Yazarlar

Doğan Özdemir – Dar Koridor

Paylaş:

Dar Koridor

Devletler, Toplumlar Ve Özgürlüğün Geleceği

Kitabın Yazarı: Daron ACEMOĞLU+James A. Robinson

(Doğan Kitap, I. Baskı-Ocak 2020, 630 Sayfa)

“Ulusların Düşüşü” kitabının da yazarı olan yazarın bu kitabı da oldukça hacimli, ama derin bir inceleme konusu olarak 15 ana başlık üzerinden bizlere sunuluyor. Diyor ki;

“Bu kitaptaki iddiamız, özgürlüğün oluşması ve yeşermesi için hem devletin hem de toplumun güçlü olması gerektiğidir. Şiddeti engelleyecek, yasaları uygulayacak ve insanların kendi tercihlerini yapıp hayata geçirmeleri için hayati öneme sahip kamu hizmetlerini sunacak güçlü bir devlete ihtiyaç vardır. Devleti denetlemek ve sınırlandırmak içinse güçlü ve hareketli bir topluma… (…) Despotik devletlerin yol açtığı korku ve baskı ile devletin yokluğu sonucunda ortaya çıkan şiddet ve kanunsuzluğun arasında sıkışmak, özgürlüğe giden dar bir koridordur. İşte bu koridorda devlet ile toplum birbirlerini dengeler. Denge, ani ve radikal bir değişimle olmaz. Söz konusu olan, devlet ile toplum arasında sürekli ve her gün yenilenen bir mücadeledir.(…) Bunu bir kapıdan ziyade “koridor” yapan unsur ise özgürlüğün kazanımının bir süreç olmasıdır. (…) Koridorun “Dar” olmasının nedeni ise başarının hiçte kolay olmamasıdır.”

Kitabın tamamında anlatımın temel öznesi olan “özgürlük ve koridor” tanımlamasından sonra “Güç-Ortak-Varlık-Devlet” kavramının tanımı geliyor. Bu tanıma göre insanların anarşi ortamından, zorluklardan, sıkıntılardan çıkabilmenin yolu olarak bir “ortak güç” ararlar. Bu ortak güce de “Devlet” ya da kitapta kullanıldığı üzere “Leviathan” derler. Bu tanıma göre açıklanan Devlet ya “kuruluş” yoluyla, ya da “edinim” yoluyla oluşur. Halkın toplumsal kuralları uygulamada bu kurumlara ek olarak uyması gereken bir “Normlar Kafesi” de vardır. İnsanların gözünde neyin doğru neyin yanlış olduğunu, ne tür davranışların istenmediğini, özendirilmediğini, kişilerin ne zaman toplum dışına itileceğini ve benzeri konuları bu normlar belirliyor. Devlet ise “vahşi, sınırlandırılmış veya kâğıt hükmünde” olabilirdi. Koşullara göre devlet toplum tarafından normların içine çekilerek düzenlenebilirdi. Ve ek olarak “ancak bütün gücünle koşarsan olduğun yerde kalabilirsin”  diyen “Kızıl Kraliçe” de bilinmelidir.

“İnsanın insanı yönetmesine dayalı bir devletin çatısını oluşturmada en büyük zorluk şuradadır: Önce devlet yönetiminin yönetilenleri kontrol etmesini sağlamak gerekir. Bu sonraki aşama ise devleti, kendini denetlemeye mecbur bırakmaktır.”

“Bürokraside veya eğitim sisteminde ya da nerede olursa olsun yolsuzluğu denetim altına almak toplumun işbirliğini gerektirir. Devletin bu türden olayları yurttaşların dürüstçe ihbar edeceğine güveniyor olması gerekir. Aynı şekilde yurttaşların da bilgilerini paylaştıkları için kendilerini tehlikeye atmadıkları konusunda devlet kurumuna güvenmeleri şarttır.”

Yazarlar, yukarıdaki anımlar ışığında Afrika, ABD, İngiltere, Çin, Hindistan, Ortadoğu Ülkeleri gibi bazı ülkelerin kuruluşundan bu güne kadar geçirdikleri siyasi, ekonomik ve sosyal durumlarını ayrı ayrı ve birbirleriyle kıyaslayarak incelemişlerdir. Bu incelemelerde ülkeyi yönetenlerin normları kendi isteklerine göre değiştirmeleri sonucu ya da halkın o normların iktidardakilerin çıkmasına izin vermediği durumlarda ülkenin nerelere ulaştığı anlatılmaktadır. Örneğin son yılların gündem ülkesi olan Çin ve bazı ülkeler hakkında yazdıkları;

“Çin büyümesi önümüzdeki birkaç yılda yok olacak gibi görünmüyor. Fakat despotik büyümenin diğer örnekleri gibi, asıl sınav büyük ölçekli deneyimlemede ve buluşların kapılarını açmakta verilecek. Ancak daha önceki despotik büyüme örnekleri gibi bunun da başarılı olması pek mümkün görünmemektedir.”

“Kast Sistemi Hindistan’da sadece özgürlüğün olmayışını açıklamakla kalmaz, ülkenin yoksulluğunu da açıklamaya yardım eder. İnsanların kendilerine miras bırakılan mesleklere sıkışmaları, toplumsal hareketlilik ve yenilikler önünde çok büyük engeller oluşturur. (…)Hindistan’da Kast bölünmeleri toplumda kökleşmiş hiyerarşiler ve eşitsizlikler üretmekle kalmamış, siyasetin doğasını da yozlaştırmıştır. Parçalanmış ve kendi kendisiyle mücadele halinde bir toplum, devlet kurumlarını denetlemekte ve aynı şekilde devleti daha fazla kapasite geliştirmeye yönlendirmekte yetersiz kalmıştır.”

“Popülistler kendilerine konulacak frenlerin komplocu seçkinlerin işine yarayacağını iddia ederler ve devletin kontrolünü ele geçirmeye önem verirler. Bu yüzden popülistler iktidara geldikten sonra devlet gücüne konulmuş olan prangaların etkili olmaya devam etmeleri zorlaşır.”

Kitapta çok kısa olarak da ülkemizin güncel haline de değiniliyor;

“2000’lerin başında Türkiye koridora girmek için kendine bir fırsat yaratmıştı. Türkiye’de ordu ve bürokrasinin egemenliğindeki Despotik Leviathan’la yola çıkılmıştı. Türkiye 2000-2001 krizinden sonra, biz dizi önemli reform sonucu hem ekonomisinin güçlü biçimde toparlanmasından hem de AB’ne giriş sürecinin teşvik ettiği siyasi reformlardan yararlanmıştı. Bir süre Türkiye koridora girebilecek gibi görünmüştü. Ancak böyle bir geçiş için gerekli koalisyonlar ve uzlaşılar olmadı. (…) 2007’den sonra AKP duruşunu sertleştirdi ve ülkedeki farklı güç odaklarının tümünün denetimini ele geçirmeye yöneldi. Bu süreçte AKP liderliği ve Fethullah Gülen’in güvenlik güçleri, bürokrasi, yargı ve eğitim sisteminde kök salmış gizli örgütlenmesi arasındaki ittifak kritik rol oynadı. (…) 2011 yılına gelindiğinde Türkiye, gazetecileri hapseden ülkeler listesinde zirvedeydi.”

Birçok ülkenin geçmişiyle ilgili bir inceleme olup günümüze ışık tutmaya çalışan tezlerin anlatıldığı bu kitap dikkatle okunması gereken kitaplardan biridir.

İyi okumalar dileği ile. (24.6.2020)

 

 

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu