Yazarlar

Doğan Özdemir -Corona Günlükleri-55

Paylaş:

Corona Günlükleri-55

Aşı karmaşası

Az gelişmiş, az okuyup az düşünen; ama çok bilen kişilerin çok olduğu bir ülkede yaşamaktayız. Hele bazı meslekler var ki toplum olarak o konularda hepimiz uzmanızdır! Üç-beş kişi bir araya geldiğiniz zaman ortaya futbol ve sağlık konularını atın; görün bakın ne cevherlerimiz var! O anda ülkemizin en nadide antrenörlerini, en iyi sağlıkçılarını tanımış olmanın gururunu mu, şaşkınlığını mı yaşarsınız, bilemem… Bir de buna benim mesleğimi, Veteriner Hekimliğini de ekleyebilirsiniz; ben onu sağlık alanında düşündüğümden ayrı yazmamıştım.

Covit-19 pandemisini dünyaya parmak ısırtacak önlemlerle bir yıldır iyice yüzümüze-gözümüze bulaştırdık! Ama “Durmak yok; yola devam!” Geceleri sokağa çıkmama gibi dünya bilim adamlarının düşünemediği bir çözümü bularak coronavirüsün kesin “Akşamcı!” olduğunu da kanıtlamış bulunuyoruz… Hele “Misafirliğe gidenlerin ihbar edilmesi!” bize 12 Eylülcülerin “Sayın muhbir vatandaş” sözünü hatırlatınca gözlerimiz yaşardı. Üç maskeyi dağıtamayan yetkililerimizin bol keseden dünya ülkelerine yardım yapmalarını duyunca ise hüngür hüngür ağladık!

Meslektaşlarım, tüm Tıp yetkililerinin bileceği ve kabul edeceği gibi ülkemizde aşı üretimi konusunda yeterli ve yetkili kişilerdir; ben de Veteriner Hekim olarak bundan onur duyarım. Ancak en zor günlerimizde dişimizle-tırnağımızla kurulan aşı üretim merkezlerinin “Özelleştirilmesi” sonucu şimdi zor durumda kaldık. Yine de eldeki olanaklarla tüm Tıp camiasıyla birlikte bu işin üstesinden gelebiliriz.

Ancak “Ağzı olanın konuştuğu” ve özellikle söylediklerinin doğru olduğuna inanılması gerekilen yetkililerin birbirini tutmayan açıklamaları; sağlık konusunun siyasete alet edilmesi, paranın insan yaşamının önünde görülmesi sonucu “Yalancı çoban” öyküsünde olduğu gibi artık kimsenin söylenenlere inanmamasına neden olmuştur. Ya da çok ciddi bir salgının, hırsı aklının önüne geçen kişilerin dünyaya ne kadar büyük olduğumuzu kanıtlama sevdası ve boş hayalleri yüzünden, halk tarafından sözlerine güvenmenin verdiği rehavetle hafife alınması sonucu şimdi çok ağır sonuçlarını yaşamak zorunda kalıyoruz.

Bu konuların başında da salgın hastalıkla nasıl mücadele edileceği gelir. Adı ne olursa olsun; salgın hastalık yapabilecek etkenler mutlaka kendisinin yaşayıp çoğalabilmesi için bir “Kurban” ararlar, buna “Konakçı” deriz. Yani Covit-19 virüsü “İnsan” bulup bulaşamazsa kendiliğinden ölüp yok olur. Bu arada henüz tam olarak başka “Ara konakçı” dediğimiz yaban canlıların varlığının bilinmediğini de ekleyelim. Bu virüs, kendi yaşarken üzerinde yaşadığı canlıyı hasta eder ve bazen de öldürür. İşte bu durumda bize düşen öncelikle o virüsle temas etmemektir. Maske, eldiven, gözlük, koruyucu elbise, mikrop öldürücü ilaçlar, havanın ve ortamın ilaçlanarak temizlenmesi gibi önlemler almalıyız. Sonra virüsün bulaşmasını kolaylaştırıcı nedenleri engellemeliyiz. Toplu olarak bir arada durmamalı, dar alanlarda, toplu taşıma araçları veya özel otolarda hasta olabilecek kişilerin bulunmasına engel olmalı, açılış, miting, toplantı, düğün gibi eylemlerden uzak durmalıyız. Tüm bunları yaptıktan sonra da işin tıbbi uygulamalarına dikkat etmeliyiz. Bu konuda sahada yaşadıklarımızı görünce Covit-19’un kesinlikle muhaliflere bulaşan; iktidara ise yandaş bir virüs olduğunu da görmüş olduk!

Tıbbi uygulamaların başında önce hasta olanlarla yapılan mücadele gelir. Bu konuda canlarını siper ederek hastalarını iyileştirmeye çalışın tüm sağlık personeline bir kez daha teşekkür edelim. Hastanelerde ya da evlerimizde karantina altına alınanların bilim insanlarının bu konuda söylediklerine harfiyen uymaları zorunludur.

Gelelim aşı konusuna; herkesin en kolay “Doktorculuk” oynayabildiği toplumumuzda bu konu üzülerek belirteyim ki resmi yetkililerin birbirini tutmayan açıklamaları yüzünden hızla önemini yitirmiştir. İnsanlar kime ve niye inanacağını şaşırmış durumdadır. Pandemi başladığında “Yerli ve milli(!) aşımız üç aya kadar mı desem, dört aya kadar mı desem hazır” diyenler halkımıza büyük kötülük yapmıştır. Bu güvence hastalığın hafife alınmasına neden olmuştur. Hâlbuki aşı dediğiniz öyle “Hadi gidin de biraz da aşı üretin, portakallı olsun!” diyerek yapılabilecek bir eylem değildir! Hele yeni saptanmış, tarihçesi bilinmeyen virüslerden aşı üretmek çok zordur. Öyle üç-beş ayda değil ama bilimsel olarak belirlenmiş süreler sonunda üretilir.

Aşıyı üretmiş olmak da yeterli değildir! Evet; ortaya “Ben aşı ürettim” diye çıkanlara tıp şüpheyle bakar. Çünkü o üretilen aşının belirli aşamalardan/fazlardan geçmesi zorunludur. Bu fazlar belli süreleri kapsayacağından üretmekle kullanıma sokmak arası oldukça uzundur; neredeyse bir yıla yakındır. Bu da yetmez; üretilen aşının dünyaca saygın ve bu işin uzmanı olan kurumlardan “Onay” alması zorunludur.

Şu anda böyle bir karmaşa yaşamaktayız. Ona yakın aşı üretildiğini izliyoruz. Bu aşıların çoğu daha deneme sürelerini bile doldurmamıştır. Deneme sürelerini dolduranların bazıları da uluslararası geçerli bir onay almamış; kendi ülke laboratuvarlarının verdiği onay ile sahaya çıkmıştır.

Kafa karıştıran konu budur. Bizim Çin üretimi bir aşıyı (toplam 100 milyon doz kadar üreteceklerini söyledikleri aşıdan 50-60 bin dozunu biz alacakmışız!) sanki almış gibi davranıp üstelik 11 Aralık 2020 gibi kesin uygulama tarihi vermemizin üstteki paragrafa göre tartışılması gerekir. Ki son anda süre yine uzatılmıştır!

Aşının, tıbbın, tedavinin siyaseti de olmaz, milliyeti de; ama uluslararası normlara uymak kaydıyla! İşte sıkıntı buradadır. Aşı hakkında ağzı olanın değil, yetkili bilim kurullarının şeffaf ve doğru, inandırıcı, güvenilir açıklamalarına şiddetle gereksinmemiz vardır.

İnsan sağlığı siyasete ve ticarete alet edilemeyecek kadar önemlidir!

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu