Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, partisinin bugün yapılan MYK toplantısının gündemindeki mevzulara ait bilgi verdi. Öztrak, şöyle konuştu:
“Bugün, tüm Türkiye’yi derinden sarsan, bir çocuğumuza, bir kızımıza yıllarca süren cinsel istismarı, minimum fiyatı, yılan öyküsüne dönen EYT düzenlemesini, ülkeye akan kara parayı, işsizlik ve hayat pahalılığı başta olmak üzere milletimizin belini kıran ekonomik krizi ele aldık.
“BUNLARIN EN BÜYÜK SİYASİ SERMAYESİ, ARSIZLIKLARI”
* Yozlaşmanın, kokuşmanın, çürümenin pis kokuları her yeri sarmış durumda… Devlet idaresini çürüttüler. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hesap vermesi gereken sarayın atama bakanları, Gazi Meclis’in çatısı altında milletin seçtiği vekillere ağır hakaretler yağdırıyor. Gazi Meclis’e ayar vermeye kalkıyor. Atanmış bürokratlar, bellerinde silahla Genel Kurul’a girmeye çalışıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında iktidar partisinin vekilleri, gaye gözeterek milletvekillerine saldırıyor.
* Taammüden cana kastediyor. Kınanması gereken bu şiddete kimi ‘sözde öğretim görevlisi’ densizler, ‘Bu bir ecdat geleneğidir, elleri kaygı görmesin’ diyerek alkış tutuyor. Cani vekil bozuntusunu, partisi koruyup kolluyor. Disipline bile sevk edilmiyor. Daima söylüyoruz; bunların en büyük siyasi sermayesi, arsızlıkları. Bu cani vekili disipline veremeyenler, bir de bu akının sorumluluğunu Sayın Genel Başkan’ımızın üstüne yıkmaya kalkacak kadar da izansızlar. Arsız, kendini güçlü sanınca haklıyı hatalı çıkarmaya kalkarmış. Bu arsızların yaptığı tam da bu.
“ÜLKEMİZ MEMLEKETLER ARASI MAFYANIN HESAPLAŞMA ARENASINA DÖNDÜ”
* Bu takımlar yalnızca devlette idaresi değil iktisadımızı de çürüttüler. Makûs para uygun parayı kovar. Artık kaynağı muhakkak pak fonlar ülkemize gelmiyor. Kaynağı belgisiz paralar aklanmaya geliyor. Hükümet o kadar ızrar halinde ki hiçbir kontrol yapılmıyor. Bir de Körfez pirlerine avuç açarak, daha evvel tükürdüğünü artık yalayarak istenen paralar geliyor. İşte daha bu sabah açıklandı. Bu yılın birinci 10 ayında ülkemize gelen kaynağı bilinmeyen para, evvelki yılın tıpkı devrine nazaran yüzde 116 arttı, 21 milyar dolara çıktı. Yalnızca 2010’dan sonra ülkeye bu formda giren para, birikimli bakıldığında 51 milyar dolar.
* Daima soruyoruz; bu paralar kimin? Hırlının mı, hırsızın mı? Hangi barona, hangi uğursuza ilişkin? Makus para, makus sahibini de ülkeye çekiyor. Ülkemiz, milletlerarası mafyanın hesaplaşma arenasına döndü. Devlet idaresindeki çürüme, ekonomiyi de çürüttü. Sayısı bilinmeyen mali aflarla ülkemiz, kara paraların yıkandığı devasa bir çamaşır makinesine döndü. Türkiye, Mali Aksiyon Misyon Gücü’nün Gri Liste’sine kadar düştü. İşte memleketler arası bir haber ajansı, geçtiğimiz hafta kıymetli bir haber geçti. Amerika Birleşik Devletleri, Sıtkı Ayan isimli bir Türk iş insanına ve şirketlerine, İran İhtilal Muhafızları ismine petrol satışı yaptığı ve kara para akladığı gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı almış.
