Kutsal Kitapların Kaynakları (I-II-III)
Kutsal Kitapların Kaynakları (I-II-III)
Kitabın Yazarı: Turan DURSUN
(Kaynak Yayınları, 6. Baskı-Ekim 2016,488 Sayfa)
İnancından dolayı katledilen aydınlarımızdan biri olan Turan Dursun, özellikle uzmanı olduğu dinlerin kökenleri üzerine yazdığı, ancak ölümünden sonra notlarından derlenerek basılan bu üçlü büyük boy kitabı konu hakkında merakı olan biri dikkatle okuyacaktır.
Elbette insanların “inanç özgürlüğü” tartışılamaz; bu konuda gerçekten demokrat ve laik bir ülke olamamanın sıkıntısını yaşamakta olduğumuz da açıktır. İnsanların her hangi bir dine inanmaları kadar başka türlü düşünmeleri, eleştirmeleri, inanmamaları da “kişisel” bir konu olmalı ve aynı derecede korunmalıdır. Ama gerçek öyle midir? Ne yazık ki hayır! Ülkemizde gerçek dindarlığın yerini hızla bu kutsal değeri siyasi çıkar aracı haline dönüştürerek bundan çıkar bekleyenler yüzünden “dincilik” almaktadır. Bunun sonucu olarak da gücü elinde tutanlar, muhaliflerine kendi inançlarını da dayatmaktan çekinmemekte, ülkede “birlik-birleştirmek” anlamına gelen din, adeta “ötekileştirmek” amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Din ve inanç hassas konulardır; ama kimsenin kendi inancı nedeniyle bir başkası yok saymaya ya da baskılamaya hakkı da yoktur. Çünkü bu düşüncelerin sonucunda ülkemizde kaç tane katliam yaşandığını unutmamamız gerekir ki en son yaşanan Sivas Katliamının daha külleri bile soğumadı! İşte bu hassas konuyu tamamen bir inceleme olarak görüp merak edenlerin okuyup aydınlamaları için bu ve benzeri kaynakların da serbestçe okunabilmesi gerekir. İsteyen inanır, beğenir, tartışır; istemeyen okumaz ya da okuduğuna inanmaz olur biter!
Kitap üç büyük boy kitabın bir arada düzenlenmiş halidir. İlk Kitapta “Korku ve Efendi Baba Tanrı” başlığı altında Ölüm ve Acı Çekme Korkusunu, Umut ve kaynağını, Güneş ve Ay Kültleri ile bugünkü Tek Tanrılar arasındaki bağlantıyı ve buna ilgili Sabiîlik inancını, Baba Tanrıların saraylarını, erkânını, çevresindekileri, Şeytan İblisle kavgalarını ilk çağlardaki belgelerden ele alarak son din Müslümanlığa kadar getirerek karşılaştırmaktadır.
İkinci kitapta “Peygamberlik” işlenmektedir. Yine çoktanrılı dönemlerden alınan bulguları günümüze kadar taşıyan yazar peygamberliği, vahiy, hikmet ve kerametleri ve felsefeyle ilişkilerini karşılaştırmalı olarak anlatmaktadır.
Üçüncü kitapta ise “Mucize ve Gerçek” başlığı altında İslam ulemasının mucize hakkındaki görüşlerine genişçe yer verip kutsal kitaplar-Büyü-Cin ilişkilerini ve geçmiş peygamberler de dâhil peygamber mucizelerinden örneklere yer verirken aynı zamanda bunların tarihsel dayanaklarını da göstererek insanları düşünmeye itmektedir.
“İnsanın bu âlemdeki mutluluğunu azaltan ve bozan üç korku vardır; Ölüm korkusu, Cehennem korkusu, Tanrı korkusu… (Epikür)”
“Kısacası, üç dinin kutsal kitaplarına göre de “ipler” tümüyle “Tanrı’nın elinde”. “Cüz’i İrade” yok mu insanlarda? “Kutsal Kitapların” anlatımları ortada ve açık. İnsanı “doğru yola koyan da, saptıran da O” olduktan sonra, “insan”da “var” gösterilen “Cüz’i irade”, işin kandırmacası… “O’nun doğru yola oyduğunu kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz.” Anlatılan bu. Öyleyken, üç dinin kutsal kitaplarının “Tanrı”sı da insanlara ağır ve acıtıcı “ceza”lar vereceğini bildirir. Yani “ceza”nın karşılığı olarak gösterilen “günah”ı, “kötülük” denen şeyi işleten de kendisi olduğu halde. Dahası “Tanrı”, öfkelendiklerine “ceza” vermek için “hile” ve tuzak” yollarına bile başvurabilmekte…”
“Kutsal Kitaplar”ın “Tanrı”sı insanlara çektirdiği acıları, kimi zaman “günah” karşılığı “ceza” olarak verdiğini belirtirken; kimi zaman da, “sınıyorum, deniyorum” der.”
“İşin gerçeği şu; İnanmaya elverişli insanlar, özellikle de “darlık”ta olanlar, varlık sahiplerinin yararına yatıştırılmak, uyutulmak istenmekteler. “Yoksul kitleler, her şeyin Tanrı’dan olduğuna inansınlar. Tanrı’nın kendilerini sınadığını sansınlar. Ve içinde bulundukları durumlara katlansınlar”.
“Hacc”ın İslam’dan çok önce var olan bir gelenek olduğu tartışmasız. İşte bu geleneğin birçok biçiminin oluşmasında, “yıldızlar”a inanan, onlara “tapınaklar” yapan, tapınan ve bu yolla “asıl Tanrı”ya ulaşacaklarını uman “Sabiîler”in en başta rol oynadıkları bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.”
“Kadın” neden “mülk” durumunda? “Erkek” neden “efendi”? “Aile”yi şu bilinen biçimleriyle kim, niçin yaratmış? “Cinsel özgürlük”ler neden böylesine sınırlar içinde? “köleliğe, ayrıcalığa” neden “fetva”lar verilmiş?
“Şu bir tek soru topunu birden yere sermeye yeter. “Üstün güç”, “tanrı”, mademki , “üstün nitelikli” insanlar yaratabiliyor; eli değmişken tüm insanları “üstün nitelikli” yaratsaydı, evrenin “düzeni” için daha iyi olmaz mıydı? Kimini kimine aracı kılmaya ne gerek vardı?”
“Ancak; bence “düş” planında bile olsa, “din”lerde ve “kurucu”larında “katıksız bir insan kardeşliği” düşüncesinin benimsenmiş olabileceğini sanmak kolay değil. “Din”ler, birbirlerinin ne denli kopyası olurlarsa olsunlar, “inanç”larına ve “inanırları”na belirli “sınır”lar çizerler. “İnsan”lara, “insan” olmaları yönünden değil; bu “sınır”lara göre ve bu sınırlar içinde değer verirler. Yoksa varlıklarını yitirirler.
Evet; ilgiyle okunacak bir üçlü…
İyi okumalar dileği ile. (10.7.2020)