Kanser hastalarının tehlikeli tercihleri: Kaplumbağa kanı içen bile var

Kanser tanısı yapılan hasta ve yakınlarının tedavi sırasında karşılaşabilecekleri zorlukları, tedavi süreciyle ilgili başlarında yer alan soru işaretleri ve dertlerini gidermeye yönelik Başakşehir Çam ve Sakura Kent Hastanesi’nde hayata geçirilen Hematoloji Onkoloji Hasta Okulu sayesinde, hasta ve yakınları şimdi tedaviye başlamadan, ‘işi okulunda öğrenip’ tedavi ahengi ve muvaffakiyetini artıracak bilgilerle donatılıyor.

Her hafta tertipli olarak tıpkı gün ve saatte yapılan ve yaklaşık 1,5 saat süren derslerde, şimdiye dek bine yakın hasta ve yakını eğitim aldı. Hastalar şimdi teşhis alır almaz onkoloji polikliniklerinde kurulan eğitim odalarında bilgilendirilmeye başlanıyor.

Ardından her hafta tertipli olarak yapılan derslere davet ediliyor ve katılmak isteyenlere eğitimlerde hematoloji uzmanı, onkoloji uzmanı, diyetisyen, onkoloji hemşiresi ve psikolog, yaşanabilecek tüm süreçler, karşılaşabilecekleri zorluklar ve hayatlarını tedaviyle daha uyumlu sürdürebilmeleri için yapabilecekleri değişiklikler anlatılıyor.

Hastaların hayatını tehlikeye atabilecek kulaktan dolma bilgilere karşı da değerli bilgiler veriliyor.

“ACI KAVUNDAN ZEHİRLENDİ, SIKINTI KURTARDIK”

Hematoloji Onkoloji Hasta Okulu’nun kurucularından Çam ve Sakura Kent Hastanesi Hematoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Mesut Ayer, projenin ortaya çıkış hedeflerinden birinin de kanser hastalarının birden fazla vakit suistimal de edildiği, kulaktan dolma bilgilere karşı bilinçlendirmek olduğunu kaydederek şunları söyledi:

“Tedavinin yerini alabilecek farklı uygulamaları ön plana çıkarmak üzere birtakım yaklaşımlar var. Herkes bir şey söylediği için hastalar gerçek medikal tedavilerini bırakıp buna alternatif yollara başvurabiliyor.

Sadece farklı beslenerek iyileşebileceğine inanan beşerlerle karşılaşıyoruz. Bu hastalığın teşhisini duyar duymaz zati birinci söylenen şeylerden biri bir ekip aktar tavsiyeleri, bitkisel şuruplar, besinler vs. ‘Bunları kullanabilir miyiz’ diye hastalar bize geliyorlar. Ya da yurt dışından birtakım katkı hususları alıp getirenler var.

Hatta benim yakınlarımdan birisinde yaşadık biz bunu, ‘acı kavun’ dedikleri bir şey, birinci kez gördüm ben de. Anafilaksiden yani ani zehirlenmeden ölmek üzereydi hasta, güç kurtardık.

Kaplumbağa kanı içmeye çalışanlar var. Hele hele bunları asıl tedavilerinin yerine koymaları en büyük sıkıntı”

“BİLİNMEZLİK BİTİNCE AHENK BAŞLIYOR”

Hasta ve yakınları açısından kanser teşhisinden sonra üç ana husus olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ayer, şöyle konuştu:

“Birincisi, hastane ve tedavi süreçlerinin işleyiş formları, ikincisi beslenme konusunda çok sorular oluyor, üçüncüsü de işin ruhsal boyutu. Bununla gayret etmek tedavi sürecini çok etkiliyor. Bilhassa tedaviye ahengi çok etkiliyor.

Ayrıca hastaları birinci başta hastane sürecindeki belirsizlikler gerilime sokuyor. Neden beklediğini bilmiyor. Vakit kaybı olduğunu düşünüyor bazen ve bu da onları gerilime sokuyor. Lakin eğitimlerde o bekleme münasebetlerini anlatıyoruz ve büyük oranda rahatlıyorlar.

En az talep ise ruhsal takviye tarafından geldi şimdiye dek. Zira birden fazla hasta ve yakını bunu içinde yaşıyor. Bu bahiste birilerine danışabileceğini bile bilmiyor.

Bu eğitimlerden sonra gözlemlediğiniz en kıymetli şey, hasta ve yakınlarımız muhatap bulabildikleri, soru sorabildikleri için çok daha keyifli. Tedaviye de daha yeterli ahenk sağlıyorlar. Onlardan talep gelmeden bu karşılandığı için de çok şaşırıyorlar.”

“KADINLARIN FARKINDALIĞI DAHA YÜKSEK”

Doç. Dr. Ayer, hastanın medikal tedavi süreçlerine daha çok odaklandığını ve bu istikamette sorularla geldiğini anlatırken, hasta yakını ya da bakım vereni olarak bayanların sürece daha uyumlu ve hassas olduğunu kaydederek, kelamlarını şöyle sürdürdü:

“Genelde eşi, annesi ya da kız kardeşi olabiliyor, bayanlar bu işte daha oryanteler. Zira muhtaçlıkları, nerede takıldıklarının daha farkındalar. Bayanlarda farkındalık daha yüksek yani. Bizim planımız teşhis aldıktan sonra, tedaviye başlamadan çabucak evvel bu eğitime başlatmak.

