Yaşam

Bir narsist gerçekten sevebilir mi?

Paylaş:

Narsisizmi son yıllarda çok fazla duymaya başladık. Çağın gelişimiyle birlikte arttı mı yoksa biz mi bilir olduk?

Çağın gelişimiyle birlikte daha çok şizoid kişilik bozukluklarında bir artış söz konusu. Biraz da gizli narsisistik yapıda artış var. Şizoid yapılar toplumsal etkileşim açısından daha fazla risk oluşturuyor ama onlar kendini saklayan gruplar oldukları için onları çok konuşmuyoruz. Narsisistik yapılar daha çok öne çıkıyor, konuşulur oluyor.

Erken çocukluk, bebeklik döneminde bebek normal gelişim sürecine bağlı olarak kendi zihni ile yetişkinin zihnini ayrıştıramaz. Tek zihinlilik vardır. Dünyayı da kendi aklı yönettiğini sanır. Burada dünyanın sınırlarının yavaş yavaş tanıtılması gerekiyor. Yani o merak zamanında hem ilginin yaratılması hem de dünyanın onun hayal ettiği gibi olmadığının, başkalarının ve başka gerçeklerin olduğunun anlatılması, tanıtılması ve yavaş yavaş hayal kırıklıklarına karşı tolerans geliştirilmesi gerekiyor.

Yani “ne istediyse aldık”, “ne istediyse yaptık” çok iyi bir şey değildir, narsisistik yapıya teşvik eder. Tabii sağlıklı narsistik ihtiyaçlarımız da var; talep etme, görünür olma gibi. Bunların da belli düzeyde desteklenmesi gerekiyor. Bunlar tamamen men edilir, kırılır ve cezalandırılırsa orada da gizli narsistik dediğimiz yapılar oluşuyor.

Değersizlik Hissi

Narsisizm erken çocukluk döneminde tohumları atılan bir şey…Kişilik bozuklukları 2-2,5 yaşları arasında başlar, 3-4 yaşlarına kadar yapı taşları atılmıştır. Sonraki gelişim sürecindeki ilişkiler, tutumlar, yaşam biçimi onun daha esnek, daha olgun, daha ilkel, daha patolojik olup olmama seviyelerini belirliyor.

Birçok aile çocuklarını kendi olamadıkları, hayal ettikleri şeye yönlendirir. Harika olsun, hiçbir engeli olmasın isterler. “En güzel benim çocuğum”, “en başarılı benim çocuğum olacak” gibi şeylerin çocuğa yansıtılması aslında çocuğa şu mesajı veriyor; ‘güzel değilsen değersizsin, en çalışkan değilsen önemin yok’. Oysa herkesin başka güzellikleri var. İyi bir okulda okursan iyi bir eğitim alırsın ama insan olarak senin değerinle ilgili hiçbir şeyi tanımlamaz. Özellikle bizim toplumumuzda insani değerimiz performans ve başarı üzerinden tanımlanıyor.

Yani bu çocuklara ‘başarılı, güzel’ denerek iyi bir şey yapılmıyor, ona sahip olmadıkları noktada değersizlik öğretiliyor. Dolayısıyla narsistik yapılar da sürekli kendi içlerinde bu değersizliği hissetmeme mücadelesi veriyorlar. Onun için de o kadar agresif, saldırgan, talepkâr oluyorlar. Bunun için güç peşinde koşuyorlar. Bir şeyi alacak, bir konuda kendini iyi hissedecek ki içindeki değersizlik duygusuna düşmesin.

Değersizlik ve onaylanmamaya, kabul görmemeye ve birinden daha altta olmaya karşı duyduğu kırılganlık.

“Narsistler Mutlu Değildir”

“Güç zehirler” sözünden hareketle yaptığımız iş, olduğumuz şey örneğin star, müzisyen, politikacı, yönetici olmanın narsisizmin gelişmesinde nasıl bir etkisi var?

O kişiler bu iş süreçlerinin içinde oldukları için narsisizmleri gelişmez ve artmaz ama narsistik yapıları patolojik unsurdaysa böyle güçlere eriştiklerinde şişerler ve dengeleri şaşar. Hep daha çoğuna ihtiyaç duydukları için onlara yetmez, yetmedikçe saldırganlaşırlar. İçlerindeki tatminsizliği deneyimlemek zorunda kaldıkları için agresif bir hale gelirler. Narsisistik yapılar çok mutlu, keyfi yerinde gibi görünür ama öyle değillerdir.