* Kim bu ismi geçen iş insanı? Kamuoyuna yabancı biri değil. 17-25 Aralık tapelerinde, periyodun Başbakanı ile oğlu ortasında geçen konuşmalarda, verdiği rüşvet beğenilmediği için ‘kucağa oturtulacağı’ söylenen isim. Devletten aldığı devasa teşviklerle ismini ‘teşvik kralı’ olarak duyuran bir isim. İsmi, Malta dokümanlarında, Wikileaks dokümanlarında sıkça duyulan bir isim. Genel Başkan’ımızın ortaya çıkardığı Man Adası skandalında Erdoğan Ailesi’nin ve yakınlarının milyonlarca dolarlık para akışını sağladığı meşhur 1 sterlinlik şirketin idare şurası üyesi olan bir isim.
“ADALET GÜNEŞİNİN SOLDUĞU YERDE KÜF VE ÇÜRÜME HER YERE SİRAYET EDER”
* Ne yazık ki adalet güneşinin solduğu yerde küf ve çürüme her yere sirayet eder. Küften, çürümeden kurtulmanın yolu aşikardır: Adaletin elini kolunu hür bırakmak. Seçimden çabucak sonra ülkeyi taban bucak temizleyip bir hoş havalandırmak. Bu kifayetsizler elinde çürüyen yalnızca devlet idaresi ve iktisat değil. Bu çürümeden ahlaki kıymetlerimiz de nasibini aldı. Bir millet, bir toplum, kendisini bir ortada tutan ortak bedellerle var olur.
“ERDOĞAN, BU AHLAKSIZLIKLA İLGİLİ TEK BİR LAF ETTİ Mİ?”
* Ahlak kuralları, toplumun temelindeki bu ortak kıymetlerin en değerlisidir. Hükümet el kadar çocukları bile koruyamaz hale geldiyse artık bu ülkede neyi konuşacağız? Bu topraklarda, 6 yaşındaki bir çocuğun, kendinden yaşça çok büyük bir sapıkla kelamda evlendirilerek yıllarca tecavüze maruz kaldığını, midemiz bulanarak öğrendik. Bu ahlaki çürümenin bir tarafında bu sapıklıkları yapanlar varsa öteki tarafında yapılanlara sessiz kalanlar var. Çok açık söyleyelim; bu hususta sessiz kalmak, hal almamak, bu ahlaksızlığa ortak olmaktır. Pekala Erdoğan, bu ahlaksızlıkla ilgili tek bir laf etti mi? Hayır.
* İşin daha da vahimi, bu skandaldan devletin 2020’den beri haberdar olduğunu, Aile ve Toplumsal Siyasetler Bakanı bütçe konuşmasında itiraf etti. İki yıldır bu rezaleti milletten saklıyorlarmış. Gazeteci Timur Soykan kamuoyuna aktarmasa bu rezaletin üstü kapatılacakmış. Sarayın trolleri, skandalı ortaya çıkaran gazeteciyi amaç aldılar. Yetmedi, bu ülkenin dindar insanlarını tahrike kalktılar. 28 Şubat’a referans verenler bile oldu. 6 yaşında cinsel istismara uğrayan bir çocuğun hakkını, hukukunu korumak yerine, onun için adalet talep etmek yerine bu ahlaksızlığı kutsal kıymetlerin ardına gizlemeye çalışmak, rezaletin daniskasıdır. Ve bu rezalet, nihayet yargıya intikal etti.
* Savcının iddianamesi de kabul edildi. Ancak Cumhurbaşkanı’na laf söyledi diye Fırıncılar Odası Lideri’ni, lise öğrencisini mahpusa atan yargı, bu apaçık çocuk istismarı için, ‘Tutuklamaya gerek yok’ deyip geçti. Ne hikmetse kimse tutuklamadı, duruşmayı da mayısa bıraktı. Bu organize berbatlığı katalog hatalar ortasında görmedi. Yaşanan bu rezalet bir değil, iki değil. Ordu’dan Yalova’ya, Kahramanmaraş’tan Ankara Güdül’e onlarca çocuk istismarı, daha evvel de kamuoyuna yansıdı. O günün Aile Bakanı, ‘Bir seferden bir şey olmaz’ deyip işin içinden sıyrılmıştı. Bugünün Aile Bakanı da bu iğrenç tecavüz için ‘Bunlar son derece insani. Her toplumda karşılaşılabilecek meseleler’ diyerek işin içinden sıyrılmaya kalktı.
