
Ebced hesabı nedir?
Ebced esasen Arapçadaki harflerin kolay şekilde ezberlenmesi için geliştirilmiş manasız 8 kelimeyi içeren bir sistemden ibaret.
Bu kelimeler ebced (أبجد), hevvez (هوز), huttî (حطي), kelemen (كلمن), sa’fes (سعفص), karaşet (قرشت), sehaz (ثخذ), dazağ (ضظغ) şeklinde sıralanır.
Ebced de görüldüğü üzere ilk kelime ve sistemin de genel adına dönüştü.
Bu sistemin İbranice ve Aramiceye Nabatîceden geçtiği düşünülüyor.
Romalılardan beri kullanılan bu yöntem Yahudi tefsir anlayışı olan Kabalacılıkta öne çıkar ve bizim geleneğimizdeki “ebced hesabıyla tarih düşme âdeti” büyük oranda bu şekilde ortaya çıktı.
Bu yöntem daha çok Divan edebiyatında eserin yazıldığı tarihi not düşmek için kullanılır; ama öte taraftan sihir ve efsunla uğraşan kimi kişiler bu yönteme başvuruyor.
Müştak Baba’yı bu kadar popüler kılan ise ebced hesabıyla yazdığı şiirde çıkan Ankara ismi ve tarihi.
Buyurun bu hesaba yakından bakalım.
Müştak Baba, Hacı Bayram Veli’nin türbesini ziyaret ettikten sonra şu şiiri yazar:
Günümüz Türkçesi ile:
Güzel memlekete kim binler taç olursa,
Mutlaka o memleket İstanbul ile aynı olur.
Nun ve kalem başından alınsa nun Yunus,
Alındığında diğer harf açık bir işaret olur.
Kaf Suresinin anahtarı en sonundadır,
Peygamber Efendimizin hürmetine düzenlenmesi gerekir.
Haber olunsun ki Allah’ın sayesinde son maksat ortaya çıktı,
Velilerin en büyüğünün evinde arafesi Cuma olan hac günü.
Ey yüce padişah sultan Hacı Bayram,
Ruh ikram isteyerek aşık bir kul olmayı diler.
Bu şiirin orijinalini ebced hesabı ile tablolaştırdığımızda şöyle bir sonuç çıkıyor:
Efser’den Türkçe “A” harfmin karşılığı (elif)A
Nun’dan Türkçe “N” harfinin karşılığı (nun)N
Kaf’tan Türkçe “K” harfinin karşılığı (kaf) K
Resul’den Türkçe “R” harfinin karşılığı (rı)R
Hay’dan Türkçe ismin “e, a” halinin karşılığı (he)A
Sonuç olarak karşımıza “ANKRA” kelimesi çıkıyor ki bunun eski dilde Ankara’ya karşılık geldiğini biliyoruz.
Bu şiirin ebced hesabı yapıldığında ortaya aşağı yukarı Ankara’nın başkent yapıldığı tarih çıkıyor.
Müştak Baba’nın kâhin olduğuna dair en büyük iddia yukarıda okuduğunuz meseleye dayanıyor.
Müştak Baba’yı Türk Nostradamus’u olarak tanıtan çalışmaların delil olarak sundukları diğer önemli argüman Müştak Baba’nın ölümüne dair.
1758 yılında Bitlis’te doğan Müştak Baba, İstanbul’a göçmüş ve devlet ricalindeki birçok kişi ile yakın münasebetler kurmuştu.
Memleketine döndüğü bir sırada büyü ve sihirle uğraştığı gerekçesi ile öldürülmüştü (ö. 1247/1831-32).
Şair kehanet mi, yoksa içine mi doğmuş bilinmez; şu beyiti ölümünden çok önceleri kaleme almıştı:
Vefası yok bu çarhı bi vefanın ahiri matem,
Müebbet olmadı ziri felekde Rüstemi Dara.
Osmanlı’da kehanet
Şiirlerinde Müştak Baba’nın ölümünü tahmin etmesinden ziyade yaşadığı coğrafyanın siyasi kıskançlıklarına bir eleştiri söz konusu.
Nitekim onun sahip olduğu konum ve itibar, belli ki bir kısım kişi de ciddi bir hazımsızlık oluşturmuştu.
Ölümünden sonra “sihirle uğraşıyordu” gerekçesi de muhtemelen cinayetin üzerini örtmek teşebbüsünden başka bir şey değildi.
Sonuç olarak, peygambere yazdığı naatlarla bilinen Bitlisli Divan şairi Müştak Baba sıklıkla Türk Nostradamus’u olarak takdim ediliyor.
Hacı Bayram Veli’nin türbesini ziyaret ettikten sonra yazdığı şiir bu iddiaların temelini oluşturur; çünkü ebced hesabı ile Ankara isimlerini ve başkent yapıldığı tarihlerini bulmak mümkün.
Bunun maksadını doğrusunu biz de tam olarak tespit edemiyoruz; ama buradan hareket ederek şairi kehanetlerle uğraşan bir kimse olarak takdim etmek biraz aşırı yorum olarak duruyor.
Oysa Müştak Baba son derece önemli bir Divan şairi ve seyyah olarak birbirinden değerli eserler bıraktı.
.