Neden?

Çünkü her an bir şeyi almak, kullanmak, daha iyi, daha çok yapmaları gerekir. Bu çok yıpratıcı bir şey. Kendilerine bu da bana yeter, şükür diyemezler.

“Dünyayı Kendi Zihinleri Gibi Algılarlar”

Diğer İnsanlarla Nasıl İlişki Kurarlar?

Bir kere dünyayı kendi zihinleri gibi algılarlar. Yani “ben bir şey düşünüyor, beğeniyorsam doğrusu o” diye düşünürler. Narsistler için “manipülatiftir, yalan söyler” denir oysa narsistler yalan söylemez. Planlı ve çıkarcı yönde kullanırlar ama doğrusunun öyle olduğuna inanırlar. Tek doğrunun kendi inandıkları olduğunu düşünürler. Kendi sevdiği yemeğin dışında eşi, sevgilisi başka bir yemek seviyorsa hayal kırıklığına uğrarlar. Ötekinin başka zevkleri, başka ideal ve yönelimleri olduğunu algılamıyorlar. Eğer algılarlarsa o zaman bende bir kusur var diye düşünüyorlar. Çünkü narsisistik yapı öteki ile tek zihin, tek beden olma ihtiyacı ile var olur. ‘Ben iyiyim sen iyisin’, ya da ‘sen beni iyi hissettir’ gibi… Onu gören, onaylayan biri yoksa narsisistik yapı yoktur. Bomboştur. O yüzden onu gören ötekilerine ihtiyaç duyar.

Bir insanın narsist olduğunu ya da kendimizin narsist olup olmadığımızı nasıl anlayacağız?

Kendimizde olduğunu anlamak çok zor. Biraz önce yalan söylemez öyle olduğundan emindir dolayısıyla o kendisinin bir sorunu olduğunun farkında olmaz. Bunu anlatmaya çalıştığınızda da kırılır. Onu beğenmediğiniz, kusur bulduğunuzu, ona saldırdığınızı düşünür. Ancak narsisistik yapının da seviyeleri var. Ona ulaşmanın, sözünüzü geçirmenin tek yolu aynalama dediğimiz tekniktir. Önce onun dediği şeyi onun dilinden istediği gibi söyleyip “çok güzel bir şey yapıyorsunuz ama şurada şöyle bir şey koyabilir miyiz” diye söylerseniz sizi duyar. İlk baştan “bunu şöyle yapalım mı” dediğinizde sizi duymaz ve bunu bir saldırı gibi görür.

“Zayıf Görünmemek Gerekir”

Narsistik yapılar size çok kötü, berbat hissettirir. Ancak şunu bilmek gerekiyor; bu his onun hissi. Bu histen kurtulmak için bunu size atarlar. Bunu sahiplenmeyecek kapasiteleri geliştirmek, “bu benimle ilgili bir şey değil” demek gerekiyor. Sürekli maruz kaldığınızda bunu yönetmek zor olabilir. Bir de zayıf görünmemek gerekir. Zayıf göründüğünüz zaman size saldırırlar. Gerektiğinde onları kırabileceğinizi bildiklerinde çizgiyi aşmıyorlar.

Bir narsistle yaşadığınız ilişkide, kendinizi sık sık gerçekten sevilip sevilmediğinizi sorgularken bulabilirsiniz. Narsist sizi bir an için göklere çıkartırken, bir an sonra kendinizi en aşağılık insan olarak görmenizi sağlayabilir. İlişki süresince de, “Kimse beni onun kadar sevemez.” ile “Onun gözünde asla yeterli değilim.” düşünceleri arasında gidip gelirsiniz. Narsistik ilişki döngüsünde, “idealize etme evresi” ve “değersizleştirme evresi”, biri ilişkiyi sonlandırana kadar, bitmek bitmez bir şekilde devam eder.

İdealize etme evresi, bir nevi narsistin manipülasyonlarına ve değersizleştirmelerine hazırlık evresi gibidir. Zaman geçtikçe ilişkinin seyri değişip, ilk başlardaki ilgili ve sevgi dolu insanın yerine acımasız ve kibirli ikizi geçtiğinde, birçok insan hala başlardaki kişiyi düşünerek, durumu normalleştirmeye çalışır. Narsistin kötü yanlarını kafanızda normalleştirmeye çalışırken, kendi kendinize aşağıdaki cümleleri kurabilirsiniz:

“Onun ne kadar iyi bir insan olduğunu biliyorum, şu an sadece kötü bir süreçten geçiyor olmalı.”

“Birçok zor anımda yanımda oldu, bunları göz ardı edemem.”

“Beni ne kadar sevdiğini gördüm, şu aralar kafası dolu olmalı.”

Peki, narsistin idealize etmesi sadece sizi ağına düşürmek için bir oyun muydu yoksa başlarda gerçekten de sizi sevmiş miydi?

Duygusal açıdan sağlıklı bireyler; bir insanda hem iyi, hem de kötü özelliklerin aynı anda barınabileceğinin doğal olarak farkındadırlar. Bu nedenle, örneğin sevdikleri bir insan bir hata yaptığında, bu durum o kişiyi gözlerinde alçaltmaz veya eksiltmez. Öte yandan bölünme yaşayan insanlar; daha siyah-beyaz bir düşünme şekline sahiptir, onlar için insanlar ya ideal ya da değersizdir. Bir insanın iyi ve kötüyü bir arada barındıran karmaşık bir yapısı olduğunu içselleştiremezler. Elbette her insan zaman zaman, özellikle de stresli zamanlarda, siyah-beyaz şeklinde düşünme eğilimi gösterebilir. Ancak kimi insanlar için bu düşünme biçimi yerleşiktir.

Narsist başlarda gerçekten de sizi sevmiş midir ?

Eğer hayatınızdaki kişi; antisosyal kişilik bozukluğuna sahip (psikopat veya sosyopat) veya bir malignant narsist değil de sadece narsistik kişilik bozukluğuna sahip biri ise, sizi ilk tanımaya başladığı idealize etme evresinde gerçekten de samimi birtakım duygular hissetmiş olabilir. Ancak hissedilen bu duygular tam olarak size karşı değil, sizin onların kafasındaki ideal versiyonunuza karşıdır.

Narsistler ilgi odağı olmaya, sevilmeye ve onay görmeye bağımlılık derecesinde bir ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaçlarını gidermek için de etraflarında kendilerini koşulsuz sevecek, onaylayacak, kendilerine ilgi gösterip, onların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak, bir bakıma kendilerinin uzantısı olacak insanlar bulundurmak isterler. Kısacası kendi ihtiyaçlarını her daim karşılayabileceğini düşündükleri insanların gerçekçi olmayan fantezilerine karşı yoğun duygular hissedebilirler. Sonrasında ise siz idealize edilmenin verdiği sarhoşlukla, kendinizi bulutlarda hissederken, o ise bir noktada sizin “mükemmel” olmadığınızı ve onların bitmek bilmez ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayacağınızı fark eder ve değersizleştirme evresi başlar.

Sonuç olarak; narsist sizin kendisini başkalarının yanında gururlandırmanızı sever, onu iyi hissettirmenizi sever, onu maddi veya manevi olarak desteklemenizi sever, sizin gibi birine sahip olma fikrini sever, ona sağladıklarınızı sever. Peki, böyle bir duruma gerçek sevgi denebilir mi?

Ama Çok Gerçek Hissettiriyordu?

İnsanlar idealize edildiklerinde, kendilerini gerçekten çok iyi hissedebilirler. Hele ki bazı özgüven ve öz sevgi eksiklikleri de varsa, idealize edilme evresini gerçek sevgi gibi yorumlama hatasına düşmeleri çok da zor değildir. Çoğu insan duygulardaki yoğunlukla, derinliği karıştırma hatasına düşer. Dolayısıyla yoğun bir aşk bombardımanı altında kaldığınızda, bunu gerçek sevgi olarak yorumlayabilirsiniz. Oysaki duyguların yoğun olması, gerçek olduğu anlamına gelmez. Gerçek sevgi, kademe kademe kurulur ve anlık yoğun duyguların aksine çok daha kalıcıdır.

Peki, Her Şey Yalan mıydı?

