Yaşam

Haliç Suyla Dolduğu Zaman

Paylaş:

“Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç.”
Orhan Pamuk

Haliç’in suyla dolup taştığını hayal edebiliyor musunuz? Bilmiyorum. Özünde, belli ailelerin nesiller boyu süren koltuk hükümranlıklarını oyladığımız seçim döneminde hangimiz neyi hayal edebiliyor ki? Geçim telaşının ıstırabı yetmezmiş gibi birde parti pazıbentleriyle birbirimizi boğazladığımız bugünlerde bunu hayal etmeniz zor. Zaten ben de hayal etmedim, Haliç’in suyla dolduğunu rüyamda gördüm.

(Fotoğraf: Dr. Altar Kaplan)

Rüyamda, Pierre Loti tepesinden Haliç’e doğru bakıyor, hemen altımda servilerle ve kabirlerle örtülü mezarlığın inişli çıkışlı manzarasına şahit oluyordum. Sol yanımda, kırmızımtırak evleriyle kaplı, koyu renkteki kiremitlerden oluşan Sütlüce’nin manzarası beliriyordu. Sağ yanımda ise, Fatih’in şehre hâkim yüksekliklerine, kıyıdan yukarıya tırmanan yamaçlara serpiştirilmiş camiler ve türbelerin siluetleri gözlerimin önüne seriliyordu. Bu manzaraların aşağısında ise, Balat’ta yavaş yavaş yıkılmaya yüz tutmuş ve sahipleri unutulmuş konakları gözlemliyordum.
Gözlerimi daha da uzağa, ufka doğru diktiğimde, Eminönü’ndeki çarşıların maviye çalan kubbelerini, evlerin köşeli damlarını ve çınar ağaçlarının kuşattığı camilerin beyaz minarelerini belirsiz bir şekilde seçebildim. Gökyüzünde siyah bir dantel dizisi gibi beliren Valens su kemerinin yerini tahmin etmeye çalıştım.
Bu etkileyici manzaraya karşın tam önümde Eyüp’ten Galata’ya doğru uzanan, yüzyılların eseri çamur kaplı yamaçların oluşturduğu “V” şeklindeki kapkaranlık vadi uzanıyordu.
Orta yerinde, mermer sütunlarının görkemiyle gökyüzünü kucaklayan Haliç’in suyla dolu olduğu zamanlarda küçük bir ada olan Kosmidion üzerindeki Efendi’nin anıtkabrinden gözlerimi kaçırırken rüya içinde rüyaya daldım…

Haliç sularında demirli olan gemilerin yanı sıra karada yapılmakta olan veya kalafatlanan kadırgalar ile değişik tiplerde kayık, kalyon ve tekneler ile kıyıda bazıları palamarda, bazıları hareket halinde, bazıları ise donatımı yapılmamış kuru tekne halinde irili ufaklı, çeşitli tiplerde, kürekli veya yelkenli pek çok sayıda gemi bugün sadece eski fotoğraf, resim ve bilhassa gravürlerde görülmekteydi artık.
Yakın bir zaman önce Eski İstanbul Ansiklopedisi’nde okuduğum “Haliç” maddesini hatırladım…
O sayfalarda Haliç’in tarihi, coğrafyası, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı ile etrafındaki semtler hakkında detaylı bilgiler yer alıyordu. Anımsadığım bu bilgilerle, İstanbul’un kalbi olarak kabul edilen Haliç’in geçmişine ve o dönemdeki canlılığına dair birçok detay zihnimde canlansa da maalesef o geçmişin izlerini artık sadece anılar ve belgeler aracılığıyla hatırlamak mümkündü.

