Doğan Özdemir-Corona Günlükleri-58
Corona Günlükleri-58
Açık ve net; böyle bir ülkede yaşamaktan utanıyorum!
Belki ağır bir cümle, ama yaşadıklarımız karşısında daha hafifini bulamadım. Yaşım gereği Türkiye’nin en önemli dönüm noktalarının içinden geliyor olmam belki bu günü daha net yorumlamamı sağlamaktadır. Eski ile yeniyi karşılaştırabilecek kadar bilgi birikimine sahip olduğumdan gerçekten o cümleyi kullanmak zorunda kalmak üzüntü verici; ama gerçek!
Bir ülkenin temel direkleri vardır; bunlar “Siyaset üstü” tutulmak zorundadır. Eğer bunlar günlük siyasete alet edilirse zaten önce siyaset siyaset olmaktan çıkar, sonra o temel direkler bir kez zayıflamaya başladı mı halkın üzerine çöker!
Örneğin; Eğitim bir temel direktir. Ülkenin “Milli” politikasıdır; siyaset üstü olmak zorundadır. Ama son 18 yıldır neredeyse sadece yöneten hükümetin değil, her değişen bakanının apayrı bir eğitim sistemi uygulanmıştır. Böylece gizli tutulan eğitimi dincileştirme, çağdaş değerlerden uzaklaştırma ve okulları imam hatipleştirme çabası meyvelerini vermiştir. Eğitim kalitesi yerlerde sürünmekte, her ilçeye açılan dört duvardan ibaret yüksekokullar üniversite okumuş diplomalı işsiz sınıfı yaratmakta, diploma da, eğitim de, alınan meslek de değersizleşmekte, en kötüsü gençliğin geleceğe ümidi de yok olmaktadır. Eğitim gibi temel bir kavram bile ticarileştirilmiş, bazı korunmalı kişilere rant kapısı haline getirilen projelerle (örneğin tablet dağıtımı gibi) birilerini zengin etmede kullanılabilmiştir. Adının önünde “Prof.” olan bazı cahil öğreticilerin eğitimden ve öğrenciden neler bekledikleri ise insanı dehşete düşürmektedir. Okuyan öğrencinin tehlikeli olacağı, kızlı-erkekli aynı sırayı bırakın, aynı sınıfta oturmanın tehlikesi, öğrenci evlerinin fuhuş yuvası olduğu gibi saçmalıklar prim yapar hale gelmektedir. Hele 10-12 yıl boyunca sınav sorularının sürekli çalınarak devletin belirli yerlerinin kendi militanlarıyla doldurulmuş olmanın, milyonlarca vatandaşımızın hakkının açıkça gasp edilmesinin mahkeme kararlarıyla belli olduğu bir ülkede, siyasetin bundan çıkar sağlama adına gıkını çıkarmamasına içim kan ağlamaktadır.
İkinci temel direk Adalet sistemidir. Yasalar gereği bağımsız olması gereken, Kuvvetler Ayrılığı ilkesinin bir basamağı olan Yargı yine bu dönemin en büyük yara alan kurumu halindedir. Basında izlenebildiği kadarıyla bir mahkemenin siyasi kararlar alabildiğini düşünmek bile çok acıdır. Ama günümüzde bu durumu yaşayanlar da ortadadır. Hiçbir kişi ve kurum tarafından talimat verilemez denen Yargı’ya birileri açık açık TV’lerde bağıra bağıra talimat verebilmekte, yönlendirmekte ve özel istekte bulunabilmekte, ama henüz bu kurumun en üst düzeyde temsil edilen yerlerinden bu konularda en ufak bir direnç veya karşı koyuş görülmemektedir. Örneğin; AYM kararlarına tartışmasız uyulması gerekirken bir mahkeme uymamakta diretebilmekte, ancak orada Yargıç olarak oturan kişi hakkında hiçbir yasal işlem yapılmamaktadır. Bir başka üst düzey yetkili AYM kararlarını kabul etmediğini ve uymayacağını açıkça basın önünde söyleyebilmekte ve yetkililer susmaktadır. En son AİHM için de aynı şeyler geçerlidir. Normal bir vatandaşın bile okuduklarından anlayabileceği gibi AİHM kararına en yetkili ağızdan “bizi ırgalamaz, biz tanımayız” denebilmesinin olası sonuçlarından tüm ülke vatandaşları olarak sıkıntı yaşayacağımız açıktır. İçeride yandaşlarına şov yapmak ve onların gazını almak amacıyla söylendiği düşünülen bu sözlerin hiçbir değerinin olamayacağı ve ileride bu kararlara kuzu kuzu uyacaklarını görmek veya aksi durumda ülkemizin çağdaş ülkelerden iyice uzaklaşacağı bir konuma doğru itileceğini düşünmek beni gerçekten üzmektedir.
Hukuk mutlaka her insana eninde sonunda gerekecek çok ciddi ve vazgeçilemez bir güvencedir. Hukuk, adamına göre değil, yasalarına ve dünyanın kabul ettiği standartlara göre karar verirse hukuk olur; herkes saygı duyar. Ama adamına göre, vicdana değil, cüzdana göre (örneğin FETÖ borsası söylenceleri) ya da birilerinin baskı ve isteklerine göre karar verirse kararlar adalet değil, kuşku ve korku dağıtır. Demokratik bir ülkede mafya babaları muhalefet liderlerini tehdit edemez; tehdit eden kişi elini-kolunu sallayarak gezemez, hele ki başka bir parti lideri o mafya babasına “yoldaşım, dava arkadaşım, ülküdaşım” diyerek sahip çıkamaz!
Son olarak; benzeri olayları daha önceki yıllarda yaşadık; ama görünen o ki “mafya bozuntuları ve onların siyasi işbirlikçileri” ülkemizde yeniden bir “Cinsel içerikli şantaj kasetleri” furyası başlatmak üzeredir. Bunu düşünmek bile ülkemizin demokratik geleceği adına üzüntü vericidir.
Temel direkler konusunda örnek çok; ama sadece şu iki örnek bile siyaseti gerçek yolundan çıkarak ülkeyi ve halkını koruyup kollayan değil, kişileri ve onların çıkarlarını koruyan bir hale getirir ki, bu da böyle bir ülkede yaşamaktan utanılacak bir durum sayılmaya yeter de artar bile.
Temel direklerimizin yıkılmasına seyirci kalırsak çatı hepimizin üzerine çökecektir!