Kılıçdaroğlu: Erdoğan kul hakkı yiyen bir insan, ben de yemeyen bir beşerim

CHP Genel Lideri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Trabzon’da gazeteciler ile bir ortaya geldi.

“KADINLARIN GİDİŞATTAN RAHATSIZLIK DUYDUĞUNU HİSSEDİYORSUNUZ”

Kılıçdaroğlu’nun gazetecilerin sorularına verdiği karşılıklar şu formda:

* (Trabzon mitingine ilgi) Bayanların fazla olması hoştu. Bayan sayısı düşündüğümden fazlaydı, alanda. Onların gidişattan rahatsızlık duyduklarını da hissediyorsunuz aslında. Doğrusunu isterseniz, çadırda olağan bir toplantı yapacağız diye, az sayıda şahsa hitap edeceğiz diye biliyordum. Daha sonra dendi ki, ‘Çadır ile ilgili sorun çıktı. Meydanda yapmaya karar verdik.’ Güzel dedik biz de meydanda yapalım, o vakit çıkar biz de orada konuşuruz diye. Düşündüğümden daha âlâ, ilgi de düşündüğümden daha fazla. Hoş bir şey bu. Halkın sorun yaşadığını gösteriyor bize. Sorun var, bu sorunu aktaracak bir yer lazım. Orası da görünüyor. Biz bunu aktarabiliriz, reaksiyonlarımızla aktarabiliriz diye. Hasebiyle karşılıklı fikirlerimizin örtüştüğünü görüyoruz bir manada.

“HER ŞEYİ İSTİSMAR ETMEYE AÇIK”

*(Erdoğan’ın mitinge seccade ile çıkması) Manzarayı yalnızca gazetelerden gördüm. Yani her şeyi istismar etmeye açık olan bir siyasi parti genel lideri diye yorumladım yani. O kadar.

“KİM DÜRÜST?”

* (Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ‘Klasik CHP zihniyeti’ açıklaması) Çok açık. Kul hakkı yiyenler bu sorgulamayı yapamaz. Ben açık ve net söyleyeyim. Erdoğan kul hakkı yiyen bir insandır. Ben de yemeyen bir beşerim. Kim dürüst? Ben o mevzudaki niyetlerimi söz ettim. Çabucak paylaştım kamuoyu ile de… Devleti yöneten bir insanın ahlaklı olması lazım. Faziletli olması lazım. Şayet siz devleti kendi çıkarlarınız için kullanıyorsanız, devletli devlet olmaktan çıkarırsınız. Erdoğan’ın geldiği nokta bu, aslında. Acı olan da bu aslında. Şayet Trabzon’da bu kalabalık toplanıyorsa, Erdoğan yüzünden ve Erdoğan’a duyulan reaksiyon yüzünden. Bir an evvel bu insanın idaresinden bizim kurtulmamız lazım diyorlar. Zira Türkiye’yi felakete sürüklüyor.

“ADALETİ PERİŞAN ETTİLER”

* Söyledim yani. Devletin kolonlarını kestiler bunlar ya. Adalet diye bir şey kalmadı yani. Bakıldığı vakit adaleti perişan ettiler. Adaletin olmadığı bir devlet ayakta duramaz, kalamaz esasen. Herkes, gelecekten tasa duyuyor, korku duyuyor bunu. Yaratan ben değilim. Yaratan o. Bunun yanlış olduğunu da söylüyoruz. Yeterli niyetle de söylüyoruz. Bu hususta efor harcamaları gerektiğini de söylüyoruz. Ancak onlar, ‘Biz bildiğimizi okuruz diyorlar’ yani. O denli gidiyorlar.

“İSMAİL MÜFTÜOĞLU DA ORADAYDI”

* Siz gazetecisiniz, önümüze bakamayız ki. Tokalaşıyor, kucaklıyor. Biz önümüze bakarız yani. Hatta önümüzde muhafaza vardı. ‘Burada merdiven var aman dikkat edin.’ diye bizi uyarırlar. Biz ona nazaran ayağımızı atarız. Üstelik orada ben yalnız değilim yani. İsmail Müftüoğlu da orada. Eski Adalet Bakanı o da oradaydı yani. Ben oradaydım. Oradaydı. Kalabalık bir küme vardı. Bizim partililer vardı. Onların da bizim partili olduğunu bir fotoğraf çekildik çektikten sonra. Meğerse onlar da adaymış.

“BURADA SAMİMİYET ÖNEMLİDİR”

* (‘Bu tartışmadan iktidara ekmek çıkar mı?’) Burada samimiyet kıymetlidir. İstismar değil. Ben samimiyim. O istismar ediyor. Halkın da bunu anlayacak ferasete sahip olduğuna inanıyorum.

* (Memleket Partisi Genel Lideri Muharrem İnce’nin Millet İttifakı’na yönelik açıklamaları) Bu mevzuda Millet İttifakı’nın görüşü, başkanların görüşü esasen aşikâr. Altı önder öbür bir önder almadı ki. Hatırlar mısınız bir orta Bağımsız Türkiye Partisi de önerilecekti. Oturuldu bu bahiste karar verildi ve bu kamuoyuna bir bildiriyle de açıklandı esasen. Ben öteki başkanların iradesine; ‘hiç kıymetli değil, ben istediğimi yaparım deme hakkına sahip değilim yani. Bu tartışmaya girmek istemiyorum yani. Ben Ulusal Yol Partisi’ne de gittim, Bağımsız Türkiye Partisi’ne de gittim. SOL Parti’ye de gittim. HDP’ye de gittim.

“MUHARREM BEYEFENDİ FARKLI BİR YERDE DEĞİL”

* Artık bu hafta içinde DSP’ye gideceğim. Sarıgül’ün partisine gideceğim. Yani Cumhurbaşkanlığı adaylığım netleşmeden evvel gitmedim. Adaylığın netleştikten sonra gittim ben esasen. Adaylığımı netleştiren ben değilim. İttifak netleştirildi. Onun üzerine ben de öbür partileri ziyaret ediyorum. Başka partileri ziyaret etmek, oturup bir arada oturalım, pazarlık yapalım manasında değil. Zira o çalışma ittifakın kendi içinde oluyor. Öbürü ittifakın dışındaki bir olay. Muharrem Beyefendi farklı bir yerde değil ki yani. Muharrem Beyefendi partimizde uzun yıllar çalışmış küme başkanvekilliği yapmış bir arkadaş. Hasebiyle bizim milletvekilleri doğal olarak arkadaşlar esasen otururlar, konuşurlar.

“HİÇBİR PARTİYLE KAPILARI KAPATMA LÜKSÜMÜZ YOK”

* Biz hiçbir partiyle kapıları kapatma lüksümüz yok aslında. O denli bir şeyimiz yok yani. Büsbütün kapattık. Bir daha görüşmeyeceğiz, bir daha konuşmayacağız diye bir şeyimiz yok yani. Siyasi partilerle oturulur, konuşulur, tartışılır ve aşikâr sıkıntılar konusu, tahlili konusunda görüş birliğine bağlıdır, kimileri da görüş birliğine varılmaz. Her bir siyasi partinin kendi doğal olarak siyasetleri vardır. Bizim vazifemizde o siyasetlere hürmet duymaktır.

“KADIN HAKLARININ GENİŞLEMESİNİ İSTERİZ”

* Artık kimi çevreler bayanların kazanımlarının CHP ve Millet İttifakı iktidara gelirse o kazanımların ellerinden alınacağı formda bir propaganda yapıyorlar. Bu gerçek değil yani bu türlü bir şey olmaz zati. Onu tabir ettim. Bu hususta emin olabilirsiniz, rahat olabilirsiniz. 28 Şubat sürecinde önemli bir sorun yaşamış anladığım kadarıyla. Ben ona 28 Şubat sürecinde sorun yaşayan ve okuldan ayrılmak zorunda olan bir aileyi, bir öğretmeni ziyaret ettiğimi, oturup onunla konuştuğumu, yapılan uygulamaların yanlış olduğunu… Sahiden de bana anlatırken ağladı. Yani olacak şey değil yani.

* Helalleşmenin özünde biraz da bunun olduğunu, gücü elinde tutan otoritenin yaptığı haksızlıklar karşısında bir özür dilemesi gerektiğini kendisine söyledim, kanılarını paylaştım… Alışılmış kimsenin kalkıp da biz bayan haklarının daha fazla genişlemesini isteriz, daraltılmasını değil yani bayanlar ne kadar çok toplumsal hayatın içinde olurlarsa, üretimin, üretim alanı içinde olurlarsa her alanda bir şeyler öğretirlerse ister kırsalda, ister sizler üzere gazetede, ister televizyonlarda, ister fabrikalarda üretirlerse çok daha yeterli olur yani. Artık bayan meskende bekleyen ve erkeğin getireceği şeyle meskeni geçindiren kişi değil. Tıpkı vakitte o da çalışan, üreten, kazanan, eşiyle birlikte, ailesiyle bir arada huzurlu bir ortam içerisinde hayatını sürdürmek isteyen kıymetli bir aktör. Kadın-erkek eşit bir aktör olarak bakmak gerekiyor.

“DEVLETİN NE OLDUĞUNU BİLMİYOR”

* (Erdoğan’ın, ABD Büyükelçisi Flake ile görüşmesine tepkisi) Allah selamet versin. Devletin ne olduğunu bilmiyor. Ben devletim diyor, yalnızca benimle görüşebilirler. Bugüne kadar yalnızca ben değilim bütün büyükelçiler beni ziyarete gelirler, Erdoğan’a sarfiyatlar, öbür partilere sarfiyatlar, görüşlerimizi alırlar. Biz bazen büyükelçileri, Avrupa Birliği büyükelçileriyle bir ortaya geliriz. Onlar soru sorarlar. Devletin nasıl yönetileceğini giderek unutuyor. Nasıl bir hafıza onu da bilmiyorum? Yalnızca senin muhatabın benim, ne demektir yani? Ne demektir yani? Türkiye’de yalnızca ben varım. Benden öbür hiç kimse yoktur.

* Aslında bu demokrasi kültüründen ne kadar koptuğunu da gösteriyor. Olağanda büyükelçiler gelirler yani bana Çin Büyükelçisi de, İngiliz de, Rusya’da, Amerika’da. Bütün büyükelçiler gelirler belirli aralıklarla… Yalnızca benim değil, benim değil yani. Bazen Ünal Bey’i ziyaret ederler. Bazen küme başkanvekillerimizi ziyaret eder. Onların alt takımları ziyaret ederler. Biz kanılarımızı söyleriz, paylaşırız yani. Niyetlerimiz neyse. ‘Benimle yalnızca muhatap olsunlar’ demek, ben devletim ve benim dışımda ülkede devlet yok manasına gelir. Bu da Erdoğan’ın geldiği noktayı göstermesi açısından enteresan.

* Altılı Masa’da, parlamentodan bakan almama istikametinde bir karar aldık, kendi ortamızda. Bunu başkanlar kendi idare takımlarına aktardılar. Ben de aktardım. Yani bakan olmak isteyen milletvekili adayı olmayacak yani. Onlar oturulur, görüşülür. Büsbütün irade onlara bırakıldı. Yani ben de o denli yaptım. Öteki önderler de o denli yaptılar. Zira parlamentodaki istikrarlar kritik olabilir. Oradan milletvekili alıp bakan yaptığımız vakit sayısal olarak derde düşebiliriz diye bu türlü bir karar aldık ya. Bunu yazılı hale getirmedik lakin prensip olarak bu türlü bir karar aldık. O çerçevede isteyen arkadaşlar ‘Ben bakan olmak istiyorum’ diyenler. Kimileri ‘Ben milletvekili de olmak istemiyorum. Bakan da yeter’ diyen var.

“ESKİDEN DAHA GÜÇLÜ BİR BÖLGE OLUR”

* (Deprem bölgesi ne vakit toparlanır?) Bizim kanun teklifi kabul edilirse toparlanabilir. Zelzele bölgesini geziyorum. Vatandaşların ayrıyeten iş insanlarıyla özel bir toplantı yapıyorum. Kahramanmaraş’a gittiğimde de tekrar iş insanları işte ticaret odası, işte ticaret sanayi odası, borsa vesaire. Onlar da diyorlar işte, Maraş yıkıldı, şöyle oldu, bu türlü oldu. Nasıl ayağa kalkacak? Buradaki entelektüel yapı, Maraş’ın dışına çıktı. Hekim kalmadı, avukat kalmadı, efendim zenginler gitti. Burada usta bile bulamıyoruz. Hatay’a gidiyorum birebir şeyler. Onlara şunu söyledim. Sarsıntı burada değil. 10 yerde oldu. Elazığ’ı da katarsanız 11 yerde oldu. Bu bölgenin ayağa kalkması için siyasal iktidarın özel bir program yapması lazım. Onlara şu örneği de verdim. 1 milyon konut üretilmesi lazım. En az 1 milyon konut.

* 1 milyon konut bir kapıdan 1 milyon kapı, 5 kapı deseniz 5 milyon kapı. Siz o denli bir program, o denli bir özel yasa çıkaracaksınız ki. Bu konutların üretimi, fabrikaların çalışmasıyla ilgili üretim merkezini kesinlikle bu sarsıntı bölgelerinde yapacaksınız. Yani beşerler kapıysa gel kardeşim burada yap diyeceksin. Tuğlaydı, kiremitti, neyse burada yapacaksınız. Burada üreteceksiniz. Özel bir teşvik getireceksiniz. Böylelikle bölge istihdam üretecek. Beşerler buraya gelecek. Fabrikalar çalışacak. Konutlar yapılacak. Bu iş bittikten sonra da bu bölge Orta Doğu’ya ve Afrika’ya bu bölgeden ihracat yapılacak. Yani bu bölge zelzele gerçeğinden yola çıkarak önemli bir sıçrama lakin özel bir düzenleme yapmanız lazım. Yoksa gelmez buraya. Yani sarfiyat Adana’ya yatırım yapar. Niçin gelip Kahramanmaraş şey yapsın? Biz bunu düşündük ve bununla ilgili bir kanun teklifi hazırladık ve verdik.

* Bu bu türlü çözülmezse bu hakikaten de Kahramanmaraş Ticaret Sanayi Odası Başkanı’nın dediği üzere usta bile bulamayacaklar yani. Mühendis yok. Mimarı yok, tabibi yok. Efendim avukatı yok. Herkes terk etmiş. Durumu âlâ olanlar, kenti terk etmişler. Kent, meyyit bir kente döndü diyorlar. Meyyit bir kent için burada kim kaldı? Garibanlar kaldı burada. Meğer kenti ayakta tutan o entelektüel yapıydı. Hem kentin görünürlüğü sağlayan kentte aşikâr bir tartışmayı, yeri sağlayan tartışma tabanı sağlayan bir şey vardı. Bir dünya vardı. O dünya yok oldu diyorlar. Ve onların geri gelmesi lazım. Geri gelmesi için sizin birtakım ayrıcalıklar sağlamanız gerekiyor onlara. Ustabaşı bulamıyoruz, diyorlar. Nereden bulacağız bu savaşını? Onlar da gittiler diyor.

* Hasebiyle biz o nedenle bunu misyon edindik ve bir kanun teklifi hazırladık. Başka arkadaşlara da gönderdik partilere de. Sonra bunu yanlış hatırlamıyorum. Pazartesi günü Meclis Başkanlığı’na verdik. Bu değerli bir çalışma bu. Türkiye’de yaygın yaşanan bir zelzele felaketinin sonrası zelzele bölgesini yine ayağa kalkması için bir siyasal iktidarın neler yapması gerektiğini, yasal düzenleme açısından neler yapması gerektiğini orada belirttik. Vergi almayacaksınız, sigorta primlerini almayacaksınız. Üretim merkezleri oraya geldiğinde aşikâr bir mühlet bunlardan vergi almayacaksınız, avantajlar sağlayacaksınız, bunlar buraya gelecekler, üretim yapacaklar, istihdam yaratacak. Evvelce çok daha güçlü bir bölge ayağa kalkmış olur. Çok daha güçlü bir bölge.

“KAN DEĞİŞİMİNE GEREKSİNİM VAR”

* (Seçim anketleri) Benim alanda gördüğüm, bizim açımızdan bir sorunun olmadığı. Lakin arkadaşlarıma şunu söyledim yani ‘Sakın ola ki rehavete kapılmayın. Biz aldık falan filan diye. Bu türlü bir hava değil.’ Güya biz bir oy alırsak fakat kazanabiliriz. Münasebetiyle herkes kesinlikle belirli şahısları, takımları aşikâr kümeleri ikna etsin. Türkiye’nin içinde bulunduğu tablonun karamsarlığını yaşıyorlar. Bunun düzelmesi lazım. Düzelmesi için de bir kan değişimine muhtaçlık var’.

“YÖNETME MELEKELERİNİ YİTİRMİŞ”

* Artık yönetemiyor. Yönetme melekelerini tümüyle yitirmiş vaziyette. Onu görüyorum yani. Bu son büyükelçiye ‘Senin muhatabın benim sen benimle görüşeceksin’ demek devleti bilmemek demektir. Devletin nasıl yönetildiğinden habersiz olması demektir yani. Bu kadar açık. Giderek kopuyor. Yani gerçeklikten kopan bir Erdoğan var.

“DEPREM BÖLGESİNDE HER BİR BAŞKAN AYRI BİR VİLAYETTE OLACAK”

* Altı başkanın daima birebir yerde olması çok verimli değil. Her birimiz başka yerde olmalıyız. Zira daha fazla geniş kitlelere ulaşmalıyız. Daima bir arada bir yerde olursak bu hakikat değil. Dilek ettiğimiz sonucu vermeyebilir. O nedenle her birimiz mesela bayramda sarsıntı bölgesinde her bir önder başka bir vilayette olacak. Ekrem Bey’le Mansur Beyefendi de başka ayrı yerlerde olacaklar. Ben yanlış hatırlamıyorsam Adıyaman’da olacağım.” ANKA