Yazarlar

Doğan Özdemir – Ne yapmalı?

Paylaş:

Ne yapmalı?

Yine her tarafta kara bulutlar dolaşmayı artırarak sürdürüyor. Bir türlü bahar gelemiyor memleketime. Her ülkenin kaderinde böyle kara kışlar olur, biz de yaşadık zamanında. Kolay değil; kaç devlet yıkıp yenisini kurmuş bir ulusuz biz… Ne hainimiz biter, ne düşmanımız. Cumhuriyetle birlikte içinden eriyip giden, sahibi kaçıp düşmana sığınan devlet de çökmüş, küllerinden doğan son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştu. O bize Mustafa Kemal Atatürk tarafından emanet edilmişti. Yaşatmak için “Gençliğe Seslenişi”ni ve “Andımız”ı her gün okuyarak asla unutmamıza fırsat vermemeyi görev eyledik. Geldik bu güne…

Her bir çakıl taşı bizlerin namusu olan vatanımızın kıyısından köşesinden parçalar koparılıyor; farkında değil miyiz? Daha dün yine Yunanlılar 20. adamızı işgal etmiş, bayrak çekmişlerdir! Kendilerine “Milliyetçi” diyen mafya dostlarından ise gık çıkmıyor! Yıllardan beri güney sınırlarımızdan koskoca bir parça koparılarak orada kendi kafalarına göre yeni bir devlet kuracaklarını davul zurnayla tüm dünyaya ilan edip adım adım bunu gerçekleştirme peşinde yürüyen BOP’çulara engel mi oluyoruz, yoksa Eşbaşkan mı bilemiyorum!

Ülkemizin gerçek gündemi büyük bir çabayla unutturuluyor. Yukarıdaki iki çok önemli olay zaten “yokmuş gibi” yapılarak hiç gündeme sokulmuyor… Bari öteki gerçek gündemleri görebilsek! Çok kötü yönetilen pandemi sürecini, gelen aşıların içinde sakladığı “parasal” şüpheleri, yarına ait güvensizliğimizi, işsizliğin artık intiharlara neden olacak boyutlara geldiğini, açlığı, yoksulluğu, çaresizliği ve bunların gözleri kör eden çöpten-pazar atıklarından yiyecek toplayan insan görüntülerini, adım adım hukukun siyasallaşmasını, talimatla karar çıkarılabildiğinin basında bangır bangır bağırılır hale gelmesini, insanlarımızın güvenip sırtlarını dayayabilecekleri son kale hukukun da yittiğini, ülkenin yetimlerin hakkı olan tüm varlıklarının eşe dosta peşkeş çekilerek yok edildiğini, yerine üretime dönük hiçbir kurum yapılmadığından tarımdan sanayiye her şeyimizle göbeğimizden dışarı bağlandığımızı, resmen tarım ve hayvancılığın çökertildiğini; bunun sıkıntılarının önümüzdeki yıl ve sonrasında çok acı olarak görülebileceğini, üretici kesimin tüketici yapılarak batışımızın hızlandırıldığını ve daha saymakla bitmeyecek gündem maddelerimizi unutturuyorlar… Kabahat onlarda mı; yoksa bizde mi? Onlar görevini yapıyor, çıkarlarını koruyorlar; ya bizler? Buzdağının görünen yüzü ile dalaşıp durmanın yararı nedir?

Ülke yönetilemiyor! Bunun herkes farkında… İktidar 18 yıldır yaptıklarının yasal düzeyde hesabını verebilmekte çok ama çok zorluklar çekeceğini iyi bildiğinden tek kurtuluşunun ne pahasına olursa olsun koltuğu kaptırmamakta olduğunu biliyor. Bunun için muhalefetin güçlenmesini, bir araya gelmesini asla istemiyor. Elindeki artık bayatlamış da olsa aynı malzemeleri değişik şekilde ortaya atıp onları birbirine düşürmeye uğraşıyor.

Şimdi çok büyük bir sınav verme zamanına doğru geliyoruz. Bu tuzağa düşülecek midir? Artık tünelden önceki son çıkış bu hamle ile belirlenecektir. O halde ne yapmak gerekir?

