Doğan Özdemir – Karşılaştırmalı demokrasi dersleri
Karşılaştırmalı demokrasi dersleri
Belalı 2020 yılını zar zor gönderdik derken daha geldiğini anlayamadığımız 2021’in ilk günlerinde biri bizde, biri de ABD’de iki şaşılası(!) olaya uyandık! Önce “dıjş gücçlerr”den başlayalım:
ABD, sorsan demokrasinin beşiğidir! Demokrasiyi emperyal emellerine en iyi kılıf yapan bir tüccar devlettir desem bence daha doğru olacaktır. Taaa binlerce Km uzaktaki devletlere özene bezene, eşbaşkanları da olan BOP Projesi ile “Arap Baharı” getiren, o ülke halklarını “demokratlaştırarak” birbirine kırdıran ülkedir. Amaaa; adamlar yarı akıllı birini bile “Başkan” seçebiliyorlar; gel de demokrasiye özenme!
Bu Trump denen adamı tanımayan kalmadı. Kimisinin kankası oldu, kimisi ense-tokat muhabbetiyle övündü. Kimisine bir telefonla kuyulardan adam çıkarttırdı, kimisine de hakaret dolu mektuplar yazabildi. Böyle birinden elbette Covit-19 pandemisine karşı da bir eylem beklenirdi; onu da yaptı! Maske takmamaya, hatta coronayı bile takmamaya halkını davet edip zaman zaman uyguladı! Ama son yaptığı şeyine tüy dikmek oldu! Dün bu adam yandaşlarını sokağa ve eyleme davet ederek kongreyi -adeta- basmalarını emretti… Elbette kendi aklından da az akıllı olup işleri liderlerine biat etmek olan yandaşları da anında kongreyi basarak cinayetlere neden oldular. Normalde 20 Ocakta liderliği devretmesi gereken bu adam nedense demokrasiyi sadece kendi haklı ve galip olduğunda kabul ettiğinden seçimde hile yapıldığını söylemiş, itirazlarından sonuç çıkmayınca da kazan kaldırmıştı. Sonuç; “ABD tarihine kara bir sayfa açmak, halkı ötekilere karşı kin ve nefrete sürüklemek, taksirli ölüm ve yaralamalara neden olmak, ülkenin kurulu düzenini yıkmaya teşebbüs etmek” suçlarını alenen ve kasten işlemiş oldu! (Hukuk deyimleri nasıl ama!)
Şimdi çoğunuz “ne var bunda, bazı daha ileri demokratik ülkelerde bundan fazlası bile yapılıyor, sonuçta bir şey olmuyor!” diyecektir. İşte tam da bu noktada yanılıyorsunuz! O ABD akıl sorunu olan faşistleri bile başkan seçmeye seçer de, yaptıklarının hesabını da sorar, fark budur! Bana göre bu adama yakında “turuncu tulum” giydirebilirler; bekleyip göreceğiz.
Ülkemize gelirsek; YÖK denen kurum ile üniversitelerin özerkliği tamamen ortadan kaldırıldığından ve diğer tüm kurumlarımız gibi o da siyasi partilerin yan kuruluşu gibi görüldüğünden rektör atamaları da çoktan çığırından çıkmıştı. Üniversitelerin birer bilim kurumu, özerk, soran, eleştiren, ülkeye yol gösteren kurumlar olmaktan çıkarılıp ne denirse yapan, bilimi orta çağın derinliklerinde aramaya yönelen, deve sidiğinden medet uman, biat ve itaat yuvası olduğu bir döneme çoktan girmiştik. Hiç değilse daha önce atanacak rektörler o üniversitenin öğretim elemanı oluyor, sonuçta en az oyu alsa da atanmasına güya demokrasi adına ses çıkarılmıyordu! Şimdi yapılan bardağı taşıran son damla oldu. Siyasi ömrü AKP yandaşlığı, MV adaylığı ile geçmiş olması bile artık alışılmış işlerden sayılsa da Boğaziçi gibi bir üniversiteye orada çalışmayan birinin rektör atanması elbette o üniversitenin dokusuna uymazdı; uymadı!
Öğrenciler ve öğretim üyeleri anayasaya güvenerek “Atanmış-Kayyum Rektör istemiyoruz” diyerek silahsız-saldırısız eylem ve protesto haklarını kullanmak istediler. Yani bizi gerçekten demokrasiyle yönetilen bir ülke kabullenip bu cesareti göstermiş olmalarından dolayı onları kutlamak gerek… Ama bu ülke sahipsiz değildi! Öyle anayasa-manayasa kalkan edilerek güya demokratik hakmış gibi terör örgütlerinin silahlı-bombalı saldırılarına izin verilemezdi! Hatta tarihimizde ilk kez üniversite kapısı tutuklandı! Terörist öğrencilerin geçmesine izin vermek için “kanatlarını açtığından” derhal derdest edilerek iki kanadı arasına kelepçeler vuruldu! Bu ona yeter; yetmezse geriye çıplak aramadan başlayarak ne gerekirse yapılacağını da bilmeli o kapı!
Öğrenciler bol coplu, gazlı ve tazyikli sulu eylemlerinden sonra evlerine yatmaya –dikkat; aslında belki de yarın için silahlanmaya- gittiklerinde hepimiz TV’lerde devletimizin gücünü gururla izledik! Her ne kadar bir eve girebilmek için “Mahkeme Kararı” gerekse de –ki gece yarısı hâkimler yataklarından kalkıp mahkeme heyetini toplayıp belki de karar almıştır, günahlarını almayalım- canlı yayın eşliğinde terör örgütlerinin evlerinin basılması gibi tam teçhizat silahlı-kalkanlı görevlilerimiz kendilerine verilen talimatı tam hakkıyla yerine getirirken izlemenin keyfini ve gururunu yaşadık!
Sonuç; demokrasi, adalet ve hukuk herkese gereken, vazgeçilemez uluslararası kavramlardır. Kimsenin keyfine göre azaltılıp çoğaltılamaz!
Şimdi bu iki örneğe bakarken derin bir düşünceye dalıp gittim. Trump’a nasıl hesap sorulacağını düşünürken yaşadıklarımızı ülkemdeki ileri demokrasiyle kıyaslamaya çalıştım. Biraz da siz düşünün; ben yoruldum!