Uyumun en uygun olduğu, soru işaretlerinin en çok olduğu periyot o periyot. Ancak yeni teşhis alan, tedaviye şimdi başlamış hastalar da var, tedaviye başlamış olup aklına bir grup takılan sorular olup da bu eğitime katılmak isteyenler de oluyor.”

“TEDAVİYİ İMKANSIZ KILABİLİYOR”

Çam ve Sakura Kent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Gökmen Umut Fazilet ise tedavide en zorlandıkları hususun kanser hastalarının hayatını tehlikeye atan alternatif uygulamalar olduğunu belirterek şunları aktardı:

“Biz hastaya bir biçimde kemoterapi ya da immünoterapi verirken, hasta öbür tedaviler de almaya başlıyor. Bunlar bitkisel oluyor ya da öbür alternatifler oluyor. Hastanın karaciğer enzimlerinde yükselme, karaciğer yetmezliği ya da böbrek yetmezliği ile karşı karşıya kalabiliyoruz.

Kaplumbağa kanı, eşek sütü, anne sütü ya da bitkisel karışımlarla tedavi almaya çalışıyorlar. Biz hasta okulumuzda hastaların beslenme konusunda hangi yiyecekleri alması, almaması ya da bu bitkisel eserlerden uzak durmaları gerektiği konusunda bilgilendirme yapıyoruz.

Çünkü o alternatif tedaviler yüzünden hastayı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Yani hasta kanserden değil, bunların yan tesirlerden ötürü ölebiliyor. Bu eserler bizim kemoterapi, immünoterapi ya da akıllı ilaçlarımızın aktifliğini azaltabiliyor ya da bu ilaçların yan tesirlerini artırabiliyor.

Bazen yeni teşhis almış bir hasta alternatif yolları öğrenip ‘Bununla 3 ay bir deneyeceğim, ondan sonra size geleceğim’ diyebiliyor lakin 3 ay sonra geldiğinde tabi ki tedaviye de cevap alamıyoruz, hastalık ilerlemiş oluyor. Kemoterapi verebilecek, bundan yarar görebilecek hastaya bunu bile uygulayamıyoruz. Zira karaciğer bedelleri artmış oluyor ya da böbrek yetmezliği gelişmiş oluyor hastada”

“BU OKULUN ÖTEKİ ÖRNEĞİ YOK”

Başakşehir Çam ve Sakura Kent Hastanesi Koordinatör Başhekimi Prof. Dr. Nurettin Yiyit ise tertipli olarak devam eden eğitimlerle bu hasta okulunun kamu ve özel hastaneler içinde bir gibisi olmadığına işaret ederek şunları söyledi:

“Medikal taraf kanser tedavisinin hudutlu bir kısmı. Bunun sosyolojik ve ruhsal kısmı da var. Şayet hasta zihnindeki soru işaretlerini silemezse, yani bir bilinmezliğe yürürse, hiçbir vakit keyifli olmuyor ve tedaviye ahengi da hudutlu kalıyor.

Öncelikle polikliniklerimize geldiklerinde her daim bilgi alabilecekleri, sorularına karşılık bulabilecekleri bir alan oluşturduk. Daha sonra da bunu bir okul formatına kavuşturduk. Derslerimiz evvelce makul gün ve saatlerde yapılıyor.

Katılımcılar ona nazaran kendini planlıyor ve zihinlerinde yer edebilecek ya da bizim geçmiş deneyimlerimizden hastaların keder edebileceğini düşündüğümüz her şeyin karşılığını burada bulabiliyorlar. Hematoloji / Onkoloji Hasta Okulumuz her hafta standarda bağlanmış bir okul.

Aynı halde diyabet, hipertansiyon üzere kronik hastalıklar için de hasta okullarımız var. Kamuda ve özel bölümde bu halde tertipli olarak yürüyen örnek bir format daha yok diyebilirim”

“BU OKUL BANA ÇOK ŞEY KATTI”

Hasta okuluna geldikten sonra tedavisinin daha yeterli ilerlediğini anlatan Kamuran Derya (63) karaciğer ve mide kanseri nedeniyle tedavi gördüğünü söyledi. Derya, “Bu okul bana çok şeyler kattı. Yememi, içmemi, geleceğimi garanti altına aldı. Moral olarak da hastalığımın daha düzgüne gitmesini sağladı” dedi.

“İLK OLARAK OTLARA BAŞVURDUK”

Annesi pankreas kanseri teşhisi aldığında birinci olarak internetten bitkisel tedavileri araştırdıklarını ve kent dışından karışım sipariş ettiklerini anlatan Mehmet Fatih Ay ise bu eğitimlere katıldıktan sonra bunun tehlikelerini öğrendiklerini kayderek, “Başta nasıl güzelleştirebiliriz, en kısa yoldan ‘en doğal bir şekilde’ diye düşünerek internette karşımıza otlar vs alternatif tedaviler çıkıyordu. Kemoterapi korktuğumuz bir şeydi. Burada aldığımız eğitimde gördük ki o otlar mutlaka kullanılmayacak. Zira ilaçların aktifliğini azaltabiliyor. O yüzden anneme bir daha teklif bile etmedik” diye konuştu.