Doğan Özdemir – Deprem Takdiri ilahi
“Ol” dediğinde olan yeryüzü milyonlarca yıldan beri O’nun Takdir-i İlahisiyle ara sıra sallanmakta, kullara aklını başına almaları için ibret olmaktadır. Biz kullar sık sık böyle imtihan ediliriz. İyiyle kötüyü anlamanın en iyi yolu budur. Bu dünyaya geliş nedenimizin yüce Allah’a şükretmek olduğunu unutan imansızlar ancak bundan anlarlar. Allah’ın sopası yok ki kafalarına vursun! Ancak böyle acı olaylarla kullarına ders verir.
Zelzele nedir? Yüce Allah tarafından yaratılan bir derstir. O bizi böyle imtihana çeker. Bakalım bu büyük acılar karşısında ne yapacağız? Ona şükür mü edeceğiz, -hâşâ- isyan mı edeceğiz? Kendimiz ölmediysek ölen yakınlarımız için ne yapacağız? Ölümün Allah’ın bir emri olduğunu unutup ağlayıp sızlayacak mıyız? İsyan edecek miyiz? Yoksa şükür namazları kılıp geride kalanları bağışladığı için dualar mı edeceğiz? Her zelzelenin insanların imanını sınamak için olduğunu anlayabilecek miyiz?
Kaderimize karşı çıkmak ne haddimize? Böyle düşünüp dinden mi çıkacağız? Ne haddimize? O zaman boyun eğip şükredeceğiz; biz yaşıyorsak kendi canımızın sağlığına duacı olacağız. Ölenlere de dua okuyacağız. Sonra hayat kaldığı yerden devam edecek.
***
İyi de deprem bir doğa olayıdır hacı!.. Doğayı değiştirebilmek insanın gücünü aşar. Ancak doğa ile uyum içinde yaşayabiliriz. Bunun dinle, imanla, inançla falan ilgisi yoktur! Milyonlarca yıldır aynı doğa koşulları ile iç içe yaşamaktayız. Artık onları ezberledik. Sel süpürür götürür, yangın yakar bitirir, deprem yıkar. Bunların önüne geçmeye çalışmak anlamsızdır. Yapılacak şey sadece bu afetlerin olacağını kabul ederek yaşamımızı ona göre kurmaktır.
Sel yataklarına ev yaparsak ilk yağan yağmurlarda sel olur, evlerimiz sele gider. Oturup bundan sel felaketi diye söz etmek aptallıktan başka bir şey olabilir mi? Olacağı belli bir şeye olduğunda neden şaşırır bu insanoğlu?
Fay hattı denen yerler milyonlarca yıldır sınanmıştır; buralarda depremler olacağı bellidir. Hatta günümüz teknolojileriyle kaç yılda bir, hangi şiddette olacağı bile bilinir. Yeni çalışmalarla deprem alarm sistemleri bile gittikçe gelişmekte, depremden 7-8 saniye öncesine kadar bilinebilmektedir. Bu durumda insanların depremlerde can kaybetmesi sadece aptallık değil midir?
Neden fay hatlarına evler yaparlar? Haydi, yaptılar; neden orada olabilecek depreme dayanıklı binalar yapmazlar? Koskoca coğrafyada neden ille de o fay hatları yerleşime açılır? Öyleyse peşinden ağlamak niyedir? Göz göre göre fay hatlarına dayanıksız evler yapanların olası depremlerde yıkılan evlerde ölecek insanları için timsah gözyaşları dökmelerinin bir anlamı var mıdır?
***
Ülkeyi yönetmek bir sanattır. Amaç sadece ne olursa olsun iktidarda kalmak olursa o zaman her olay çarpıtılır, bükülür, farklı gösterilerek afetten bile lütuflar elde edilir.
Daha önce deprem için toplanan paraların nerede harcandığını büyük bir pişkinlikle sırıtarak açıklayan bir bakanın “onlarla yol yaptık” dediğini unutturabilir misiniz? (Gerçi şimdi aynı soruyu sormanın çok zor olduğu da anlaşılıyor; o nedenle sorup başımı derde sokmayayım!)
Tüm işi afet zamanlarında afet alanında halkının yanında olması gereken Kızılay’ın burada gönüllü hizmet vermesini beklediğimiz yöneticilerinin lüks ve şatafat içinde yaşamakta olduğunu; bu durumda hiç utanmadan bir de halktan yardım istemesini açıklayabilir misiniz?
Depremin dini-imanı olmayacağı gibi sağı-solu da olmaz! Afete uğrayanların o an için nereden ve kimden gelirse gelsin her türlü yardıma şiddetle gereksinimleri vardır. Hal böyleyken yasal bir siyasi partinin gönderdiği kamyonlarca yardım malzemesini kabul etmeyen ve oradaki halkı soğuğa, açlığa ve sefalete terk eden zihniyete tüm aklı başındaki insanların lanet okumasını engelleyebilir misiniz?
Enkaz altında canı burnunda kazazedeleri iki kare görüntü almak veya “onları bizim kurduğumuz ekipler kurtardı” diyebilmek adına göçük altında bekletmek hangi vicdana sığar?
Depremleri şifalı duaları ya da sadece orada olmaları gerekçesiyle elinin tersiyle oralardan uzaklaştıran o dalavereci şeyhlerin-şıhların-dincilerin yatağı olan bir bölgede acaba bu depremi neden engellemediklerini yarın uyduracakları onlarca palavra ile süsleyip anlattıklarında inanacak mısınız?
Ya resmi kuruluşların kesin olarak bir deprem beklendiği bilinen bir bölgede çürük binaları bir an önce yıkıp halkın can güvenliğini neden korumadığını soracak mısınız?
Bence hiç birini yapmayacak, işi yine kadere bağlayıp afetten bile lütuflar çıkaracaksınız; daha önce yaşadıklarımız gibi… Ölen öldüğüyle kalacak, cehalet afetleri bile oya çevirecek, o bölgelerdeki oylarınız artacak ve belki gelecek dönemde de iktidarda kalacaksınız!
“Aynı nehirde iki kez yıkanılamaz” demiş bir filozof; ama o ülkemizde yaşamamış ne yazık ki; yoksa sözünü geri alırdı!
Bu yazıyı istediğiniz bölümünden başlayarak, diğerlerini yok sayarak okuyabilirsiniz. O zaman size de seslenen bir tarafını bulursunuz mutlaka.
İş işten geçtikten, canlar kaybedildikten sonra söylenecek söz bitiyor!