Yaşam

Neden annemize babamıza benzer insanlarla evleniriz?

Paylaş:

Birçok insan, kendilerini yetiştiren insanlara benzeyen eşler aradıkları fikrini kabul etmekte zorlanırlar. Bilinç düzeyinde onlar olumlu kişilik özelliklerini taşıyan insanlar aradıklarını düşünürler: diğer özelliklerinin yanı sıra nazik, sevecen, hoş görünümlü, zeki ve yaratıcı insanlar beğenirler. Mesela mutsuz bir çocukluk geçirmiş olanlar, bunu bildiklerinden dolayı, onları yetiştiren insanlardan çok, farklı insanlara sıcak bakarlar. Kendi kendilerine kurdukları cümlelerden bazıları şöyledir: “Asla babam gibi bir ayyaşla evlenmem.”, “Hiçbir kuvvet beni annem gibi despot bir kadınla evlendiremez.” Durum böyleyken, bilinçli eğilimleri ne olursa olsun insanlar bilinçdışı motivasyon unsurlarıyla kendilerini yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşıyan insanlara kapılıyor. Hatta genelde olumsuz özelliklerin daha ağır basması da görülen tipik bir durumdur. Belki de daha o yaşlarda eşimizle ilgili kriterlerimiz kodlanmaya başlanmıştır ve genelde en yakınımızda olan ilk bakımımızı sağlayan bireyler ideal birer model olmuşlardır.

İmago İlişki Terapisi; çiftler arasındaki herhangi bir çatışmayı, iyileşme ve büyüme fırsatlarına dönüştürmek için bir çift terapisi türüdür. 1980’de Dr. Harville Hendrix ve Dr. Helen LaKelly Hunt tarafından geliştirilmiştir.

Hendrix ve Hunt bu durumu “bilinç dışı eş” olarak nitelendirmektedir. Bireyler, anne ve babalarının olumlu ya da olumsuz özelliklerini taşıyan eşlerini bilinçsiz bir şekilde seçerler ve buna “İmago eş” denir. Aslında imago eş birey tarafından çözümlenmemiş sorunları tedavi etmek amacıyla seçilmiştir ve evlilik ise bir nevi tedavidir. Bilinçli olarak sadece olumlu özellikleri aramamıza rağmen, ebeveynlerimizin olumsuz özellikleri imago resmimize silinmez bir şekilde damgalanmıştır. Çünkü bunlar,iyileştirmeye çalıştığımız acı verici deneyimlere neden olan özelliklerdir. Bütün bu olanlar bilincimizin dışında gelişir. İhtiyacımız olan şey; bize ebeveynlerimizi hatırlatan o özel kişinin, canlılık ve bütünlük duygularımızın yenilemesidir.

İmagomuzun bir diğer güçlü bileşeni, kendimizde eksik olan nitelikleri aramamızdır. Utangaçsak,arsız birini buluruz; düzensizsek, planlı birine yöneliriz. Ama nihayetinde, kendi duygularımız – bastırılmış coşkumuz ya da öfkemiz – harekete geçtiğinde eşlerimizden rahatsız oluruz.

Eşlerimizi; bazı acı verici deneyimleri iyileştirmek için seçtiğimizi ve bu deneyimlerin iyileştirilmesinde onların anahtarımız olduğunu anladığımızda, gerçek aşka giden yolculuğun ilk adımını atmış oluruz.

Anlamamız ve kabul etmemiz gereken şey, çatışmanın olması gerektiğidir. Bu, doğanın istediğidir ve doğadaki her şey çatışma halindedir. Çatışma; ruhun hayatta kalmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya ve bütünleşmeye çalıştığının bir işaretidir.

Bu yüzden boşanma, ilişki sorunlarını çözmez. Boşanma, ilişki sorunlarını çözmez. Partnerlerimizden kurtulabiliriz ama sorunlarımızı bir sonraki ilişkiye taşıyarak devam ettiririz. Boşanma, doğanın niyetleriyle bağdaşmaz.

İmago Ne Anlama Geliyor?

“İmago” kelimesi latince image kelimesinden gelmektedir ve anlamı; görüntü, imge demektir. Jung “imago” terimini “karşı cinsin içsel simgesi” olarak tanımlamıştır. Hendrix, buradan yola çıkarak “İmago” terimini çocuklukta insanların bakımını sağlayan bireylerin içselleştirildikten sonra,eşimize yansıtılma süreci olduğunu söylemiştir (Atikson,2007).

Bizi yetiştiren insanlara benzeyerek bir yandan da bastırdığınız yanlarınızı dengeleyecek birini, ideal eşinizi ararken size rehberlik etmesi için karşı cinse dair doğumunuzdan itibaren oluşturduğunuz bilinçdışı bir imgeye bağlı kalırsınız. İşte bu içsel resim imagodur. Aslında imagonuz, erken dönemlerinizde sizi en çok etkileyen insanların bileşiminden oluşan bileşik bir resimdir.) bu kadar örtüşen bir eş bulamayabilir. Bazen sadece bir iki karakter özelliği eşleştiğinde, çiftlerin aralarındaki çekimin başlangıçta biraz hafif kaldığını görürüz. Böyle ilişkiler, imagoları çok iyi eşleşen ilişkilere göre genellikle daha az tutkulu ve aynı zamanda daha az sorunlu oluyorlar. Daha az tutkulu olmalarının sebebi, eski beynin hala ideal mutluluk nesnesini arıyor olması, daha az sorun yaşanmasının nedeni ise, çocukluğa dair savaşımların çok fazla gündeme gelmemesidir. Zayıf İmago eşleşmesiyle bir araya gelen çiftler genellikle ilgi yoksunluğundan ayrılırlar, böyle çiftler fazla acı çekmezler. “İyi giden fazla bir şey yoktu” ya da “Kendimi huzursuz hissediyor, bir biçimde daha iyisini yaşayacağımı düşünüyordum” benzeri cümleler kurarlar.