Haliç’in mavi sularının hüküm sürdüğü eski zamanlarda, bu vadi ışıltılı ve tertemiz sulara sahipti. Girintili çıkıntılı yamaçları yeşillikler ve ormanlarla kaplıydı ve kıyıları küçük koylarla süslenmişti. Bu çağın insanları için, Haliç, su ve çocuk seslerinin birbirine karıştığı, verimli ve korunaklı küçük bir iç deniz gibiydi. Etrafındaki tepelerde yükselen mabet ve sunakların mermer duvarları ölüm ve hayatın iç içe geçtiği bir atmosferi gölgeliyordu. Ancak bugün, Haliç’in o muhteşem güzelliğini tam anlamıyla hayal etmek pek mümkün değil…

İlkin Persler gelip Haliç kıyılarında yükselen Hera, Hades, Atena ve Zeus mabetlerini tahrip ettiler, yıllar sonra Bizans kralı Iustinianos yıkılan bu mabetlerin büyük kısmının yerine ihtişamlı kiliseler yaptırdı, Haçlılar bunların bir kısmını yağmaladı, Osmanlı zamanında bu kiliselerin birçoğu camiye dönüştürüldü. Haliç her zapturapt altına alınışında ahalinin yakarışları arşı alaya yükselirken ellerindekiler Haliç’in derin sularına gömüldü. Haliç’in kıyılarındaki pek çok yalı, köşk ve sahilsaray da bundan nasibini aldı.

Haliç’in suları kirlendi, altın gibi ışıldayan berrak tonlarını kaybetti ve yamaçlarını okşayan dalgaların durulmasıyla birlikte yabancıların “Altın Boynuz” diye isimlendirdiği bu eşsiz yer, balçıkla kaplandı. Artık bu sularda balıklar yaşamamaya başladı. Geçtim lüferleri, sarıkanatları, çinakopları kefaller bile artık sulara uğramaz oldu, kofanalar zaten çoktan hayal olmuştu. Depremler nedeniyle midir yoksa küresel ısınma mıdır sebebi halen bilinmiyor. Fırsattan istifade, bu durumun nedenini gırtlağına kadar günaha batmış, ahlaksız insanlar olarak ileri sürenler de oldu tabii.

Haliç’in üzerindeki Galata Köprüsü’nde balık tutan balıkçılar eskiden oltalarına takılan balıkları çekmekle meşgulken, artık misinaları birbirine dolanan oltalarıyla uğraşıyorlardı. Önceleri balıkçılar, oltalarına takılan balıkları kaçırmamak için oltalarının boşluğunu almak maksadıyla makinelerini birkaç tur attırmak zorunda kalırlardı. Ancak artık, umutsuzluklarından dolayı makinelerini bir tam tur çevirme zahmetine girmeye bile gerek duymuyorlardı. İşlerine olan inançlarını kaybetmişlerdi.

İşte bu balıkçılar yaydı ilk söylentileri. Bunların gediklisi, sonradan Sarayburnu’ndaki Atatürk heykelinin tam karşısındaki Karaköy meydanına heykeli dikilen, Terzi Murat: “Efendi’miz suyun altında bizden ne saklıyor acaba…” diyerek oltasını kırıp Haliç’e atarak ilk kıvılcımı yaktı.
Haliç’in sularını altın gibi parlatan güneş ışınlarının günün farklı saatlerinde suya yansımasıyla oluşan görsel şölenin nedeni hakkında farklı rivayetler dolaşmaya başladı. Kimilerine göre, Roman İmparatorluğu’nun görkemli dönemlerinde altın yüklü bir geminin alabora olup Haliç’in derin sularına gömülmesi, kimilerine göre ise İstanbul’un fethi sırasında şaşkına dönen ahalinin tüm servetlerini Haliç’e atması bu olayın kaynağı olarak gösterildi. Hazineleri bulmak için Haliç’e dalıp bir daha kendilerinden haber alınamayan insanların hikâyelerinin bu efsanelere eklenmesi söylentilerin etkisini arttırdı. Söylentiler kulaktan kulağa dolaşarak daha da yayıldı.

