Yazarlar

Doğan Özdemir – Corona Günlükleri-22

Paylaş:

Corona Günlükleri-22

Hey Corç, versene borç!

Tam olarak anımsayamıyorum ama bir şarkı mıydı, yoksa bir tekerleme mi; şöyle bir dörtlük vardı: “Hey Corç, versene borç, olmaz Maykıl, bende de yok!” Söyledikçe hoşuma gitti ve bana da bu günü anımsattı.

Efendim; ülkemizde son 20 yıla yakın zamanda devleti tüm kurumlarıyla tek başına ele geçirmiş bir iktidarımız var. Başbakan onlardandı; ama şimdi yok, olsa dükkân sizin; TBMM gündem bulup toplanamasa da henüz var, başkanı onlarda; elbette adı değişmese de görev ve işlevi değişen CB makamı da bunlarda… Yani demem şu ki, atanmış bakanlardan memuruna kadar herkes onlara bağlı. Dur derse durur, git derse giderler; sonuçta buraya gelin olmuşlar yani…

İşte böyle bir durumda, ülkenin her şeyi gibi ekonomisi de onlardan sorulur. Daha düne kadar ekonomimiz havalarda uçuyor, dünyada sayılı ülkelerle yarış ediyorduk. Milli gelirimiz tavan yapmış, aç-açık kalmamıştı, tersini söyleyen vatan hainliği yapmaktaydı. Dolar, paramız karşısında ezim ezim ezilmekte, boynu bükük sürünmekteydi. Yol yapmaktan yorulmuş, artık köprüler, tüneller, Havaalanları, Şehir Hastaneleri yapıyorduk. Avrupa bizi kısım kısım kıskanıyordu! Hatta İMF bile bir ara öyle sıkıştı ki bizim Reis’e yanaştı. Halden anlar adamdır Reis, “şak” diye borç verebileceğini söyleyip ülkelerinin ekonomi bakanlarını rahatlattı. Halkımız musmutluydu, huzur içindeydi, para sorunu diye bir sorunu yoktu ki, ne olsundu! Cennette gibiydik. Okuduğumuz gazeteler, izlediğimiz TV’lerde hep bunları görüyorduk. Hani tutmasalar Türkiye kanatlanıp uçuverecekti…

Aaahhh, ah; sonra birdenbire Corona denen; dış güçlerin, hem döviz, hem de faiz lobilerinin maşası olan “gomonis” virüs ülkemize gizlice sokuldu. İşte o zaman her şey karmakarışık oluverdi! Coronadan güç alan döviz öyle bir fırladı ki, millet bir fırlama görsün!… Köprülerden, yollardan, tünellerden kimseler geçmez oldu. Tarlalara ekilen mahsullerimiz de Corona yüzünden ürün vermez oldu…

Velhasıl o büyüüüük ekonomimiz şimdi biraz zorlanıyor. Muhalefete de fırsat düştü ya, vurun abalıya… Yok, batmışız da, TCMB’da para kalmamış da, 25 kuruşluk bir maskeyi bile dağıtamamışız da… Tabi halkım bunları tanır; bunlar hain, bölücü, yalancıdır. Başarılı yöneticileri çekemezler.

Şimdi size dün bir muhalif ile yaptığım görüşmeyi olduğu gibi aktarayım da siz de kıyaslayın. Yoksa ben “Reis ne derse doğrudur” diyenlerden olduğumdan şimdi taraf olmayayım; bir muhalife de söz hakkı vermiş olayım. Der ki o muhalif:

Beyler, bu iktidar Cumhuriyet döneminden kalan tüm varlıklarımızı babalar gibi sata sata elde ettikleri paralar ile bir “yandaş sermaye ve işveren” yarattı. Ülkenin tüm ihalelerini bunlara fahiş kârlarla verdi. Yaptık dedikleri her şey “YİD” sistemiyle, yolcu-araç-hasta garantisiyle dolar üzerinden verildi. “Cebinizden bir kuruş çıkmayacak” dedikleri işlere şimdi halk yıllarca geçse de-geçmese de fark ödeyecek!

Merkez Bankası tamtakır oldu! Yine başka bir yazı konusu olabilecek vahim bir durum; İngiltere’ye gönderilen 450 ton altınımız ne oldu; bilen var mı, ya da açıklayabilecek biri var mı? Şimdilik bu soruyla bırakalım. Hani “Kefen Parası” denir ya; onun yerine geçen “İhtiyat Akçesi” bile kayıp, kasa bomboş… Hiçbir şey üretmeyip her şeyi satarak ve dışarıdan alarak ekonomik büyüme olamayacağını balta girmemiş ülkeler biliyordu; biz baştan yeniden denedik ve kahretsin, yine olmadı! Ekonomik olarak battık!

Corona salgınının tek çözümü ve bilim adamlarının önerisi olan 14 günlük toplu karantinayı yapamadılar. Yapamayacaklardı, çünkü o süreç içinde işsizler ordusu patlama yapacaktı. Simitçisi, kahvecisi, berberi, amelesi; yani günübirlik çalışıp evine ekmek götürmek isteyenler de aç kaldı. Dünya ülkeleri, bu durumda olanlar da dâhil evde oturmasını istediği her kişiye bin-iki bin avro aylık vererek sorunu çözdü. İşte bizim bunu yapacak maddi gücümüzün olmadığı ancak yumurta kapıya gelince anlaşıldı. Büyük havalarla açılan ekonomik paketten kredi borçlarının ertelenmesinden başka dişe dokunur bir şey çıkmadı, çıkamazdı da… Yok ki; nereden vereceklerdi? Halka verilemeyen paralar o yandaşlara dağıtılabiliyordu ama… Bunları bir yıl ertelemeyi bile göze alamadılar; ne de olsa onlar yandaştı… Para yokken halen Millet Bahçeleri, İstanbul Kanalı, Şehir Hastaneleri yapmaktan geri durmadılar. Ne de olsa “itibardan tasarruf” olmazdı! Bu nedenle bazı az gelişmiş AB ülkelerinde bisiklete binen şaşkın üst düzey görevlilerine dizi dizi ultrasüperlüx otomobillerle, uçaklarla, saraylarla karşılık vererek gücümüzü gösteriyorduk!

Şimdi 14 gün karantinayı niçin yapamadıkları artık sırıttı; ne deseler gerçekçi olmuyor. Asıl tehlike ikinci darbeyle geliyor; hazır olun: öncelikle ve hızla halka açık park ve bahçeler yasaklanırken AVM’ler açıldı! Artık grokoromen bitti, her şey serbest! İstenen şu; ne olursa olsun, yeter ki piyasada para dönsün! Hastalık patlayacakmış, kendi bilir… Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir! Çaktırılmayan hedef “Sürü Bağışıklığı…” Böylece iş kökten çözülecek galiba…

Son olarak; bu arada iktidar gerçekten çok sıkıştı. Para olmayınca bunların eli kolu bağlanır, çünkü üreticilik yok! Bu nedenle günü kurtarmanın yolu muhalefeti yandaşların önüne atıp hedef göstermektir. En son sığındıkları komedi ise “muhalefetin darbe yapacağı” yalanıdır! Biz Belediye Zabıtalarını hazırladık darbe için! İstediğiniz tarafınızla gülebilirsiniz de bu yalana inanacak o kadar çok kişi var ki! Üstelik halen büyük bir inatla ve her şeyi göze alarak gerçek habercilik yapmak isteyenler, aynı FETÖ zamanında kullanılan taktiklerle içeri tıkılmaya devam ediliyor. Gerçi son af ile içeride ne kadar soyguncu, vurguncu, tacizci varsa dışarı çıkarınca hapishaneler boşaldı. Orada maaş alan bir sürü personel boş yatmasın diye muhalifler vekillerle ve gazetecilerle dolduracaklar gibi…”

Valla muhalif arkadaş da böyle diyor. Artık söz ve karar sizde. İster Reise inanın, ister muhalife… Mal meydanda.

Bu arada yukarıdaki tekerleme mi, şarkı mı, neyse; onu da fon müziği olarak dinlemeye devam edin.

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu