İnsanlar Bilimsel Gerçeklerle Yüzleştirildiklerinde Neden Savunmaya Geçerler?

İnternetteki bilimin de dâhil olabildiği tartışmaların vazgeçilmezi, insanların bilime ve bilimsel araştırmalara saldırması, bilim insanlarının da yanıldığını vurgulaması, bilimin zırt pırt kendini düzeltmek zorunda olduğuna işaret etmesi, bilimsel gerçeklere sırtını dayayanları “bilimcilikle” suçlaması, Evren’i açıklamak için “bilimden fazlası gerektiği” gibi argümanlara sığınmasıdır. Eğer hayatınızda bu tartışmalara bir kere bile girdiyseniz, bunun bir benzeriyle mutlaka karşılaşmışsınızdır.
İlk olarak şunu anlamalıyız: Dünya’da bizim gibi 7.7 milyar insan var ve bu sayı her geçen gün artıyor. Bunların her birinin her şeyi bizimle aynı şekilde düşünmesi imkânsız. Ne kadar çok insan varsa, o kadar çok anlaşmazlık olacaktır. Bu her zaman kötü bir şey de değildir; anlaşmazlıklardan yola çıkarak orta yollar bulabilir, daha önce fark etmediğimiz noktaları fark edebiliriz.
Ancak bazı anlaşmazlıklar bu şekilde “daha iyiye ulaşmak” amacıyla olan veya bununla sonuçlanabilen anlaşmazlıklar değillerdir. Örneğin din ve politikanın işin içine girdiği tartışmalar, “Hmm, hakikaten yanılmışım, bana yanlışımı çok güzel gösterdin.” gibi bir cümleyle çok nadiren biter; hatta en son bu tip bir sonuçla ne zaman karşılaştığımızı hatırlamak güçtür. Çünkü bu alanlar, insanların görüşlerinin fikir olmaktan çıkıp, tutku olduğu sahalardır. Bu alanlardaki tartışmalarda amaç, gerçeğe bir adım daha yaklaşmak veya doğruya ulaşmak değil; bulunulan pozisyonu ne pahasına olursa olsun savunmaktır.
Şunu unutmayın: Herkesi memnun etmek imkansızdır. Yazının başında da söylediğimiz gibi, Dünya’daki milyarlarca insanın hayat görüşleri, önyargıları, bilgi ve eğitim düzeyleri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla herkesi birebir aynı noktaya çekmek çok ama çok zordur; hatta muhtemelen imkansızdır. Eğer amacınız herkese gerçeği göstermekse, muhtemelen onlar gerçeğe ulaşamadan siz çoktan tükenmiş olacaksınız.
Amaç aydınlanma, ilerleme, gelişme ise, belki de herkesten ziyade daha spesifik gruplara odaklanmalıdır. Bir şeyleri değiştirme gücü olan kişiler, zihinleri henüz bulandırılmamış olan gençler, vb. gruplara odaklanmak, toplumsal eğitimin ve aydınlanmanın anahtarı olabilir. Bu kişiler, onlara ne düşünmeleri gerektiğini değil, gerçeklere ulaşmak için nasıl düşünmeleri gerektiğini öğretmeye çalıştığınızı gördüklerinde, bundan memnun olacak ve hayatlarının diğer alanlarında da bu öğrendiklerini uygulayacaklardır.
Pozitif yönde yaşanan değişim, aydınlanma, ilerleme sancılı bir süreç. Ancak herkes üzerine düşeni yapacak olursa, bundan önceki her asırda geldiği gibi, önümüzdeki her asırda da yaşanmaya devam edecektir. Çünkü değişmeyen tek şey değişimdir.