Tabi ki Efendi’nin kulağına çalınması gecikmedi bu söylentilerin. Efendi, giderek artan bir hızla ilerleyen bu dedikoduların başına saracağı sorunlara karşı acilen bazı tedbirler alma yoluna gitti. Çünkü gemiciklerinin demiryolu rayları gibi ışıldayan parlak küpeştelerinin su yüzüne çıkmasına gönlü el vermezdi.
Öncelikle, etrafta dolaşan efsanelere ve hikâyelere dair kamuoyunu bilgilendirmek için bir iletişim stratejisi oluşturdu. Bu strateji, gerçeklerle efsaneleri ayırt etmeyi ve insanlara doğru bilgi sunmayı hedefliyordu. Aynı zamanda, dedikoduların yayılmasını engellemek için Terzi Murat sudan sebeplerle gözaltına alınarak hapse atıldı.
Diğer bir önlem olarak, Haliç’te dalış yapmak veya arama çalışmaları gerçekleştirmek isteyenlere sıkı denetimler getirildi. Dalgıçlara ve arama ekiplerine izin verilmesi katı prosedürler ve izin alma süreçlerine bağlandı.
Lakin Efendi, seçim dönemi yaklaşırken dedikoduları seçim kampanyasının bir parçası olarak kullanmasının kendisine sandığı kazandırabileceğini fark etti. Bu nedenle, Haliç ile Boğaz arasında Yecüc Mecüc Seddi gibi devasa bir sur örerek Haliç’in suyunu boşaltma projesini gündeme getirdi. Bu projeye meşruiyet kazandırmak için birçok bilim insanı raporlar yayımladı. Terzi Murat özel afla hapishaneden tahliye edilerek kampanyaya yönelik düzenlenen nümayişlerin bayraktarlığını yapmakla görevlendirildi, adeta zamanında Yeni Dünya’yı keşfeden Kolomb’dan fazla itibar görmeye başladı.
Projeye karşı çıkanların sesi bir şekilde bastırıldı ve medyanın desteğiyle proje zamanla kabul edilebilir bir fikir olarak sunuldu; saçma olan, hakkında konuşuldukça makul gelmeye başladı. İhaleler hızla onaylandı ve projenin vaktinde tamamlanması için tüm devlet aygıtı seferber oldu. Bununla birlikte, açılış seremonisi seçim sonrasına ertelendi.
Bu süreçte Efendi, projenin popülaritesini artırmak ve seçmenlerin desteğini sağlamak amacıyla kamuoyunu etkilemeye çalıştı. Projeyi çevre ve tabiat varlıklarının korunması, turizm potansiyeli ve ekonomik faydalar gibi konularla ilişkilendirerek destek toplamaya uğraştı. Muhalefet de projenin popülaritesinden ve Efendi’nin propaganda çabalarından etkilenerek kendi politik çıkarlarını korumak amacıyla projeye destek verdiğini ifade ederek bu işe çanak tuttu.

Seçim sonuçlarının Efendi’nin lehine açıklanmasından hemen sonra, insanlar polislerin göz yummaktan ziyade teşvik eden bakışları altında, derinlerde saklı hazineleri bulmak amacıyla Terzi Murat önderliğinde çekirge sürüleri gibi birbirlerini eze eze suların çekilmesiyle boşalan zifiri bataklığa üşüştüler.
İnsanlar kara çamurla kaplı gemi enkazlarının yarı gömülü iskeletlerini ve taşlaşmış antik şehir kalıntılarını didikleyerek, gizli hazinelerin peşine düştüler. Haliç’in boşalan bataklığı, onların umutları ve açgözlülükleriyle birlikte bir keşif alanına dönüştü.
Göz kamaştırıcı bir zarafetle, adeta ışığı hapsetmişçesine parıldayan mücevherler; inci, pırlanta, safir ve yakut gibi değerli taşlarla bezenmiş kolyeler, kusursuz bir işçilikle imal edilen altın ve gümüş yüzükler hayallerini süslerken, onlar kopan olta iğneleri kancaları, zoka, köstek, iskandil, kurşunla kaplı misina tarlalarının içlerine doğru sürüklendiklerini fark etmediler.

Ne var ki sünger ve istiridyelerin kuru yapraklar gibi ayaklarının altında çatırdadığı bu ormanda, yosun kaplamış eski Yunan heykelleri; ayaklarına gülle bağlı kalebent yeniçerilerle, bütün silah, zırh ve takım taklavatlarıyla denize sürülen şövalyelerin iç içe geçmiş iskeletleri; zincirli küreklerinin başında sabırla oturup yıldızları gözleyen köle iskeletleri; içlerinde boğuldukları çuvallardaki iki büklüm durumlarını hala koruyan saray kumpasçılarıyla haçlarına ve asalarına sarılı Ortodoks papazlarının birbirlerine sarılmış iskeletleri; nesli tükenmiş hayvan iskeletlerini tül perde gibi örten balık kılçıkları; paslanmış kılıçlar, kırılmış hançerler, zift kaplamış palalar; parça pinçik halatlar; namlularına küçük balıkların yuvalandığı tabanca ve tüfekler; yengeçlerin yuva yaptıkları yüzyıllık ayakkabılar; ağzı çamurla tıkanmış kısa namlulu toplar; Polis tarafından sıkıştırılınca, arabasını Haliç’in karanlık sularına süren haydutların baştan aşağı denizkestaneleriyle kaplanmış arabaları; teneke çatal bıçaklar; tuzla buz olmuş çömlekler, tabaklar, seramikler; bin yıllık şarap fıçıları; içlerinde aşk mektuplarının bulunduğu envai çeşit şişeden başka bir şey bulamadılar. Bula bula hazineleri değil hikâyeleri bulmuşlardı…
Yine de, zaman zaman Efendi’nin adamlarının midye kaplı hazine sandıklarını daha sular boşaltılırken bulup kaçırdıkları gizli saklı dillendirilse de kimse bu söylentilerin peşine düşme cesareti gösteremedi.
Ancak, hayal kırıklığı ne mertebede olursa olsun, lağım çukuru vadiye inenler geri dönmediler ve hazine bulamasalar da, mal bulmuş mağribi gibi ellerinin erdiği her yere, çatık kaşlı evlerini, salaş eğlence mekânlarını, kayıtdışı işyerlerini ve birbirinin kopyası olan mabetlerini kurdular. Bu kaos dolu cümbüşte yeni bir yaşam doğdu.

Çok geçmeden zamanında balıkçıların sıra sıra dizildiği rıhtımlardan, su akıntısının ve kuşların huzur veren sesleri, erguvan ve hanımellerinin sarhoş edici kokusu değil çürümüşlüğün haykırışı yankılanmaya başladı. Asırlar önce, muhtemelen benim atalarım köyde ağıla giren koyunları sayarken o boğazdan geçen gemileri sayarak büyüyen İstanbullu muhteşem bir yazarın tahmin ettiği şekilde bunun sebebi yeni cennetlerini keşfeden farelerin yaydığı yepyeni bir salgın hastalık türüydü.
Ve onun yazdığı şekilde gelişti süreç. Gömülemedikleri için alelacele yakılan ölülerin genzi yakan o küfle karışık kekre kokusu her yanı sardı. Önceleri mehtabın seyredildiği balkonlardan, alevlerle aydınlanan vadideki o korkunç karanlıkta yakılan ölülerden çıkan mavimsi dumanın aydınlığı seyredilmeye başlandı. Üç kuruşluk menfaat için birbirini doğrayan insanların kan kırmızısı aydınlığına bakıldı behemehâl.
Gelgelelim hiçbir şey değişmedi, ilm-i hilâf ü cedel düzeniyle devam etti hayat…
Mevsim değişir değişmez, sadece Efendi’nin değil muhalefetin de teşvikiyle binlerce yeni insan meydana çıkan bu krizin doğuracağı fırsatlardan yararlanmak umuduyla tekrar daldı o mahşeri kargaşaya. Artık vadinin dışında yaşayanlar içinde yaşayanlara nispeten küsurat kalmıştı.

Efendi’miz dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya irtihal edince anıtkabri de suların boşaltılmasıyla Haliç’in ucunda kule gibi yükselen Kosmidion tepesine yapıldı ve büyük bir törenle cenazesi oraya defnedildi. Zamanla, Haliçle Boğaz arasına örülen surun varlığı unutuldu, tabiatın bir parçasıymış gibi ezelden beri sanki orada bulunduğu düşünülmeye başlandı. Günümüze, bir zamanlar Haliç’in suyla dolu olduğunu hatırlatan kala kala yalnız, sonraları tarihi eser olarak tescillenen Galata Köprüsü kaldı.
Ve ben rüya içinde mündemiç rüyalardan uyanırken, altın boynuzlu bir ineğin bir atsineği tarafından kovalandığını; inek başını bir sağa bir sola sallayarak sinekten canhıraş kaçarken boynuzlarıyla Efendi’nin bendini yıktığını ve Haliç’in, yani önümde bir zafer işareti gibi duran vadinin yeniden yaşam suyuyla dolduğunu gördüm. Sonra ineğin yanıma sokularak kucağıma bir kız çocuğu doğuruşunu izledim ve bebeğe “Keroessa” adını koyduğunu duydum…

(Yazı boyunca yaptığım gibi yine o büyük yazarın özgün kalemini ödünç alarak…)
İşte o an kendimi dikildiğim tepelikten Haliç’in serin sularına bıraktım. Suya dalıp dibindeki çamurunda kaybolduğum zaman, beni nerede nasıl beklediğini bilmediğim sevgilime, sonunda hazineyi buldum gelebilirsin, diyerek haykırdım. Bir tanem, tatlım, kıymetlim nihayet buldum her ne bulunması gerekiyorsa, nerede olursan ol kollarıma gel, ister dezenfektan kokusunun sarıp sarmaladığı büro masasında, ister tiner kokusunun işlediği torna tezgâhında, ister yunmamış bulaşıkların saldığı kesif kokunun kapladığı mutfakta; her nerede olursan gel beni kucakla, saçlarımı parmaklarına dolarken tırnaklarını sırtıma geçir; yalvaçların muştuladığı an geldi. Üzerimize zuhur edecek aydınlığı kursağımızın kuruluğu geçinceye değin yudumlayacağımız zaman geldi artık. Artık bütün gücümüzle birbirimize sarılarak, bizi sarıp sarmalayan balçık kaplı toprağa tanrının ruhunu üfleyerek bizi yeniden diriltmesini bekleyebiliriz…

Paylaş:

Sağlık İçin Kızılötesi Karbon Isı Boyası
Canlıların, özellikle de insanların sağlıklı yaşayabilmek için kızılötesi ışınlara ihtiyaçları vardır. Ancak bir aylık bir sürede yoğun bir şekilde alınan güneş ışınlarının depolanması mümkün değildir. On iki ay boyunca alınacak terapi kalitesindeki kızılötesi ışınlar ise sayısız fayda sağlar.

  • Hücre sisteminin yenilenme gücünü artırır,
  • Kan dolaşımını hızlandırır,
  • Kronik yorgunluğu azaltır,
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir,
  • Astım, alerjik rinit gibi solunum yolu rahatsızlıkları olan hastalar için en sağlıklı ısıtma sistemidir,
  • Kas ağrıları, sırt ağrıları ve eklem rahatsızlıklarını azaltır,
  • Bazı kanser türlerinin gelişimini engelleme özelliğine sahiptir,
  • Şeker hastalıklarının yan etkilerini azaltır,
  • Fizyoterapi tıp merkezlerinde doğrudan kullanılır.

Tıbbi araştırmalar, uzun dalga boyundaki ışınların terapi etkisi yaptığını, hiçbir zararlı yan etkisinin olmadığını ve insan vücudu için en uygun sıcaklığı sağladığını göstermiştir. Uzun dalga boyunda, terapi kalitesindeki kızılötesi ışınlar ile ısıtma sistemi olarak geliştirilmiş olan SRN  Kızılötesi Isı Boyası, güneşin altında ısınma hissini on iki ay sağlamaktadır. SRN Kızılötesi Isı Boyası, uygulandığı ortamı sadece ısıtmakla kalmaz; aynı zamanda bir fizyoterapi merkezine çevirerek, içinde yaşayanların sağlığına katkıda bulunur.
Uzun dalga kızılötesi, radyan ısıdır; yüzünüzde güneşin veya odun ateşinin sıcaklığını hissetmekle aynı histir. Hatta kendi vücudumuzun da yaydığı ısı türüdür. İnsanlığın bildiği en temel ısınma şeklidir. Önce objeleri ısıttığı, ısınan objelerin de ısı yayarak çevreyi sıcak tuttuğu için binlerce yıldır tercih edilmiştir.
Bugün, yüksek enerji verimliliğine sahip SRN Kızılötesi Isıtma Teknolojisi, estetik ve konforlu bir şekilde radyan ısıyı çevre dostu olarak kolayca tekrar kullanabilmemizi sağlamaktadır.
Geçtiğimiz yüzyılda insanoğlunun konforlu olması sebebiyle tercih ettiği konvansiyonel ısıtma sistemlerinin (petek, klima vb.); yakın gelecekte yerini tekrardan kızılötesi ısıtma sistemlerine bırakması kaçınılmazdır.
SRN KIZILÖTESİ KARBON ISI BOYASI HAKKINDA BAZI BİLGİLER

  • SRN Kızılötesi Isı Boyası havayı kurutmaz ve havayı değil sizi ısıtır.
  • 24 V Elektrik ile çalışan Kızılötesi Isı Boyası sistemi yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kombine çalışabilir. (Güneş ve Rüzgar enerjisi)
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası Üstüne duvar kağıdı,sıva ve boya gibi ürünler ile uygulanabilir özelliklere sahip bir üründür.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası’nın boyandığı ortamda nem ve küf olmaz.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası mekanik tesisat ve bakım gerektirmeye bir üründür.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası anında ısınma ve homojen ısı dağılımı sağlar.
  • SRN Kızılötesi Isı Boyası sağlıklıdır, nefes hastaları (bronşit vb) için en uygun ısıtma teknolojisidir.
  • Su bazlı karbon kaplamalar ek veya ana ısıtma da mükemmel olarak kullanılabilir.
  • Pars alüminyum tozu,pars bakır tozu,Pars Çinko Tozu,Pars Grafit Tozu,Pars Kurşun Tozu,Pars demir tozu,pars kurşun oksit,pars kurşun oksit sülyen,pars kurşun oksit mürdesenk,pars fire assay flux,pars nitrik asit,pars hidroklorik asit,pars sülfürik asit,pars hidrazin hidrat,pars kaolin,pars sepiyolit,sunsep,sundiyo,sunmag,pars zeolit,pars 67 mangan dioksit,pars85 mangan dioksit,hadjin yılan kovucu,parsvet yara tozu,pars lime sülfür,nanotozlar,yemkat.com,sunshield kaolin,sunshield sıvı kaolin,pars silisyum karbür,silisyum karbür,dmr74 mangan dioksit,pars magnezyum sülfat,pars magnezyum sülfat anhidrat,pars magnezyum sülfat monohidrat,pars magnezyum oksit,pars bakır sülfat,pars demir sülfat monohidrat,pars kalay sökücü,pars nikel sökücü,süren vollastonit tozu,pars volfram  tozu,pars molibden tozu,pars antimon oksit,pars potasyum hidroksit,pars potasyum silikat,kimyadeposu.com,claypacks.com,demsil silikajel,demsil kil paketi,demsil nem alıcı,nemal nem alıcı,pars sodyum metabisülfit,pars sodyum bisülfat,pars magnezyum nitrat,pars sodyum persülfat,pars kalsiyum sülfat,pars kalsiyum sülfat dihitrat,pars hayvan altlığı,pars sodyum lignosülfonat,pars maden tozları,pars metal tozları,pars yem katkıları,pars nanotozlar,pars çinko oksit,sunshield sıvı kaolen,süren titanyum tozu,pars bakır oksit,demsil silikajel,süren otocam çizik giderici,pars seryum oksit,süren ferro vanadyum tozu,pars spekülarit,süren bit-pire kovucu,süren bakır tozu,süren teknoloji,bakır tozu,
  • DMRSÜREN KİMYA LTD.ŞTİ
  • 05523307100-05325466184
  • www.kimyadeposu.com,www.claypacks.com,www.nanotozlar.com,www.netyerim.net
  • www.potasyumsilikat.net,www.kursunoksit.com,www.parsman.com.tr,www.parsgrafit.com.tr
  • www.parox.com.tr,www.sepiyolit.net,

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu