Fazla sulamayla çiçek büyümez,aksine çürür… Fedakar annenin oğulları, fazla korumacı babanın kızları….

Her anne babanın , çocuğunu çok sevmesi ve değer vermesi kadar normal bir şey yoktur. Ancak bu önem verme bazen öyle noktalara varır ki, çocukların gelişimi üzerine çok olumsuz izler bırakabilir. Tipik bir Türk ailesinde, mutsuz ve amaçsız anneler, özellikle, eşlerine ve eşlerinin ailesine karşı bir savunma kalkanı gibi kullanabilecekleri erkek çocuklarını, psikolojik olarak suistimal ederek, kendilerine aşırı bağımlı ve annelerinin acılarına karşı aşırı duyarlı oğlan çocukları yetiştirirler.Annelerinin gözleri içine bakan oğlan çocukları , ileride onların acılarını ve hayatta yaşadıkları mutsuzlukları telafi edecek psikolojik komandolara dönüşürler. Mutsuz, tatminsiz ve amaçsız kadının, artık yegane amacı, ruhsal yaralarına merhem olacak öylesine mükemmel bir oğul yetiştirmektir. Bunun için her türlü fedakarlık yapılır, ‘yemedim, yedirdim-giymedim, giydirdim’, kalıbın kadar, bu tutumu güzel özetleyen bir cümle yoktur. Oysa biri yiyen ve giyinen, diğeri yemeyen ve giymeyen iki kişi yan yana olduğunda ,bu iki kişinin de ortalama yeyip ortalama giyindiği durumu göre ruhen çok daha örseleyici olur.
Sen her şeyi hak ediyorsun duygusu ile büyütülen erkek çocuğu, sadece kendini annesine borçlu hissetmekle kalmaz, aynı zamanda ileride etrafından bunu talep eder hale gelir, oyuncağını paylaşmayan arkadaşına vurmakla başlayan bu tavır, kendisinden ayrılmak isteyen karısını-sevgilisini dövmeye- bıçaklamaya kadar gider. Sınırsız, sorgusuz sualsiz ve eleştirmeye hiç açık olmayan bir sevgi ve fedakarlık, maalesef, burnundan kıl aldırmayan, hakkını isteyene öfkelenen, kadınlarla da fedakarlık.
Kızını çok seven babalara gelince,
Bu da aynı madalyonun diğer yüzüdür. Ama buradaki ana duygu, annelerinkinin aksine ‘korumacılık’tır. Bugün , ilkokulda sıra arkadaşı ile kavga edip ağlayan kızından dolayı okul basıp, müdür dövmeye kalkan ‘süper’ babalar var ortalıkta.. ‘Ne istiyorsa alsın, ne istiyorsa giysin, benim kızıma kimse karışamaz’ cümlesinin gizli öznesi’ Çünkü O’nun babası benim’ dir esasında. Bu bir türlü büyüyemeyen kız çocukları, babalarının korumacılığıyla sağladıkları yalancı özgüven, herhangi bir şekilde sarsıldığında da hep, aynısı olsun, güçlü- muktedir biri gelsin ve sorunlarını çözsün diye ömür boyu bekler dururlar…
Fedakarlık ve annelik birbiri ile oldukça ilişkili kavramlar,bir kadın anne olunca,bildiği anneliği,tüm öğretilerini kendi mekanizmaları ve bilinci ile işleyerek öznel bir annelik deneyimi yaşar ve yaşatır.Ancak “fedakarlık” adı altında yapılan ve söylenenler çocukta bir yük olabilir veya çocuğu değersizleştirebilir.
Anne-babalarımız ve yakın çevremizle çocukluk döneminde kurduğumuz ilişki biçimi de kişiliğimiz üzerinde önemli bir etki gücüne sahiptir. Bunun sebebi, çocuğun, anne ve babasından gördüğü ilişki biçimi ve kendine öğretilenlerin doğru veya yanlış olup olmadığını değerlendirecek bir zihinsel içeriğe (veri tabanına) sahip olmamasıdır. Dolayısıyla, ilk eğitimimiz, eğer yanlışsa, bunu çok zaman sonra, doğru ilişki biçimleri ve bilgilere ulaşınca, yeniden değerlendirip, değiştirmemiz gerekir.
Fazla fedakarlık; her şeyi mükemmel yapmaya çalışan bir kadın demek ise bunun benlik açısına bazı yansımaları olur.Herkesi mutlu etmeye çalışan kadın,kendini mutlu edemez.Mükemmel olmazsa sevilmeyeceği inanışı,başkaları için yaşamak anlamına gelir.Başkaları için yaşamak çocuğuna da doğrudan geçireceği bir davranış ve düşünce biçimidir.Bazen de çocuk büyüdükçe bu düşünceyi reddeden,değersizleşmekten korktuğu için benliğinin tehdit edildiğini kolayca hisseden,agresyon gösteren ve “kesinlikle annem gibi olmamalıyım” düşüncesine sahip bir birey olur.İkisi de çocuğun, annenin fedakarlığını yorumlama ve içselleştirme biçimidir.
Fedakar annelerin çocukları da kendileri gibi mükemmel olmalı,toplum tarafından onaylanmalı ve kendisini takdir etmelidir.Çünkü tüm fedakarlıklar çocuklar içindir.Ancak bu yaklaşım,kendini gerçekleştiremeyen,öfkeli,yetersiz hisseden çocuklar yetişmesine sebep olur.Annenin gücü ve saygınlığı toplumdan onaylanmasına değil,”kendiliğini” koruyabilme ve sevebilme becerisine sahip olmasıyla ilgilidir.Bunu yapamayan anne ezilmekten,değersizleşmekten korkan çocuklar yetiştirir.Ancak çocuğun ihtiyacı kendini koşulsuz sevmesini öğrenmektir.
Anne-babaların, çocuklarına yapabilecekleri en büyük yatırım, -kendi doğru bildiklerinin yanlış ve demode olması veya çocuk yetiştirme biçimlerinin kendi öz çocuklarının ilerideki kişiliğine zarar verebilmesi ihtimaline karşı- çocuklarınının muhakeme ve sorgulama yeteneklerinin gelişmesi için olabildiğince çalışmalarıdır. Muhakeme ve sorgulama yeteneğinin , ilk gençlik çağlarına kadar gelişmediği kişilerde, bu özellikleri sonradan kazanabilmek çok zor hatta imkansız olabilmektedir. Bu noktada baskıcı, otoriter, ideolojik veya dini eğitimin erken yaşlarda başlatılmasının sorgulama ve muhakeme yapma yeteneğini ketleyebileceğini unutmamak gerekir. Bu tür durumlarda, ketlenen çocuklar, hayatlarının geri kalan kısmında, bazen , kısmen de olsa edinebildikleri sorgulayıcılığı, ,temelleri küçükken atılan inanç ve davranış kalıplarının ne kadar doğru olduğunu kendilerine ve çevrelerine ispat etmek için kullanır dururlar ama temel kavramları değiştirme veya yenileme cesareti gösteremezler.
Yetiştirilme tarzı ve çocukluk ile ilk gençlikteki anne baba tutumlarının da erişkinlik döneminde gerek günlük hayatta, gerek siyasi ve sosyal hayatta , insanların davranış biçimlerinde önemli izler bırakabileceğini düşünmek sanırım abartılı olmaz.
Aşılmamış bu durumda çocuk annesi gibi yaşayarak kendini değersizleştirebilir ya da reddederek yaşarken,istemsizce annenin öğretisini de zaman zaman uygular,uyguladığında değersiz,uygulamadığında huzursuz hisseder ve bu duyguların arasına sıkışır. Duygu durumunu anlamlandırmakta sorun yaşar.Ancak öfke patlamaları -özellikle anneye ya da anne gibi kendini değersizleştiren kadınlara-devam eder.
Bu zor durumun bitmesinin,yüklerin indirilmesinin,benliğin iyileşmesinin yolu kalıba sığmamak,yöntemler arasında sıkışmamak ve bir harman oluşturmaktır.Ancak bu harman “herkesi” memnun etmeye yönelik ya da kendinize olan koşullu sevginizin koşullarını sağlamak için olmamalıdır.Neyi kim için yapıyorsunuz?Bir davranışınızı düşünün,bu ipin ucudur.İpi çekin,ipin ucu benliğinize mi bağlı yoksa ipi çekince üstünüze ağır yükler mi düşüyor?
KAYNAK:cocukergenpsikiyatrisi
terapievreni.com