Dilan Polat ve Sıla Doğu’nun eski arkadaşı Avukat Özgecan Sırma anlattı: Dilan’ın atağı tuttu binanın zirvesine çıktı

■ İpek ÖZBEY

– Hikâyeyi başa saralım. Dilan Polat ve kardeşi Sıla Doğu ile nasıl tanıştınız?

Dilan ve Sıla ile Antalya’da tıpkı sitede oturuyorduk. Lise öğrencisi zamanlarımızdı. Dilan liseyi bırakmış ve babası, kardeşleri ile Antalya’ya yerleşmişlerdi. Komşu ve akrandık hoş bir arkadaşlık bağımız vardı.

– Çocukluklarının fakir geçtiği hakikat mu?

Dilan ve Sıla fakir değildi. Ailelerinin durumları pek âlâ sayılabilecek durumdaydı. Oturduğumuz site de Antalya’nın hoş sitelerindendi ve ayrıyeten birebir muhitte ayrıca konutları de vardı.

– Engin Polat ile bağı nasıldı?

Engin ile olan bağı liseye uzanıyordu. Antalya’ya geldiği vakit sanırım en zorlandığı bahis sevgilisinden uzak olmaktı. Sahiden benzerini görmediğim bir his ile bağlıydı, Engin onun için nefes almak kadar önemliydi… Engin’i yalnızca iki kez gördüm kendisi hakkında ayrıntılı bir bilgim yok. Lakin Dilan’ın anlattığına nazaran o vakitler ekonomik olarak kasvetler içerisinde olan bir ailesi vardı. Sürücülük yaparak geçiniyorlardı.

– Ne vakit yakın dostluğunuza ara girdi?

Dilan evlendi, ben üniversite okumaya başladım. O süreçle bir arada koptuk.

– Bu zenginleşmeyi ve haberleri gördüğünüzde şaşırdınız mı?

Zenginleşmelerine elbette şaşırdım. Uzun vakit sonra geldikleri nokta ve içerisinde bulundukları hal ve hareketler hakikaten hayret verici bir boyuttu ve benim de dikkatimi çekti. Lakin rastgele bir bilgim yahut bağlantım olmadı.

– “Dilan Polat ruhsal travmaları çocukluğuna dayanan birisi ve teğe bir şahit olduğum intihar teşebbüsü de var! Bence dikkate alınmalı ve cezaevi psikoloğu dayanak sağlamalı, hatalı olsun olmasın onun da anne ve insan olduğu unutulmadan hassasiyet gösterilmeli eğriye eğri doğruya yanlışsız.” Toplumsal medyada bu paylaşımı yaptığınızda savunuyorsunuz diye eleştirildiniz.

Evet, paylaşımım maalesef yanlış yerlere çekildi. Üzülerek görüyorum ki bir kısım çok fazla tepkisel davranıyor. Meğer itidalli olunup değerlendirilirse anlatmak istediğim husus çok net. Rastgele bir aklama vesilesi yahut tahliye sebebi olarak öne sürmeden yalnızca bütün tutuklu ve mahkumlara olması gerektiği üzere kendisine de ruhsal dayanak verilip, nezaretin üst düzeyde olması gerektiği idi. İsmail Saymaz’ın haberi üzerine o paylaşımı yaptım. Zira korktum.

– Neden korktunuz?

Yıllar evvel bu türlü bir eğilimine şahit olduğum için ve iki tane evladı olan gencecik bir bayan olduğu için korktum. Hatalı yahut hatasız olması bu insani hissimi değiştirmiyor. Kabahat varsa cezası vardır, infaz edilir. Herkesin hayatı biricik ve pahalıdır. Bu türlü bir şeyin konuşulması dahi üzücü…

– Önceki intihar teşebbüsünü biraz anlatır mısınız?

O yıllarda babaları ile yaşıyor, küçük kardeşleri Can’a annelik ediyorlardı. Annelerini kaybetme üzerine baba ile yaşama ve böylesine bir sorumluluk ile birlikte gelen büyük ruhsal kırılganlıklar vardı. Sıla çok daha dirayetli olsa da Dilan o denli değildi. Panik atak krizleri olurdu. Tekrar bir gün binanın doruğunda görüyorlar ve atağı oluyor. Benim aklıma çabucak bu anı geldi. Yaşadıkları ve cezaevinde olmasının ruhsal olarak ağır gelip bu türlü bir şeye yeltenme ihtimali dahi beni ürküttü. İsmail Saymaz haber sahibi olduğu ve gerçekliğine de inandığım için okur okumaz bu biçimde bir tepki verdim

– Tüm mahpuslar için tıpkı tasayı duyuyor musunuz hukukçu olarak?

Daha evvel tekraren tutuklu ve mahkumlara yönelik yapılması gerekenler üzerine makaleler kaleme aldım. O denli ki, bir tanesi Türkiye’nin en çok okunan beşinci makalesi oldu. Birinci kere tutuklu ve mahkumlara yönelik yapılması gereken takviye yahut süreçlere ait bir kıymetlendirme değildi. Yaşlı tutuklular, hasta olanlar, yaşça küçük çocuğu olanlara dair de yazılarım, haberlerim var. Lakin beni uzun müddettir takip etmeyip bu husus üzerine görenler önyargı ile bu türlü bir kıymetlendirme yaptı.

– Suçsuz olduklarını düşünüyor musunuz?

Polatların hatasız olduğunu hiçbir vakit söylemedim. Bilakis kuvvetli cürüm kuşkusu gördüğümü, soruşturmanın derinleşmesi gerektiğini tekraren defa lisana getirdim.

– Dilan, İsmail Saymaz’a yazdığı mektupta para işlerinden haberdar olmadığını söylüyor. Bu türlü bir ihtimal var mı sizce?

Saymaz’a yazılan mektupta her ne kadar haberi olmadığını söylese bile “Bilmiyordum” demek hukuk karşısında geçerli bir savunma değil. Türel olarak sorumluluk yöneltilecektir.

– Size “Beni savun” dedi mi?

Dilan ile birkaç ay evvel diyalog kurdum. O vakit kendisine, anne babasına ve çocuklara yönelik linçten ötürü üzgün olduğumu, bu yaşananlara hayret ettiğimi söyledim. Israrla hiçbir kabahatlerinin olmadığını ve bunun bir algı oyunu olduğunu söyledi. Ardından Sıla ile bir telefon konuşmam gerçekleşti. Sıla da hiçbir kabahatlerinin olmadığını, olsa olsa vergisel boyutta bir karşıtlık olabileceğini, bunu ödemeye hazır olduklarını söyledi. Devamında avukatları olmamı istedi. Bunu kabul edemeyeceğimi münasebetleri ile söyledim. Bağlantım bundan ibaretti, ardından de gözaltılar gerçekleşti.

BAŞROL ORTAYA ÇIKMADAN BU iŞLER BiTMEZ

– İşin bir de sanal bahis ayağı var ki çok büyük. Burada sistem nasıl işliyor, kimler üzerinden yürütülüyor?

Yasa dışı bahis çok boyutlu bir konu… Oynatan, aracılık eden, reklamını yapan, hesabını kullandıran, yer temin eden, oynayan… Bu zincirin her biri farklı bir hata ve ceza teşkil ediyor. Mevzuyu bir gazetede birinci olarak üç sene evvel tüm ayrıntıları ile ele almıştım. Devamında da yıllardır her imkân bulduğum platformda ikazlarımı yaptım. Cürüm olduğunu bilmiyordum üzere bir savunmanın geçerliliği yok. Oynayanlar hesaplarına bloke gelip, yurtdışı çıkış yasaklarını öğrenince anlıyor genelde bunun bir kabahat olduğunu. Öteki halkalar çok daha vahim sonuçlar doğuruyor. Emniyet binlerce kişinin hesap hareketlerini inceliyor.

– Aşağı üst takipte kaç kişi olduğunu sanıyorsunuz?

Çok fazla kişi, zincir şirketler bunlar işin tabiatı gereği olmak zorunda. Yasa dışı bahis, uyuşturucu, fuhuş, silah hangi suça mevzu para olursa olsun bu ölçülerde yüklü sayının ülkeye sokulması yahut yasallaştırılması için şirket ve bölümler gerekiyor. Hayali ihracatlar, gerçek olmayan ticaretlere ait faturalar… Bu işe bulaşan şahıslar şirketleri kurup, faturaları kesip parayı alıyor ve sahibine komitesini alarak iade ediyor. Birçok vakit malvarlıkları dâhil uhdelerinde olan paralarda kendilerine ilişkin değil. Para el değiştirene kadar bir deyişle emanetçiler aslına bakarsanız. Bu fikir ile yalnızca hoşluk kesimi değil palazlanmaya uygun olan başka kesimlerde incelenmeli. İçişleri Bakanlığı çok önemli bir çaba başlatmış görünüyor. Umalım ki bu türlü devam etsin ve gri listeden çıkana dek operasyonlar sürat kesmesin. Her kim ki bu işlere bulaştı ise devlet bir adım arkasında… Elebaşları, ağa babaları her kimse bu kara paraların sahipleri bulunmadan bu sıkıntı çözülmez. Yalnızca figüranlar değişir. Tabiri caiz ise başrol ortaya çıkmadan bu işler bitmez…

Polis her an kapılarını çalabilir

– Sosyal medya platformları kara paranın aklanmasında nasıl kullanılıyor?

Sosyal medyaya yönelik geniş bir operasyon yapılıyor. Yapılması da elzemdi. Muhtemelen ilerleyen günlerde gözaltına alınan ayrıca şahısları da görürüz. Çünkü bu mecralar üzerinden kurulan çevreler, kazanılan vergisiz yararlar, paranın el değiştirmesi başta olmak üzere toplumsal ahlaka yönelik önemli bir boyut var.

– Araya gireyim, örneğin göğsünü açarak para kazanan bayanı gördüğünüzde ne düşündünüz?

Özellikle Tiktok 18 yaş altı geniş bir çocuk kitlesi tarafından kullanılıyor. Pedagojik olarak büyük tahribatlara neden oluyor. Bu çocukların gelişim sürecine hasar veren, toplumsal ahlaka yönelik taarruz boyutuna varan müstehcen, düzeysiz paylaşımlar hür bırakılmamalıdır. Buna yönelik operasyonlar aslında kapıda. Nasılsa “Bana bir şey olmadı” diye devam edenler; her an polis kapınızı çalabilir. Umarım bu rezillikler son bulur. Hukuk gereğini yapacaktır.