* Daha birkaç yıl evvel sarayın teveccühüne tabi insafsızın biri, ‘6-7 yaşında kız çocuğu, 25 yaşında erkekle evlenebilir’ diyordu. O devir Genel Başkan’ımız, güya bugünleri görerek şu uyarıyı ve çağrıyı yapmıştı: ‘6 yaşındaki çocukla evlenilebilir’ diye fetva veren ve bu fetvayı verenleri destekleyen iktidara oy vermek, evlatlarımızı karanlık bir geleceğe mahkum etmek demektir. Çocuklarımız için gelin, Türkiye’yi birlikte aydınlığa çıkaralım!’ İşte geldiğimiz yer ortada. Bugün de Genel Başkan’ımız, ‘6 yaşında çocuğun tecavüze uğraması konusunda daha neyi bekliyorsun ey Saray hükümeti? Devlet çabucak gerekeni yapsın.
* Bunu yapanların, buna vesile olanların dünyayı başlarına yıkın’ diyor. Bugün Genel Başkan’ımız, milletvekillerimizle birlikte Adalet Bakanlığı’na yürüdü. Milletimiz ismine Saray’a sordu: ‘Neyi bekliyorsunuz? Neyi seyrediyorsunuz? İki yıldır bu sıkıntıyı biliyorsunuz da Allah aşkına bu sistematik tecavüzle ilgili ne yaptınız? Polisimize mahzur olan kim? Kimler ısrarla suskunluğunu koruyor?’ Biz, buradan milletimize sesleniyoruz: Saray ve şürekâsının bu aziz millete layık gördüğü budur. Siz de yaklaşan seçimde oyunuzu verirken bugünleri unutmayın. Gereken yanıtı sandıkta verin.
“ASGARİ FİYAT 10 BİN 128 LİRA OLMALIDIR”
* İşsizlik, bu dünyada yaşanan kıyamettir. Meskenlerde sevinç, huzur bırakmaz. İşsizlik, birebir vakitte iktisatta beşeri kaynakların aktif kullanılamaması da demektir. Büyük bir israftır, büyük bir kayıptır. İşte bugün işsizlik bilgileri açıklandı. Ekim ayı itibariyle ülkemizde gerçek işsiz sayısı 7 milyon 608 bin kişi. Bu, dünya üzerindeki 96 ülkenin nüfusundan fazla. Çalışmayanlar aslında yoksulluğun pençesinde lakin artık ülkemizde çalışanlar da fakir. Bugün dört kişilik bir ailenin açlık sonu 7 bin 786 lira. Yoksulluk sonu 25 bin 365 lira. Artık ülkemizde 5 bin 500 liralık taban fiyat, ortalama fiyat oldu. Bu sayı, açlık sonunun da yoksulluk sonunun da çok altında. Minimum Fiyat Tespit Kurulu çalışmalarına başladı. Ancak kurul üyelerinden ve hükümetten gelen her açıklama, taban ücretlinin ümitlerini biraz daha kırıyor.
* Güya bakanlık anket yaptırmış. Ankete karşılık veren iş verenler, ‘Asgari fiyat 7 bin 50 lira olsun’ diyormuş. Çalışanlar, ‘7 bin 500-7 bin 600 lira civarında olsun’ diyormuş. Kamuoyu ise ‘7 bin 845 lira’ bekliyormuş. Kamuoyunun beklediğinin bile altında minimum cürete razı olan bu emekçiler sanki nerede çalışıyorlar? Olağan Bakanlığın anket yaptığı çalışanlar bunu derse sarayın bakanları ve şürekası neler demez. İşte Bakan Nebati… Bugün çıkan röportajında minimum ücretliye, memura, emekliye yapılacak artırım hakkında ‘Dar gelirliye, yoksul fukaraya vermek rahmet getirir’ demiş. Bu kelamlarıyla memuru, işçiyi, emekliyi ne haline getirdiklerini itiraf etmiş.
* AK Parti’nin iktisattan sorumlu Genel Lider Yardımcısı da saray bütçesini savunurken kürsüye çıkmış, dana kuşbaşı üzerinden, taban ücretlinin alım gücünün nasıl arttığını anlatıyor. Boşuna, ‘Bunlar milleti unuttu, halini görmüyor, sesini duymuyor’ demiyoruz. Beyefendi sayenizde minimum fiyatlı, bayramlar hariç et göremez hale geldi. Bizim, minimum fiyat konusunda teklifimiz açıktır. Açlık ve yoksulluk sonlarını dikkate alarak hem geçmiş devirdeki refah kayıplarının telafisi hem de önümüzdeki yıl çalışanları enflasyona ezdirmemek için minimum fiyat 10 bin 128 lira olmalıdır. Çalışanlarının yarısından fazlasının minimum fiyat yahut civarında bir maaş aldığı ülkemizde bu, çalışanların rahatlamasını sağlayacaktır.
* Başka taraftan, bu minimum fiyatın patronları ezmemesi, işsizliği de enflasyonu da azdırmaması gerekir. Zira minimum fiyat, hükümetin verdiği bir fiyat değildir. Patronun ödediği bir fiyattır. Bu problemli devirde devlet de taşın altına elini koymalıdır. Patronlara verilen yüzde 5’lik SGK prim dayanağı yüzde 10’a yükseltilmelidir. Bu dayanak, çalışanın SGK primine de yansıtılmalıdır. Ayrıyeten, taban fiyatın daha işçinin cebine bile girmeden vergiye gitmesini önlemek üzere vergi dilimleri derhal yine düzenlenmelidir.
“EYT SORUNUNDA ETEĞİNİZDEKİ TAŞLARI DÖKÜN”
* Bu çürümüş idare anlayışının umutlarını kırdığı bir öbür kesim de emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız. Bu metal yorgunu hükümet, Sayın Genel Başkan’ımızın zorlamasıyla bugüne kadar emekliye iki bayram ikramiyesini verdi. Temel besin unsurlarında vergiyi düşürdü. Elektrik faturalarından TRT hissesini kaldırdı. 3600 ek göstergeyi, eksik gedik verdi. KYK borçlarının faizlerini sildi. En son Genel Başkan’ımız ‘EYT yükleniyor’ iletisini verince, seçim öncesi EYT’lileri hatırlamak zorunda kaldılar.
* Ancak üzülerek gördük ki bu metal yorgunu idarenin kapasitesi, 80’lerdeki Commodore 64 bilgisayarların kapasitesi kadar bile değil. Yüklerken kusur verip duruyorlar. Milletimiz de bu kendinden kopmuşlara sandıkta önemli bir ‘format’ atmaya hazırlanıyor. İşte en son Çalışma ve Toplumsal Güvenlik Bakanı’nın yaptığı meskenlere şenlik açıklamalara ne demeli? EYT’li vatandaşlarımıza Genel Konsey konuşması için randevu veren Bakan, ‘Çalışmanın teknik istikametiyle ilgili sorunlar var’, ‘99 öncesi işe girenlerin dijital ortamda kayıtları yok’, ‘Evraklar kaybolmuş yahut bulunamıyor’ üzere münasebetlere sığınarak tam bir hayal kırıklığı yarattı.
* Ya Saray’ın Nebati Bakanı’na ne demeli? EYT’yi soran muhabire, hayatında birinci sefer duymuş üzere ‘EYT… EYT mi?’ diye gülüp geçiyor. Bunlar, millete, ‘EYT nerede? Ağaca çıktı. Kayıtlar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı, bitti kül oldu’ dedirtti. Bunun ismi devlet idaresinde çürüme değildir de nedir? Devlet kurumlarıyla var olur, hafızasıyla yaşar, hafızasını da evrakında, arşivinde meblağ. ‘Evrak yok’ demek, ‘Devlet yok’ demektir. Fatih Sultan Mehmet’in ta 1453’te ne yiyip ne içtiğinin evrakını tutan devlet, nasıl olur da 1999 öncesi hizmet dökümlerini tutmaz. Bunun inandırıcı hiçbir yanı yoktur. Buradan sesleniyoruz; artık EYT sorununda eteğinizdeki taşları dökün. Milleti daha fazla perişan etmeyin.
“BU ÜLKENİN İNSANLARININ ÇALINAN HAYALLERİNİ GERİ VERECEĞİZ”
* Ülkeyi yöneten siyasi takım, yalnızca devlet idaresini çürütmedi. Millete taahhütlerini de yerine getiremedi. Millete vadettiklerinin yarısını bile veremedi. Gerçek yönetilse rahat rahat 2 trilyon dolarlık ulusal gelire ulaşacak bu fevkalâde ekonomiyi, bu hoş ülkeyi, bu aziz milleti, berbat bir idareyle 800 milyar dolarlara mahkum ettiler. Ulusal gelirimizi 11 yıl evvelki düzeyinin bile altına düşürdüler. Artık Saray’ın kibirlisi, bir taraftan on parmağında on kara, bize sürmeye çalışıyor. Yeniden milletten af dileyip, ‘Allah isteği için son bir sefer oy verin’ diye ağlayıp duruyor. Milletin bu timsah gözyaşlarına karnı tok.
* Biz kendisine söyleyelim, milletimiz bu hükümete notunu çoktan vermiş, tasdiknamesini çoktan hazırlamış. Ne kadar ağlarsa ağlasın, ne kadar sızlarsa sızlasın, konutlarına bunları göndermek için sandığı bekliyor. CHP ve ortaklarının iktidarında artık hiçbir şey eskisi üzere olmayacak. Bu çürümüş, kokuşmuş nizam son bulacak. Bu ülkeye hak, hukuk, adalet gelecek. Bu çürük hükümetin yerle yeksan ettiği kurumları yesyeni ve çok daha sağlıklı bir halde ayağa kaldıracağız. Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılında ülkemiz tekrar küllerinden doğacak. Bu ülkenin insanlarının çalınan hayallerini, umutlarını, gülümsemelerini geri vereceğiz.
* Biz geleceğiz, esnaf kazanacak, çiftçi kazanacak, işçi kazanacak, emekli kazanacak. Çalışan, hakkını alacak. Gençler, geleceğe umutla bakacak. Türkiye, emperyallerin ucuz iş gücü merkezi olmayacak. Türkiye, hâkim güçlerin mülteci kampı olmayacak. Türkiye, kimsenin çöp depolama alanı olmayacak. Türkiye, 21. yüzyılın en büyük atılımını gerçekleştirecek ve dünyada bir yıldız üzere parlayacak. Biz hazırız, milletimiz hazır. Başlıyoruz.
“BİZİM YASA TEKLİFİMİZ ORTADA”
* Bizim yasa teklifimiz ortada. Biz, siyasetin bayanın kılık kıyafetinden elini çekmesi için bu teklifi verdik. Genel Başkan’ımız söylemiş, ‘Bizim teklifimize karşıt düşmüyorsa karşı çıkmayız’ demiş. Genel Başkan’ımızın kelamları son derece açık.
KILIÇDAROĞLU’NUN BAKANLIĞA YÜRÜMESİ
* Genel Başkan’ımız, bu rezalete sessiz kalan Adalet Bakanlığı’nın başında bir yıldır oturan Bakan’ın çayını niçin içsin arkadaşlar? Bu Bakan, küçük çocukların cinsel istismarına yol açan evlilikleri ‘küçüğün ve ailenin rızası’ diye sınıflandıran bir başla malul bir bakan. Daha Genel Başkan’ımızın neden oraya geldiğini bile idrak edememiş. Genel Başkan’ımız, sana, ‘Savcıların ellerini tutma. Bırak, adalet işini yapsın. Bu rezalet hak ettiği cezayı görsün’ demek için oradaydı, çayını içmek için değil.” ANKA