Hayatınızdaki insanın sizi istediğiniz ve ihtiyaç duyduğunuz şekilde sevmediğini ve sevemeyeceğini fark etmek çok acı verici olabilir. Bu farkındalığı yaşadığınızda, belki de bu kişiyi memnun etmek için yıllarınızı vermiş olarak bulmuşsunuzdur kendinizi. Ancak bilmeniz gerek ki, bir narsistin sizi koşulsuz bir sevgiyle sevemeyecek olması, sizin sevilmez biri olduğunuz anlamına gelmiyor. Kişisel algılamamaya çalışın. Narsistlerin kendilerine olan sevgisi bile kendilerini idealize etmelerine dayanmaktadır. Kendilerini oldukları gibi sevip, kabul edemezler. Ancak kendilerinin zihinlerindeki daha üst bir versiyonunu kabullenebilirler, kendilerini özel görmeleri bundandır. Kendini bile tam anlamıyla sevip, kabullenemeyen biri, sizi nasıl sevebilir ki?

Narsistler söz konusu olduğunda büyüklenmeciliği sürdürmede öne çıkan iki önemli strateji vardır: Hayranlık stratejisi ve rekabet stratejisi. Hayranlık stratejisi narsisizmin birçok olumlu yönünü kapsarken, rekabet stratejisi olumsuz yönlerini kapsar. Örneğin hayranlık stratejisini kullanan bir narsistin güven veren ve çekici biri olduğu düşünülebilir, rekabet stratejisini kullanan bir narsisist ise saldırgan, başkalarını değersizleştiren ve düşmanca yaklaşan olumsuz tepkiler verebilir.

Ayrıca, narsistler, diğer insanlarla iyi geçinmekten çok diğerlerinden önde olmakla ilgilenirler. Bu nedenle toplumsal niteliklere (ilgi, sıcaklık, yakınlık vb.) kıyasla bireysel niteliklere (güç, görünüm, dışa dönüklük, zeka svb.) öncelik verirler.

Narsisistler Kendilerini Nasıl Görür?

Narsistlerin, kişiliklerine, narsistik eğilimlerine ve başkalarının onları nasıl gördüklerine dair bilgilerinin karışık olduğu söylenebilir.

Narsistlerin bireysel özellikleriyle ilgili kendileriyle ilgili algıları çok olumlu olma eğilimindedir. Pek çok insan kendini belirli bir düzeyde yüceltebilir fakat narsistlerin, narsist olmayan bireylere kıyasla bunu daha fazla yaptığı gözlemlenmiştir.

Narsistler toplumsal özellikler (uyumluluk, vicdanlılık ve ahlak) konusunda ise, ilginç bir şekilde, iyi olmadıklarının farkındadırlar ve başkalarını önemsemeyle ilgili özellikler konusunda diğerlerinden daha iyi olduklarını düşünmemektedirler. Narsistlerin toplumsal özellikleriyle ilgili kendi görüşleri, diğerlerinin onlara ilişkin görüşleriyle uyuşmaktadır.

Kişilere hangi davranışların yüksek sosyal statü kazandıracağının sorulduğu bir çalışmada, ortalama cevaplar güvenilir, kendine güvenen, sevimli, zeki ve başkalarının güçlü yanlarını geliştirmektir. Ancak narsist bireylerin bu soruya verdikleri cevaplar şunları içerir: diğerlerinin zayıflıklarına vurgu, çekicilik, baskın, rekabetçi ve kibirli. Narsistler, kendilerinin olumsuz yönleri hakkında bilgi sahibiymiş gibi dursa bile, bu içgörü gerçek bir anlayışı yansıtmayabilir.

Narsistler neden değişmezler?

Narsistlerin davranışlarını sürdürmesi ve değişmemelerinde savunma mekanizmaları rol oynamaktadır.

Narsistler başarı söz konusu olduğunda bunu bireysel bir başarı olarak görme eğilimindedirler, ancak başarısızlık söz konusu olduğunda durumsal faktörleri suçlarlar. Narsistler olumsuz geribildirim aldıklarında, değerlendiriciyi ya da değerlendirme yöntemini sorgularlar ve başarısızlıkları için başkalarını suçlarlar. Bu nedenle, bazı insanlar, narsistlerin düşmanlıklarıyla yüzleşmekten korktukları için daha az geri bildirimde bulunabilirler. Narsistler doğrudan geri bildirim aldıklarında ise, söylenenleri istedikleri şekilde filtrelerler ve büyüklüklerini bu şekilde korumaya çalışırlar.

Ayrıca, narsistler kendilerini insanların onları gördüklerinden daha da narsist olarak görmektedirler. Ancak, narsisizme değer verdikleri düşünüldüğünde, bunun narsistlerin kendilerini yüceltmelerinin bir yolu olabileceği düşünülmektedir.

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu