CHP’nin değişime değil yenilenmeye gereksinimi var

CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçim süreci, akabinde partisinde başlayan ‘değişim’ tartışmaları ile önümüzdeki lokal seçimlere dair SÖZCÜ’ye değerli açıklamalar yaptı. “CHP’nin değişime değil, yenilenmeye muhtaçlığı var. Gazi Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu bir çizgi, maksat var. Bunun neresini değiştireceksiniz? Yenilenme konusunda örgütün beklentilerini de alıp tüzüğümüzü değiştirmeye çalışıyoruz” diyen Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

■ CHP’de değişime değil yenilenmeye gereksinim var. Yani bizim partimizin ideolojisi muhakkak. Toplumsal demokrat partiyiz. Gazi Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu bir çizgi, maksat var. Bunun nesini değiştireceksiniz? Bu amacımız değişmez. Toplumsal demokrat bir partiyiz, 6 okumuz var.

NESİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ?

■ 6 oktan birisi olan ‘Devletçilik’ konulduğu yıllarda, devletin iktisada müdahalesi olarak devletin direkt fabrika kurması olarak belirlendi. Fakat günümüzde o yenilendi ve ‘Refah devleti’ diyoruz. Devletin temel misyonu, refah devletini sağlamaktır. Toplumun refah içinde yaşamasıdır. Devletin toplumsal devlet olması budur. Milliyetçiliğimiz esasen malum, Türkiye’nin çıkarları üzerine kurulan ya da Türkiye’nin çıkarlarını hedefleyen bir milliyetçilik. Irkçılık temelinde değil. Bizim 6 okumuz muhakkak bunların nesini değiştireceksiniz?

■ Bizim yenilenmeye gereksinimimiz var? Nedir yenilenme? Örneğin parti tüzüğünün değişmesi lazım. Bunun için de esasen çalışıyoruz. Örgütlerin beklentisi nedir, ne değildir onları alıyoruz. Hakikaten örgütünde çok memnun olacağı hoş değişiklikler yapacağız ve hayata geçireceğiz.

İYİ SONUÇLAR ALACAĞIZ

■ Yerel seçimlerde çok âlâ bir performans yakalayacağımıza inanıyorum.  Pek çok çalışmayı belirli bir noktaya getirdik. Aday belirlemelerimiz de güzel olacak. Çok güzel sonuçlar elde edeceğiz. Aday belirlemede şöyle bir prosedürümüz olacak: Tek bir müşahedeyle aday belirlenmeyecek. Anketler yapılacak, saha araştırması yapılacak. Bizim denetmenler gidecekler alana bakacaklar. “Kiminle kazanırız, kiminle kazanmayız” diye özel çalışmalar yapılacak. Adaylar belirlenecek.

■ Başka siyasi partilerle işbirliği merak ediliyor. Lokal idarelerde işbirliğini büyük ölçüde halk kendisi yapıyor. Bir belediye lideri adayını beğeniyorsa, onun parti kimliğinden çok kişiliğine bakıyor, kendi beldesine hizmet verebilecek kişilikteyse rahatlıkla gidip oy verebiliyor. Olağan öteki partilerle nasıl işbirliği olacağı konusunda şu kademede yorum yapmak yanlışsız değil. Fakat ilerleyen vakit içerisinde  işbirliği de gündeme gelebilir,  gelmeyebilir. İşbirliği olursa bu Türkiye genelinde her yerde değil. Muhakkak alanlarda yerlerde olabilir.

“BU SORUYA KARŞILIK VERMEK İSTEMEM…” CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SÖZCÜ Medya Kümesi Ankara Temsilcisi ve müellifimiz Hürmet Öztürk’e konuştu. Kılıçdaroğlu “Siyaseti nereye kadar götüreceksiniz” sorusuna “Buna karşılık vermek istemem” karşılığını verdi.

Önyargı varsa tenkit eleştiri olmaktan çıkıyor

Kemal Kılıçdaroğlu seçimlerin akabinde hem kendisine hem de partisine yönelik tenkitler için “Ön yargıyla yaklaştığınız vakit tenkit, tenkit olmaktan çıkıyor” yorumunu yaptı. “Her tenkide hürmet duyarım. Ancak tenkit de içi dolu, kendine nazaran haklı tenkit olmalı” diyen Kılıçdaroğlu’nun değerlendirmeleri şöyle:

■ Ben demiyorum ki “Bizim hiçbir yanlışımız, kusurumuz yoktur.” Bu türlü bir şey söylemedim. Eksiğimiz de yanlışımız da olabilir. Lakin tenkidin de sizi gerçek istikamete yöneltecek çerçevede olması lazım. O vakit biz tenkide de eleştirilene de hürmet duyarız. Tenkit büsbütün hakaret boyutuna, daha doğrusu hakaret içeren bir yazıya ya da bir söyleme dönüşüyorsa bu tenkit olmaktan çıkıyor. Ön yargı oluyor. Meğer bir gazetecinin vazifesi ön yargılarından arınıp siyasetçiyi sağlıklı, dengeli bir tenkit çerçevesinde değerlendirmektir. Yani illa övgü olacak diye bir şey esasen beklemiyoruz. Bir siyasetçinin övgüden çok, sağlıklı tenkide gereksinimi var. Biz de eksiğimiz, yanılgımız, yanlışımız nerede onu düzeltmeye çalışırız.

BU HAKSIZLIK BENİ ÜZÜYOR

■ Yapılanları eleştirin tamam ancak büyük kısmını tenkit olarak kabul etmek de gerçek değil.Bunlar tenkit değil, ön yargıyla kaleme alınan yazılar yahut telaffuzlar. Tenkit farklı bir şey. Tenkitlerin büyük bir kısmı genelde haksız. Bunu partimizin genel merkezi de, partimizin örgütleri de çok âlâ biliyor. Bizim eksiğimizi söyleyebilirler. Eksiğimizi dillendirseler, ‘Şurada şunu yapmadınız, şurada eksiğiniz var niçin bunu yapmadınız’ deseler çok şad olurum.  Haksız tenkitleri okuyunca, dinleyince hakikaten üzülüyorum.

Sahtekarlık sorgulanmadı lakin sorun CHP oldu

Kılıçdaroğlu, seçim sonuçlarını değerlendirirken “Kazanmak, başarılı olmak, Türkiye’ye demokrasiyi getirmek istiyorduk.  Türkiye’de izlenen yanlış iktisat siyasetinin fakirlere çıkarılan ağır faturaları engellemek istiyorduk. Ancak halkımız bu türlü tercih etti” tabirini kullandı. “Bu seçimin ahlaki meşruiyetini tartışmamız lazım” diyen Kılıçdaroğlu kelamlarını şöyle sürdürdü:

■ Sahtekarlık yapılarak oy istendi ve sahtekarlık yapıldı. Erdoğan kendisi de itiraf etti. Sahtekarlıkla iktidara gelen bir idarenin meşruiyeti dünyanın her ülkesinde sorgulanır. Bizde bu hiç sorgulanmadı bile. Bütün problem geldi CHP üzerine ağırlaştı. Fakat o tarafın hem ahlaki, hem siyasi meşruiyetinin sorgulanması lazım.

■ Bakanlar altlarında otomobille gezdiler, devletin bütün imkanlarını kullandılar. Biz yalnızca Erdoğan’a karşı çaba etmedik ki Erdoğan’ın devlet bürokrasisine karşı da çaba ettik. Ettik yani uğraş. “Kılıçdaroğlu çalışmadı” diyorlarsa onu bana açıklamaları lazım. “Şurada çalışmadın, şuraya gitmen gerekirken gitmedin, oturdun yerinde hiçbir şey yapmadın. O nedenle de bu türlü bir tablo ortaya çıktı” diyorlarsa, bunu söyleyeni de sonuçta vatandaşın vicdanına havale edeceğim.

SANDIKLARA SAHiP ÇIKTIK

■ Bugüne kadar yapılan seçimlerde sandıklara en çok sahip çıktığımız seçim, bu seçimler oldu. Yani şayet seçim sandığında güvenliği sağlamak için yahut orada gözetlemek için yahut bulunmak için bir milletvekilimizin burnu kırılıyorsa (27. Devir Milletvekili Ali Şeker’e Şanlıurfa’da saldırmışlardı.) ‘Sandıklara gitmedi’ demek büyük bir haksızlıktır. Gidildi yani.

■ Eski milletvekilleri, vilayet lider vekilleri, yani herkes gitti. Yüzde 100 tamamına gidildi mi? Onu da Yüksek Seçim Konseyi’nin tutanaklarından sağlıyoruz. Gidemeyenlere de onun nedenini soracağız. Ancak o sandıkta kesinlikle müşahit olmuştur. Yani resmi misyonlu olmasa bile müşahit olmuştur. Zira istekli beşerler gidip sandıkta beklediler.

25 milyon seçmen neden yok sayılıyor?

Seçim sonrasında CHP’ye yöneltilen tenkitlerden biri de CHP listelerinden Meclis’e giren ittifak partilerinin milletvekillerinin sayısı oldu. Kılıçdaroğlu’na nazaran seçim sürecinin ittifakla sürdürüldüğü seçimle, doğal seçim süreçlerini bir tutmamak gerekiyor. Kılıçdaroğlu, görüşünü şöyle temellendirdi:

■ CHP’nin tek başına girdiği bir seçim sürecinden farklı, partilerin kolektif bir anlayışla seçime girmeleri başkadır. Tıpkı çerçeveymiş üzere yola çıkarak yorum yapmak yanlışın en büyüğüdür.

■ Evet biz bir ittifaktık. 5 parti CHP logosu altında seçime girdi o da gerçek. Fazla milletvekili verdiniz, az verdiniz mevzusuyla ilgili benim görüşüm şu: Bu sorun bir parti olmanın çok ötesinde bir Türkiye problemidir. Bu türlü bakmamız lazım. Şayet siz sorunu getirip de bir partinin kendi listelerinden alacağı milletvekili sayısına indirgerseniz, Türkiye’nin yaşadığı sorunu kavrayamıyorsunuz yahut ön yargıyla yaklaşıyorsunuz demektir. Beşerler mahpuslara atılıyor, tweet attı diye gençler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Gazeteciler “Başıma bir bela gelir mi, gelmez mi” diye yazılarını birkaç kere okuyor. İktisat zati rayından çıkmış. Her türlü sahtekarlıkların yapıldığı bir süreç içinde seçime gidiyoruz.

■ Seçim sonrası, güya doğal bir seçim yapmışız üzere bütün gerçekleri unutup “CHP tek başına seçime girdi, öteki partilerden de milletvekili adayı aldı. Niçin bizim partililerimiz milletvekili listelerinde yer almadı” deniliyor. Bu sığ bir anlayış. Türkiye’nin gerçeklerini kavrayamamaktadır.

■ Şöyle bakmak lazım: 11 büyükşehir belediyesini, örneğin Ankara’yı, İstanbul’u, Adana’yı Mersin’i, Antalya’yı ve başkalarını diğer bir parti mi kazandı? O denli bir şey ki bunu söyleyen arkadaşlar yenilgiyi içselleştirmişler ve “Her seçim sonrası bir mağlubiyet yaşadık” diye bir atmosfer içinde düşünüyorlar. Garibiz yani.

HER İKİ SEÇMENDEN BİRİ

■ Kazanmadık gerçek. Fakat bu ülkede 25 milyon kişi yani yaklaşık iki seçmenden biri demokrasiden yana oy kullandı. 25 milyon kişinin demokrasiden yana oy kullanmasını sağlayan motivasyon neydi sanki? Kendi kendimizi,  25 milyon kişi niçin yok sayıyorlar?