Romantik aşk, (Hendrix’in deyimiyle “Doğa’nın Anestezisi”) yaşamlarının aynı döneminde yaralanan iki bireyi bir araya getiren ve onların gelişimlerini sürdürebilmeleri için onları tedavi eden, iyileştiren doğanın bir ilacıdır (Luquet,1996). Birey kendi kök ailesindeki ilişkilerinden yaralanmıştır ve muzdariptir, bu yüzden de ancak başka bir aile ilişkisi içerisinde iyileşebilir.

Bilinçdışımız olumsuz kişilik özelliklerini böylesi çekici kılar. İnsanlar eş seçerlerken mantık temeline dayanıyor olsalardı, ebeveynlerinde gördükleri yetersizlikleri ikiye katlayanları değil, onlar telafi eden insanları seçerlerdi. Örneğin, eğer ebeveynlerinizin güvenilmez tutumlarından dolayı acı çektiyseniz, sizin eyleminizin hassas noktası, size bağımlı, dolayısıyla terk edilme endişenizi aşmanıza imkan veren bir insanla evlenmeniz olacaktır. Buna rağmen, beyninizin eş aramakla görevlendirilmiş olan bölümü, mantıklı sistemli “yeni beyniniz” değil, eski dönemlere kitlenmiş, miyop eski beyninizdir ve onun yapmak istediği şey yetiştirilme koşullarınızı yeniden yaratarak, yaşamış olduğunuz aksaklıkları düzeltmektir. Hayatta kalmanıza yetmekle birlikte, duygusal doygunluk hissetmeniz açısından yetersiz koşullarda yetiştirilmiş olduğunuzdan, eski beyniniz engellenme duygusu yaşadığınız ilk dönemlere geri dönerek, yarım kalan işinizi bitirmenizi sağlamaya çalışır ve buna uygun bir partner seçer.

Bir çiftin dinamiklerine, gereksinimlerine, korkularına ve üzüntülerine ilişkin geçmişleri iki ya da üç nesil geriye izlendiğinde, detaylı ve sistematik olarak takip edilen bu geçmiş, çiftin bireysel bilinçdışı geçmişlerini anlamaya yardımcı olabilir. Eşimizi seçerken aradığımız şey bizi yetiştiren insanların baskın kişilik özellikleridir. Eski beynimiz, çocukluk ortamımızı yeniden yaratmaya çalışır. Bu çocukluk yaralarımızın iyileşmesi için zorunlu bir gereksinimdir. Bilinçdışı evlilik bizim karşılanmamış çocukluk ihtiyaçlarımızın, bakılmak, korunmak ve olgunlaşma yolunda engellenmeden ilerlemek konularında doyurulmamış arzularımızın depolandığı bir ambardır. Mesela bilinçdışı bir motivasyon unsuruyla kişi kendine ait ya da başka bir bireye ait kişisel özellikleri (akraba ya da aileden biri olabilir) üçüncü bir kişi olan partnerine aktarır. “Tıpkı annem gibisin.” Benzetmesi buna örnek teşkil eder. Unutmamak gerekir ki, geçmiş ve şimdiki zaman zihnimizin içinde yan yana yaşar. Sonrasında, ilişki ilerledikçe, ilişkide çatışmalar açığa çıktıkça bu figürlerin ya da kendimizin bazı olumsuz kişilik özelliklerini de partnerimize yansıtmaya başlarız. Bu davranış biçimi bozulan evliliklerde tipik olarak görülür. Böyle durumlarda eşler birbirlerine: “Sen değiştin. Sen benim evlendiğim insan değilsin.” derler. Aslında burada, değişen eş değil, kişinin eşine yüklediği/yansıttığı özelliklerdir.

Eşimizi seçmemizin ya da reddetmemizin bilinçdışı nedenleri nelerdir?

Bu bilinçdışı dürtülerimizle ilgili neler yapabiliriz?

Duygularımızın daha çok farkına vararak, öfkelerinizi ve korkularınızı tanımlamaya çalışın. Çocukluğunuzla ilgili anıları anımsamaya çalışarak belirli dönemlerle ilgili araştırma yapın. Mesela, çocukken kendinize yeter miydiniz yoksa çaresiz olduğunuzu mu düşünürdünüz? Diğer insanların sizden ne tür beklentileri vardır? Ailenizdeki eski çatışmaları tekrar ediyor musunuz? Sonra, kendinize ve eşinize yönelik duygularınızı gözlemleyin. Kendinize şu soruları sorun: “Bu duygularım geçmişte yaşadıklarımdan kaynaklanıyor olabilir mi?” Bazı özellikleri ve duyguları eşime yansıtıyor olabilir miyim? Yanıt belki ise bu görüşün lehinde ya da aleyhinde daha fazla kanıt arayın.

Paylaş:

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu