Doğan Özdemir – Bizim De Günümüz Gelecek
Bizim De Günümüz Gelecek
Kitabın Yazarı: Nihat GENÇ
(Pankuş Yayınları, 4. Baskı- Eylül 2020, 285 Sayfa)
Uzun zamandır unutmuştum bu yazarımızı; ta ki sevgili Özgür Cebeci meslektaşım alıp bana armağan edene kadar… Bu güne kadar okuduğum en ilginç yazarlardan biri olan Nihat Genç’i okudukça anlamaya çalışıyorum. Çok geniş bir kelime hazinesi olduğu belli; ama bu kadar çok kelimeleri dans ettirircesine iç içe kullanabilen yazarlardan biri bana göre…
Kendine özgü bir dünya yaratmış; ne olursa olsun doğruların söylenmesi, yazılması ve savunulmasından yana… Bunun bedelinin ödenmesi gerektiğini bilerek ısrar ediyor. Yapamayanlara da kızıyor; onları adamdan saymıyor. Yiğitliği, gözü karalığı ona ait bir özellik. Ama herkesten aynı şeyi beklemek ve öyle olmadıklarını kabul ettiklerini suçlamak günümüz gerçekleriyle pek uyuşmuyor gibi…
Karadenizli olmanın tipik özelliklerini yazılarında da hissedebiliyorsunuz. Çok ve hızla, sayfalarca konuşup yazabiliyor. İçine yeri geldiğinde bu günkü düzene ait eleştirileri de yerleştirip kendi doğrularını da yazıyor. Siyaseten belli bir ideolojiden yana görünmüyor; kendine özel bir ideolojik dünya ve sınırlar yaratmış, oradan çıkmıyor. Bu nedenle kendine ait doğrular elbette diğer taraflarda olanların doğrularıyla da çoğu zaman aynı paralelde gidiyor.
Bu kitabında 18 öykü var. Her biri çok kelimeli, süslü cümleli ve bol argolu! Argo kullanmasının kendine göre savunması doğallık olmalı… Yani halk arasında ve özellikle dar çerçevede kafadarlar arasında olan sohbetlerde olduğu gibi fazla kimsenin duymayacağı varsayılarak her cümlenin sonuna ya da arasına argolar sıralanıyor. Ona göre halkın anlayışı da, anlatışı da böyle olmalı! Bu küfürler itici geliyor mu? Aksine; çoğu zaman tam da yerinde, cuk oturmuş olarak okuyoruz.
“Seçimlere iki buçuk ay var ve TV’nin mesaj kutusu binlerce çığlık, feryat dolu. Bir cemaatin işgaline giriyoruz. HSYK, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi hepsi bir ay sonra cemaatin tapusuna geçecek. Bir buçuk ay, ne kadar gücümüz varsa… Acı, uzun vadede demlenip insanı bilge yapabilir ama acı aniden beyne kamyon gibi çarpınca deliriyorsun, işgal fırtınası her birimizi bir yana atıyor, uyuşturucu ve intihar fikri böyle günlerde mi beyne yerleşir?”
“İlkokul birinci sınıfta “En güzel gül benim ülkemde açar” şiiriyle sevdiğim Türkiye, uzay boşluğunda bir kara delik gibi kayboldu; anayasal kurumları, belediyeleri, ovaları, yaylaları, bütçesi, ÖSYM soruları, polisi, askeri, Yargıtay’ı bir anayasa değişikliğiyle bir şeyhin, bir cemaatin haremi haline geldi.”
Öykülerinin ana fikri içinde bir yerlerine bu tür görüşleri ustalıkla işlenmiş; doğruya doğru diyoruz. Bu kitabı bence kendi yaşamöyküsü gibi olduğunu hissettiriyor biraz; sanki ailesi, çocukluğu ve gençliği peş peşe sıralanmış; ama en acıklı yanı kardeşlerinin acı ölümleri. Ve en ilginç yanı da her ölümden hemen önce duyduğu o muhteşem koku!
İlginizi çekeceğinden eminim, kolayca okunabilen bir kitap.
İyi okumalar dileği ile. (22.9.2020)