Doğan Özdemir -Corona Günlükleri-48
Corona Günlükleri-48
Deprem değil bina öldürür!
Milyarlarca yıl önce oluşan dünyamızda deprem dediğimiz doğal olay yine milyonlarca kez olmuş ve olmaya da devam edecektir. Bu olayın aynı diğer doğal olaylar gibi nedeni net olarak bellidir, açıklanabilir ve bilimseldir. Dinle-imanla- bağlantısı yoktur! İlle de işin içine bunlar sokulacaksa insanların yaşam alanı olan binaların yapılmasında A’dan Z’ye günahı olanların dini-imanı olmadığıdır!
Bu güne kadar rastlananlara göre çok daha büyük bir depremi İzmir’deki vatandaşlarımızla birlikte yaşadık. Onlar depremin ortasında, bizler ise içimizde hissederek şiddetle sallandık. Uzaktan da olsa dertlerine ortak olmaya, moral vermeye çabaladık. Ama ateş düştüğü yeri yaktığından ne denli yararımızın olduğunu bilemiyorum. Ölenlere rahmet, kalanlara sabır, hastalara şifa diliyorum.
O arazilere bina yapılmaması gerektiği en başından beri bilinirken ya da bilinmesi gerekirken, onlara izin veren yetkililer, kontrolünü yapanlar tepeden tırnağa suçludurlar! Hele inşaatlarda “malzemeden çalma” konusunda uzmanlaşmış mütahitlerin yıkılan binalar üzerinden alınacak örneklerle saptanarak hesap vermeleri sağlanmalıdır.
İmar Barışı adı altında daha önce gecekondu gibi yapılmış binaların orasına –burasına ekler yaparak “Apartıman!”a çeviren kişileri affedip o binaların şimdi başlarına göçmesine neden olanların da hesap vermeleri şarttır. Hele AVM alışkanlığıyla binaların alt katlarındaki alanları daha da genişletmek için kolonlarını keserek ek yer açan(!) market sahiplerinin mutlaka hesap vermelidir. Binaların olası bir depreme dayanamayacağını bildirip devletten gerekli yanıtı bile alamayanlar ortada. O zaman buna göz yumanlardan hesap sorulmayacak mı?
Deprem öldürmüyor; çürük binalar öldürüyor! Yani tamamen insan hatası… Bilimden uzaklaşıp dine sarılmaya kalkanlar binlerce yıldır depremleri önleyemediler, yine de önleyemeyecekler. Geriye kendini Müslüman sayan ve her deprem olan yerde içki-fuhuş olduğunu söyleyebilecek kadar beyinsiz, dinsiz-imansızlara söylenecek sözüm yok; mürekkebe yazık olur!
Depremin acıları ortada ve bir fazla can kurtarabilmek için çabalayanların ellerinden telefonu alıp şov yapanlara, her yerden yağmur gibi yardım yağarken, muhalefet partileri deprem alanında bulunurken, birilerinin tüm bunları yok sayarak sadece kendisinin tek başına yardımcı olduğunu söylemesi ise alışılmış hallerimizden; “vaka-i adiye”den sayılıyor canım ülkemde…
Biz bir deprem ülkesiyiz, bu bilimsel bir veri. O zaman devlet bu konuda gereğini yapmakla yükümlü olmalıdır. Bizde ne yapılıyor? 20 yıldır depreme karşı sorunlu olduğu saptanan binaların güçlendirilmesi için halkımızdan vergi toplandı. 60-70 milyarı geçkin bu paranın ne nerede olduğunu, ne de ne için harcandığını bile sormanın yasak ve tehlikeli olduğunu bilmek bile neden bu hallere düştüğümüzü anlamaya yetiyor!
Yıllardır ülkemizde yaratılan bir algı ve buna inanan insanlarımız var; çok iyi yönetiliyoruz, uçuyoruz, kalkınıyoruz, güçlüyüz, şöyleyiz, böyleyiz… Ama yaşamın ve dünyanın gerçekleri ise çok farklı olduğunu acılar yaşayarak öğreniyoruz.
Bir tavuk yumurtlarken ortalığı ayağa kaldıracak kadar gıdaklar, bağırır. Altı üstü bir yumurta içindir bu bağırtı… Ama bir at koskoca bir tay doğurur, tüm acısını içine gömerek sadece gözünden bir damla yaş akıtır. İşin özü reklam olunca çok bağıran mı haklı olacak?
Deprem alanında tüm gücüyle bir fazla can kurtarmaya çalışan ekiplere, siyaseti bir tarafa atıp üzerlerinde kendi adı-sanı yazmadan elindeki olanaklar ölçüsünde İzmir’e yardım yağdıran belediyelere, o “Gavur” denen İzmir’in isteyene otelini, yazlığını, evinin odasını açan yardımsever insanlarına candan teşekkür ediyorum.
Onlar insan ve insan olmaya devam edecekler. Belki bazı “İnsansı” canlılar da bundan az da olsa ders alabilirler.