Yazarlar

Doğan Özdemir – Corona Günlükleri-57

Paylaş:

Corona Günlükleri-57

Yazık günah!

Gözümüz batıya bakarken kafamız en ücra hücrelerine kadar doğuda olunca yüzümüze bakan bizi elbette şaşı görmektedir. Durumumuz elde kılıç makineli tüfeğe saldırmaya benziyor. Bir türlü uyum sağlayamıyoruz. Aslında batıdan zerre kadar hoşlanmadığımızdan; ancak koşullar bizi onların kucağına doğru iteklediğinden böyle rol yapmak zorunda kalıyoruz.

Kollarında en kalite marka saatler, ceplerinde telefonlar, altlarında dev jeeplerin hepsi batıda üretilmiş! Bunların içinde bir tek doğulu malzeme yok. Ama doğulu kafayla batının nimetlerinden yararlanmak serbest… Doğu kafası bize neler verdi? Tüm tarihe bakın; bir tek işe yarar bir şey bulamazsınız! Kan, gözyaşı, ölüm, zulüm, kardeş kavgası, çıkarcılık, kalleşlik; özetle “Şark kurnazlığı” vermiştir vere vere…

****

2020 yılı bize doğayla oynamanın cezasını en acı şekliyle çektiriyor! Şu ana yani 18 Aralık’a kadar evde halen kalorifer yakacak kadar soğuk olmadı! Güneş enerjisi ise 5-6 gün öncesine kadar yetmekteydi. Çoğunuzun benim gibi bu durumu yaşadığınızı düşünüyorum. Sabahları güneşi ise ancak saat 08.00’e doğru görebiliyoruz! Akşam ise saat 16.30-17.00 arasında battığından karanlığa gömülüyoruz.

****

Şimdi gelelim yukarıdaki iki ayrı konuyu bağdaştırmaya… “Şark kurnazlığı” ile “Sıcak ve Karanlık” kavramlarına. İklimde yaşanan değişimlerin temel nedeni; insanoğlu doğaya haksız yere müdahale etmesinin cezasını çekiyor, çekecek! Kesilen ormanlar, kurutulan sular, çölleştirilen tarım alanları, yeşil alanlar beton yığınına çevrilirken, HES’ler, Termik Santraller, kurutulan göller, doldurulan denizler elbette intikam alacaktı; alıyor!

Gelelim karanlık konusuna; bu ise tamamen, bilerek ve isteyerek; yani “taammüden!” insan tarafından yapılmıştır! Bunun adına “Yaz Saati Uygulaması” denmekteydi. Dünya saat dilimlerine bölünerek, ülkeler arasındaki iletişimlerde sorun olmamasına dikkat edilerek, güneş ışığından en fazla yararlanabilmeyi sağlamak temel amaçtı. Aklı başında ülkeler bu duruma uyarak binlerce saat daha fazla güneş ışığı alarak bütçelerinde de milyarlarca lira enerji tasarrufu sağlamaktaydılar. “Biz de bu sisteme uyduk” demek isterdim ama uymadık! Israrla batıdan kopup Arap dünyasına yakın sistemi kullandık. Aslında sistemin adı ne olursa olsun; önemli olan sonucudur. Peki, bizde ne olmuştu?

İşte yukarıda anlattığım gibi sabah işe-okula gidecek vatandaşlarımız güneş daha doğmamış olduğundan en az iki saat fazla elektrik kullanmak zorundaydı. Akşam işinden çıkmadan hava karardığından tüm daireler ışıl ışıl elektriklerini yakar; eve giden vatandaş da evinde yanan ışıklarla karşılanırdı. Bu şekilde akşamları da en az 3 saate yakın fazladan elektrik kullanırdı. Günlük ortalama 4-5 saat fazla elektrik yakılmasının hesabını ve maliyetini de siz çıkarın!

Şimdi gelelim “Şark Kurnazlığına”; tüm elektrik sistemlerini “babalar gibi” özelleştirmedik mi? En yakınlarımıza peşkeş çekmedik mi? Canı istediği zaman zam yapmasına izin vermedik mi? Kayıp-kaçak bedelini bile suçsuz vatandaştan almasına göz yummadık mı? Hatta yeme-içmesini bile bize ödetmeye kalkmadılar mı? Yani bu sektör iktidarın göz bebeği değil mi?

İşte buradan itibaren ben de gereksiz konuşmuş oluyorum! O zaman elbette o güzide kuruma çok, daha çok, çok daha çok para aktarılması gerekmez mi? Tabi gerekir!

İşte bu nedenle biz kullara güneş görmeyi yasaklayarak “Karanlığa karşı bir ampul de sen yak!” kampanyasına uymaya mecbur ettiler. Elektrik saatleri sevinçle döndükçe oluk oluk paralar da ellerini ovuşturan bazılarının cebine aktı… Al gülüm; ver gülüm…

Sustum! Konuşursam sonu iyi olmayabilir. Düşünen düşünsün; düşünmeyen de “ne saçmalamış yine” diyebilir.

 

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu