‘İntihar’ diye kayıtlara girmişti kıskançlık cinayeti çıktı

Siverek Devlet Hastanesine gayrı resmi eşi tarafından götürülen ve “intihar etti” denilen bir çocuk annesi 30 yaşındaki Özgül Zonturlu’nun vefatıyla ilgili tutuklanan eşi Müslüm Abacıoğlu’nun yargılanmasına Ağır Ceza Mahkemesinde devam edildi. Sanık son savunmasında, eşinin kendi başına silahı dayayıp ateşlediğini belirterek;

“Kardeşim Mehmet ile arkadaşı Mustafa ortasında meseleler vardı, benim de canım sıkılınca eşim ve kızımla Şanlıurfa’dan Diyarbakır’daki konutumuza gelmek için yola çıktık. Eşim geri dönmek istediğini söyleyince geri döndüm. Husumetli olduğum için aracımda namlu ağzına mermi sürülü bozuk bir silahım vardı. Silahı, takip edilebilirim diye el freninin yanına bırakmıştım. Eşim, kardeşimin arkadaşıyla olan husumetinden etkilendiği için bana, ‘Bu silahı alıp başıma sıksam herkes kurtulur. Sende rahat edersin, kendimi öldüreceğim. Neden onlara hesap sormuyorsun, git vur onları’ dedi. Bende başına takmamasını söyledim. Başına bir şeyler takmıştı. Ben de ‘Dur sen sıkma, ben kendi başıma sıkayım’ dedim. Bu sırada eşim silahı alıp başına dayadı ve ben mani olmak isterken silah patladı. Bende denetim noktasında durmayıp vakit kaybetmeden eşimi hastaneye yetiştirmek istedim” dedi.

‘BU BAYANIN DOSTU VAR BENİ ALDATIYOR’ DİYORDU

Hayatını kaybeden Özgül’ün babası Özcan Zonturlu, damadının kızına şiddet uyguladığını, olay öncesi torununun da “Babam konuta silah getirdi, anneme de bu silahla seni öldüreceğim” dediğini, kızıyla her görüşmesinde, “Baba benim sonum mevt, bu adam beni öldürür” dediğini belirtti. Tabiri alınan 8 yaşındaki kızları H.A da annesinin bir anda silahı alarak başına dayadığını, babasının mahzur olmak isterken silahın patladığını söyledi. Şahit Mustafa Akkafa da, “Müslüm ile eşi Özgül ortasında uyuşturucu kullanmaktan daima tartışma vardı. Müslüm eşi Özgül için ‘Bunun dostu var. Beni aldatıyor’ diyordu. Meskenlerine gittiğimde Özgül kendini balkondan atmak üzereydi, onu son anda kurtardım” dedi.

‘ELİNDEN ALIRKEN PATLADI’

Mahkeme, olay günü polis denetim noktasında dur ihtarına uymayan bir aracın süratle bölgeden kaçmaya çalışması üzerine takibe alındığı, aracın Devlet Hastanesine gittiği ve ön koltukta Özgül Zonturlu’nun başından vurulmuş halde bulunduğunu belirtti. Şahit tabirleri ve toplanan kanıtlara nazaran, sanığın her ne kadar bayanın silahı başına dayadığını, kendisinin de elinden almaya çalışırken patladığı halindeki savunmasının inandırıcı olmadığını, olayın bir kıskançlık cinayeti olduğuna kanaat getirildi.

‘HUSUMETLİ OLAN BİRİ SİLAHINDA TEK MERMİ BULUNDURMAZ’

Mahkeme, sanığın olay esnasında aracın tüm camlarının kapalı olduğunu belirtmesine karşın araçtaki aramada bayanın vefatına neden olan mermi çekirdeğine ilişkin boş kovanın tüm aramalara karşın bulunamadığına dikkat çekti. Tekrar sanığın “Benim husumetli olduğum şahıslar var. Bu nedenle silahımın namlusuna atışa hazır mermi bulunduruyorum” dediği, fakat silahın şarjöründe diğer mermi bulunmadığı, şayet husumetli olduğu bireylerden kendini müdafaaya çalışıyorsa silahın şarjöründe öteki mermi olmaması ve silahın hem çocuğun hem de eşinin ulaşabileceği bir yere bırakmasının hayatın olağan akışıyla bağdaşmadığına vurgu yapıldı.

BOZUK DEDİĞİ SİLAH SAĞLAM ÇIKTI

Mahkeme, Bayanın başındaki mermi girişinin sanığın oturduğu sol taraftan olduğu, araç içinde yapılan aramada 3 mermi bulunduğu, silahının bozuk olması nedeniyle mermilerin araç içine düştüğü formunda savunma yapmış olsa da, husumetli olan birinin bozuk silah taşımasının da makul olmadığını belirtti. Mahkeme silah üzerinde yapılan incelemede ise ateşleme sisteminde ve öbür aksamlarında ise bozukluk olmadığı çalışır vaziyette olduğuna dair emniyetten rapor gönderildiğini belirtti.

OY ÇOKLUĞUYLA 25 YIL CEZA ÜYE HAKİM BERAAT ETMELİ DEDİ

Mahkeme, olayın intihar değil, cinayet olduğuna kanaat getirip sanığı taammüden öldürme kabahatinden müebbet mahpusla cezalandırdı. Duruşmalardaki düzgün hali nedeniyle cezayı 25 yıla düşürdü.

Mahkemenin üye hakimi ise sanığın beraat etmesi gerektiği istikametinde oy çokluğuyla alınan karara muhalefet şerhi yazdırdı. Üye hakim, öncelikle failin bir cürümden cezalandırılmasının temel şartının kabahatin kuşkuya mahal vermeyecek katılıkta olması gerektiğinin altını çizdi. Olayın gerçekleşme formunun tam aydınlığa kavuşmadığı için bunun sanık aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet kararı kurulamayacağı vurgulandı. Kanıtların ihtimali kanıya değil, kesin ıspata dayanması gerektiğine dikkat çeken üye hakim, yüksek de olsa bir olasılığa dayanarak sanığı cezalandırmanın, ceza yargılamasının en değerli hedefi olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı karar vermek manasına geleceğini belirtti. Sanığın husumetlilerinden korunmak için taşıdığı silahı el freninin yanına bıraktığı ve imam nikahlı eşinin de bir anlık dalgınlığından yararlanarak silahı alıp başına dayadığı sırada sanığın müdahale ederken ikisinin elinde patladığını söz eden üye hakim, sanığın polis noktasında durmamasının da kaçma gayesiyle değil, eşinin hayatını kurtarmak için hastaneye yetiştirmek emeliyle hareket ettiğine vurgu yaptı.

Dosyadaki kanıtların mahkumiyet için kâfi olmadığı, sanığın cürmü işlediğine dair kuşku hasıl olduğu, kozmik bir ceza hukuku genel unsuru olan “Şüpheden sanık yararlanır” prensibi yeterince kanıt yetersizliğinden beraat verilmesi gerekirken, mahkumiyet kararı kurulması tarafında oy çokluğuyla alınan karara katılmadığını belirtti. Belge tarafların itirazları üzerine Bölge İstinaf Mahkemesine, buradan da son kesin karar verilmek üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilecek.