edersiniz! Ama ya tersine bir şey söylerseniz? İşte o zaman yine klasik hale gelen vatan hainliği yaftası sizi beklemekte olup ilk fırsatta bu yanlışınızın hesabını vermek için gözünüz postacı yolu beklemeye başlayacaktır. Gördüğünüz gibi ben asla HDP hakkında taraf olacak bir yorum falan yapmadım; siz de tanık olun! Hatta tüm vekillerinin vekilliğini düşürüp kalan 2 belde belediyesine de namazında niyazında bir kayyum atanmasını şiddetle destekliyorum!
Yaşadığımız “İleri demokrasi” ortamında birilerinin canını sıkacak bir şey söyleyebilmenin, hele yazabilmenin zorluğu ve tehlikesi ortadadır. En hafifinden vatan hainliğini peşinen kabullenmeniz gerekecektir. Gazeteci dediğin haber kovalar; ama haber için birileri sizi kovalarsa iş sakattır!
Büyüklerimiz yalan söylemenin, hak yemenin, haksızlık yapmanın, insanları ötekileştirmenin ne kadar kötü olduğunu anlatmaktalar… Benden onların dediklerinin aksine bir şey beklemeyin. Hep büyüklerimizin sözünü dinledim. Hakkımda tersini söyleyen varsa peşinen söyleyeyim; o sözleri ben dememişimdir! Onlar müfteridir, hatta vatan hainidir!
Ustanın bir şiiri geldi aklıma; o da benden olsun!
“Sen yanmasan, ben yanmasam, o yanmasa
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”