
İstanbul Barosu Genel Kurulu bugün Haliç Kongre Merkezi’nde başladı. Beyoğlu 1. İlçe Seçim Kurulu, Gezi davasında 18 yıl hapse çarptırılan tutuklu avukat Can Atalay’ın “oy kullanabileceğine” karar vermesine rağmen Atalay, cezaevinden seçime getirilmedi. Genel Kurul’un yapıldığı salona, Atalay’ın fotoğrafının da olduğu “Geziyi savunuyoruz” yazılı pankart asıldı.
Son kez İstanbul Barosu Başkanı olarak konuşma yapan Mehmet Durakoğlu Gezi direnişine vurgu yaparak meslektaşı Can Atalay’ı andı. “Can bizim adımıza Silivri’de yatıyor” diyen Durakoğlu, “Bu davada verilen kararlar ile bizler cezalandırılıyoruz” ifadelerini kullandı. Avukat Can Atalay’ın Silivri Cezaevi’nden baro genel kuruluna bir mektup gönderdiğini aktaran Durakoğlu mektubu okudu.
Mektupta yer alan ifadeler şöyle:
“Daha dün, yoksul bırakılan, yoksullukları her biçimde istismar edilerek göz göre ölüme gönderilen Amasra’lı işçilerimizi saygıyla anıyor, İstanbul Barosu Genel Kurulu’nun halkımıza yaraşır bir genel kurul olmasını diliyorum.
Değerli Meslektaşlarım; 2014 yılında yapılan İstanbul Barosu Genel Kurulumuzda, bu kürsüden konuşurken ‘bu benim hayatta yaptığım ilk konuşma değil, umarım son da olmayacak, ama fazlasıyla heyecanlıyım’ diye başlamıştım söze. Bir geleneğin temsilcisi olan en azından bütün meslek hayatını bu geleneğin temsilcisi olabilme çabası ile geçiren bir meslektaşınız olarak söz kullanmak heyecan vericiydi.
Bugün ise size Silivri’den, dört duvarla çevrilmiş bir hücreden seslenirken, inanın ki heyecanım daha az değil. Bugün başka bir heyecan ve başka bir zorluk yaşıyorum 6 aydır süren mahpusluğumda; fakülte günlerimden bu yana ilk defa bir baro genel kuruluna katılamamanın zorluğundan bahsediyorum. Ve size bir kez daha genel kurul kürsüsünden hitap edebilmenin heyecanından bahsediyorum.
Bir alacakaranlığın içinde ve daha da koyusunun kıyısındayız. Bizleri buradan Gezi’nin demokratik, çoğulcu, farklılıkları ile birlikte bir arada olmaya ve bir arada yaşamaya çağıran sesinin çıkaracağına inanıyorum.
Hiç şüphem yok, biz kazanacağız! Nefretin, kindarlığın değil Gezi’de yükselen umudun, dostluğun, kardeşliğin sesi baskın gelecek. Bu memlekette halktan ezilenden yana mücadele verenler kazanacak, adalet arayanlar kazanacak, hep birlikte mücadele edecek, hep birlikte kazanacağız. Ülkemiz, bir alacakaranlığın içinde ve daha da koyusunun kıyısında! Ülkemiz adım adım anayasal ilke ve kuralların, kurum ve kuruluşların tasfiye edildiği bir karanlığın içine sürüklendi. Türkiye epey zamandır artık bir hukuk devleti değil, olağanüstü hal devleti durumunda. Ülkemizi, toplumsal ve siyasal yapının her yanına dal budak salmış bir çevre kuşatmış durumda. Önce Fettullahçı Çete ile bir koalisyon kurarak; daha sonra adım adım tüm gücü kendi elinde toplayarak demokrasinin ‘d’sinden ve hukukun ‘h’sinden söz edilemeyecek bir memleket yaratmayı neredeyse başardılar! Kalanları da yok etmek için yoğun bir hazırlık içindeler. Düşününüz, 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğü dahi kendi “meşruiyet” iddiasını toplumun bütün kesimlerine karşı tarafsızlık ve geçicilik ile izah etmeye çalışmıştı. Bugün ise değil bu nitelikte bir meşruiyet iddiasından söz etmek; toplumu sadece kendisine oy verenlerden ibaret, kendisine oy vermeyenleri vatandaşlıktan çıkmış sayan ve geçicilik şöyle dursun kendisini ebedi kılmaya çalışan bir istibdat ile karşı karşıyayız. Türkiye’de hukuk devleti hep eksik, demokrasi hep gedikti diyecek olanlara katılırız; ancak bu genel doğrunun söylenmesinin memleketin karşı karşıya bulunduğu bu büyük tehlikeyi gölgelemesine asla izin vermemeliyiz. Hukuk devletinin farklı biçimlerinden söz edebiliriz. Ama hukuk devleti esas olarak tanımlanmış, herkesçe önceden bilinen kurallı devlet işleyişidir. Bugün ülkemizde kuralların yırtılıp atıldığı, kalıcı olağanüstü hâl devlet işleyişi adım adım kurumsallaştırılıyor.”
Can Atalay’ın mektubunu okuduktan sonra Durakoğlu konuşmasını, “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” diyerek bitirdi. Bu sırada tüm avukatlar, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları attı.