Sorun nedir? İktidar Demokrasiyi ve Parlamenter Sistemi geriye getirmek için geniş ve güçlü bir blok oluşturma çabasındadır. Bu konuda çok da büyük yol almıştır. İktidar için sorun, ülke için kurtuluş budur!

Tuzak nedir? İktidar, demokrasi adına bir araya gelen her görüşten siyasetçilerin tabanlarının “gerçekçi değil duygusal davranabileceğini” düşünerek siyasetin en kötü yanından vurmaya çalışmaktadır: Etnikçilik, Dincilik!

Olay nedir? Düne kadar PKK ile her türlü işbirliğini koltuk sevdaları uğruna, hem de yasalara uygunluğu çok tartışılabilecek kadar yapabilen iktidar, o gün oylarını isterken “vatandaş” saydığı HDP’li seçmenlerimizi şimdi PKK’lı; dolayısıyla HDP’liler ve bunlara destek veren, işbirliği yapmaya kalkan, aynı yolda yürümek, aynı ittifakta buluşmak isteyenleri “PKK’lı-Vatan Haini-Bölücü” ilan edivermiştir.

Ne yapmalı? Öncelikle dünü de bu günü de asla unutmamalıyız! Yasal olarak kurulmuş bir partinin seçmenlerini terörist ilan etmek “halkın bir kısmını öteki kısmı üzerine kin ve nefret ile saldırtmak” yasalarımıza göre suçtur! Kim olursa olsun; belgelerle suçu kanıtlanmış olan her kişi mahkemelerde hesabını vermek zorundadır! O mahkeme sonuçlanana kadar o dâhil kimse suçlu sayılamaz!

O zaman iktidarın 3-5 suçlu yaratmak, dokunulmazlıkları parmak çokluğuyla kaldırtmak, muhalefeti burada sıkıştırıp taraf olmaya zorlamak ve ardından “terörist” ilan etmek düşü asıl tuzaktır. Sağ siyasetten gelen partilerimizin en çok sıkışacağı konu tam da budur; HDP yasal bir parti iken onu yok saymak, onları seçilmiş olmaktan çıkararak yasal haklarını kullandırmamak! Beklenen; zaten yıllardır her seçilmiş HDP’linin yerine “Kayyum” atayan iktidarın bu oyununu onaylamış olmaktır! Bunu savunarak tam demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, parlamenter demokratik sistemden söz etmek nasıl olacaktır?

Hiçbir kişinin kanıtlanmış bir terör eylemi olması halinde korunmasını, terörün sağının-solunun, dinlisi-dinsizinin olamayacağını savunan biri olarak bu tuzağa düşülmemesini diliyorum. Her işin siyasi ve hukuki olarak çözülebileceği tek yer, gerçek Parlamenter Demokratik Sistemdir. Buraya seçilerek gelen her parti, kavgayı değil tartışmayı, çokluğun gücünü değil çoğunluğun gücünü öğrenmeli, şiddeti değil barışı savunmalı ve uygulamalıdır.

Eğer tek kişi ile yönetilmek iyi olsa Mustafa Kemal Atatürk sorunsuz ve tartışmasız “Tek Adam” olurdu. Peşinden İsmet İnönü koltuğunu teslim etmek adına “Çok Partili Döneme” geçmez “Ebedi Şef” olarak ülkemizi yönetmeyi sürdürürdü. Onlardan sonra gelenlerin hiçbirinin ellerine su dökemeyeceği ortada iken bu tek kişilik yönetimin bizim genlerimize artık uymadığını kavrayan büyük çoğunluk, yani “Demokrasi Cephesi-Millet İttifakı” ve onu destekleyenler bu büyük tuzağı görmeli, kendi ilkelerinden taviz vermelerini gerektirmeyen bir şekilde oyunu bozmalıdır. Unutmamalıdır ki “Zor oyunu bozar!”

Artık tünele girmeden önce bu son çıkışı da kaçırmayalım.

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu